Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı "Kanal İstanbul" projesi kamuoyunda ve medyada geniş yankı buldu. Köşe yazarları herkesin dilindeki projeyi yazdı. Erdoğan'ın zekasına hayran olan da var, "ülkem adıma Tayyip Erdoğan'ı dinlerken, ülkem adına heyecanlandım" diyen de var.
EN ÇILGINI ERDOĞAN
Belki de en çarpıcı yorum Eyüp Can'dan geldi. "Kanal ne zaman hayata geçer bilmiyorum ama kabul edelim seçimlerden hemen önce Başbakan çok başarılı bir vizyon kampanyası yürüttü" diyen Can'ın başlığı da "Kim çılgın, proje mi Başbakan Erdoğan mı?" oldu.
Projenin eksi yönlerini görenler de azımsanmayacak boyutta. Eleştirilerin merkezine rant iddiası yerleşiyor. Yılmaz Özdil'in "Gemicik oluyorsa boğazcık niye olmasın şekerim?" sözü dikkat çekti. İşte yazarlardan 'çılgın' yorumlar:
Nazlı Ilıcak (Sabah): Erdoğan'ın çılgın projesi
Aralarından "imkânsız" diyen çıkmadı. Ben de, kendi hesabıma, İstanbul'a artı bir değer katacak böyle bir hayali, alkışlıyorum. Zaten emsalsiz güzelliklere sahip olan İstanbul, kimbilir daha ne kadar kıymetlenecek.
Proje açıklanırken, twitter'da yazılanlara bir göz attım. Birisi, CHP ve MHP'nin tavrı üzerinden tahmin yürütüyordu: "CHP: Montrö'yü deldirtmeyiz. MHP: İstanbul'u böldürtmeyiz."
Ahmet Hakan, "Kılıçdaroğlu da, Urfa'nın balıklı gölüne alternatif ikinci bir göl yapacağını ilan etsin" diye takılırken, Emre Uslu, "Herhalde Kılıçdaroğlu 'duble kanal' sözünü verir" diyordu. Ayşe Özyılmazel ise, önemli (!) bir soruyu gündeme taşımıştı: "Acaba kanaldaki gondollarda öpüşmek serbest olacak mı?"
Ahmet Hakan (Hürriyet): Pişmemiş projeye su katan sorular
Herhangi bir proje bütçe rakamlannı azıcık aştı mıydı "Kaynak nerede kaynak?" diye çıkışanların, "çılgın proje" için de "Kaynak nerede kaynak?" diye sormaları gerekmez mi?
"Çılgın proje"nin "deniz getirmek" gibi dalga geçilen bir seçim vaadini çağrıştırması sorunu nasıl hallolacak?
İçinden kanal geçen şehirler, o şehirlerdeki küçük köprüler, gondollar falan harika da, bunlan harika yapan biraz da doğallıklan değil mi?
Dubai'de çılgınlık yapmak kolay... Adamlann tarihi yok, paralan bol... Ama senin toprağının altından kazdıkça çanak çömlek çıkan bir tarihin var, hem de paran yok. Bu "küçük" sorunu nasıl aşacaksın?
Çıtası yükseltilen her beklentinin, "Dağ fare doğurdu" cümlesiyle karşılaşma riski yüksektir. Bu risk hiç mi hesap edilmedi?
Bir projeyi çılgın yapan kadim bir derde derman olmasıdır. "Çılgın proje"nin, İstanbul'un hangi acil sorununa derman olacağını anlayan var mı?
Sahan Gökbakar tarafından canlandınlan "İstanbul Belediye Başkan Adayı Hayrı Gülle" tipinin, "çılgın proje"ye çok benzeyen bir projeyi bir skeçte açıklamış olması, "Bu proje çalıntı" tartışmasını doğurmaz mı?
Ahmet Taşgetiren (Bugün): Tarih yazmak
-İşte size bir Türkiye vizyonu. Onu kim gerçekleştirecekse ona verin hizmet görevini.
Benim içimde oluşan soru şu:
-Türkiye üzerine böylesine kafa yoran, yarınları böylesine kurgulayan ve rüyalarını Türkiye aşkı ile süsleyen bir siyasetçi var mı?
Tayyip Erdoğan'ın gözünün üstünde kaşı olduğunu söylemek her zaman mümkün. O kendisini bir "abdiâciz" diye nitelediğine göre ve bizim insanımız "Kul kusursuz olmaz" diye söyleyerek geldiğine göre, Tayyip Erdoğan'ın da kusurları olacak.
-Öfkesini beğenmeyeceğiz belki vs...
Ama şu Ferhat yanını, şu sevdalı tarafını, şu kendini, Türkiye ile dolduruşunu ayrı bir yere koymak lazım.
Kimimiz, "kibir" vs. gibi okuyor Tayyip Erdoğan'ın bazı tavırlarını... Yooo, içinde bir "abdiâciz saklıyor" bana göre o. İçindeki ses ona, "Mağrur olma padişahım senden büyük
Allah var" diyor hep. Sesindeki ton, kibrin, gururun değil, sanırım ki aşkın, tutkunun yansımasıdır.
Benim içimden, böylesine büyük projelerle doluysanız, Kılıçdaroğlu ile polemiğe girmemelisiniz düşüncesi geçiyor. "Selam" deyip geçin deniyor" ya hani Kutlu mesajda, aynen öyle...
Siz ufkunuzu anlatın, Türkiye sevdanızı anlatın, toplumun gönlüne, büyüklük aşkını taşıyın, bu "büyük, muhteşem, çılgın" yürüyüş için el ele tutuşmaya çağırın bu ülkenin çocuklarını, gençlerini, babalarını, annelerini...
Tayyip Erdoğan'ı dinlerken, ülkem adına heyecanlandım.
