Hızu nine de diğerleri gibi Çukurca’nın Kavuşak köyünden, iki oğluyla birlikte göç etmiş 1995 yazında. Yani kendi yurdunda sürgün olmanın acısını ailecek fena halde yaşamışlar.
Kendinden emin bir havada konuşuyor. Tane tane konuşuyor. “Yaz evlat” diye söze başlıyor, vurgulayarak devam ediyor:
“Biz barışa susamışız!”
Sözleri yüreğinden dökülüyor:
“Dağdaki de, asker de bizim çocuklarımız. Yaz evlat, barışa sahip çıkın, mahkumları da afedin!”
Elimi bırakmıyor Hızu Nine:
“Artık cezaevi kapılarında, cenaze törenlerinde buluşmak istemiyoruz!”
Lafı uzatmıyor.
Bunları söyledikten, ben elimi uzatınca elimi sıkıyor, sırtını dönüp gidiyor.
Hızu Taş yüreğinden konuşuyor.
İçimi acıtıyor.
Sümbül Dağı’nın eteklerinden şehre doğru yoksulluk manzaralarının içinden geçerek iniyoruz. Bir evin duvarına Kürtçe yazmışlar:
“ dî bese!”
Türkçesi:
“Yeter artık!”
Barışa susamış topraklardan üçüncü yazı yarına. Hasan Cemal-Milliyet