Karadeniz'i Marmara Denizi'ne bağlayacakmış iyi mi...
Arada irtibat yoktu çünkü.
Arazileri çılgın'casına kapatan ileri görüşlü (!) arkadaşlarla, memlekete boru döşeme uzmanı olan müteahhitlerin cebi arasında güzel bi kanal olacak sanırım...
Yırtarım semtleri cüzdanlara sığmam, taşarım kükremiş sel gibiyim İstanbul'u çiğner, aşarım hangi çılgın bana zincir vuracakmış?
Şaşanm.
E adını koyalım.
Arap'mki Süveyş...
Bizimki olsa olsa, söğüş kanalı.
Mehmet Ali Birand (Posta): Gerçekten çılgın bir proje
Başbakan’ın açıklaması bitince, ilk tepkim “gerçekten çılgın bir proje” oldu.
Henüz tüm ayrıntıları belli olmasa da, Erdoğan’ın kafasındaki fikri anlamak zor değil. Gerçekleştirilmesi ne kadar güç ve pahalı olursa olsun, proje İstanbul’u ve boğazı büyük oranda rahatlatacak. Yepyeni şehirler kurulacak. Bambaşka bir manzara ile karşı karşıya kalacağız.
Eğer hafızam beni yanıtlmıyorsa, buna benzer bir fikir ilk defa yıllar önce Bülent Ecevit tarafından ortaya atılmış, ancak pek üstünde durulmamıştı. Onun geçiş yolu Trakya üzerindendi.
Boğaz’daki gemi trafiğini azaltma konusu ise, biraz sorunlu görünüyor. Nedeni de, boğaz trafiğinin Montreux anlaşmasıyla düzenlenmiş olması ve geçişlerin bedava yapılması. Oysa, böyle bir kanal açılırsa, geçen gemilerden para alınacak. Kanala o kadar harcama yaptıktan sonra, bedava geçiş düşünülemez tabii...
Şimdi her kafadan bir ses çıkacak ve bol bol “yapılamaz ve gereksiz” kelimelerini duyacağız. Durun bakalım, ayrıntıları bir ortaya dökülsün de görelim.
Bu kadarıyla dahi, gerçekten çılgın bir proje.
Güngör Mengi (Vatan): Seçim bombası
CHP’nin oy deposu olan bölgeye özel olarak hazırlanarak atılmış bir seçim bombası olabilir mi bu proje?
Hele Kılıçdaroğlu’nun Edirne’de olduğu bir gün seçildiğine göre olabilir!
Ve CHP’nin aile sigortası projesi ile gönlünü çeldiği yeni seçmenlerin bir kısmını burada AKP’ye çevirebilir.
CHP’liler dün projenin aşırma olduğunu iddia ederek gazete kupürlerinden kanıtlar sundular.
Bunlar Bülent Ecevit’in 17 Ocak 1994 tarihinde yaptığı yazılı açıklama ile İstanbul Kanalı’nı önerdiğine dair haberlerdi.
Kanalın yeri de, aynen Başbakan’ın tarif ettiği biçimde belirtiliyordu.
Başbakan böyle bir karşı hamleyi hesap etmiş olmalı ki konuşmasında tedbirli davrandı. “Bu ülkede hayal olan ne varsa hayal olmaktan çıkarıp hedefe plana, projeye dönüştürdük” dedi.
Projelerin yarıştığı bir seçim yaşıyor olmamız iyi ama gerçeklerden kopmak Harikalar Kumpanyası’nda, hayal âleminde zaman öldürmek riski de var...
Böyle hayal projelerinin “cambaza bak” çağrısı yapan iktidarın halka kurduğu seçim tuzağı olması ihtimal dışı mıdır?
Hayır değildir. Çünkü kanal projesi gündemi epey meşgul edecektir.
Bu sayede yolsuzlukların, işsizliğin ve baskılarla karartılan hayatımızın hesabını soranlara daha az zaman kalacaktır.
Akif Beki (Radikal): Erdoğan'ın zeka gösterisi
Tekrarlıyorum: Heykel yıkmak söylendiği gibi bir kaba güç gösterisi ise İstanbul’a yeni bir boğaz açmak da hayal gücü gösterisidir. Ve en basit zekâ gösterisini, bin kere yeğlerim en muhteşem güç gösterisine.
İşin, Panama Kanalı’ndan gösterişli olması, şehir mimarisine katkısı, finansal dehası, mühendislik harikası ya da proje görkemi kısmında değilim. Bundan sonrasıyla ilgili bir işaret, Erdoğan’ın gelecek tasarımını gösteren bir yol tabelası olarak alıyorum.
Güç kullanımı, her türüyle kaba ve tahripkârdır doğası gereği. Yıkmadan yapamaz. Zekâ, yıkıcı gücün hizmetine girmezse, bir yapı ustası, bir gelecek mimarı, bir tasarım gurusu, bir fütüristtir. Birinin korku, diğerinin heyecan yaratması ondan.
Başbakan’ın dün açıkladığı ‘Kanal İstanbul’ projesi, yeni bir heyecan etkisi oluşturdu. Çılgın mı çılgın, gerçekçi mi gerçekçi, hayalperest mi hayalperest, mümkün mü evet mümkün!
Daha iyi bir Türkiye hayalinin peşinden gittiği sürece, gücünden korkmayın Tayyip Erdoğan’ın.
Ahmet Kekeç (Star): Daha çılgını var
Başbakan “çılgın projesini” açıkladı: İstanbul, ikinci bir boğaza kavuşuyor.
Mashattan şaklabanlıklarıyla New York’tan rol çalmaya gerek kalmayacak, İstanbul hakiki anlamda New York olacak.
Herhalde iyi olacak...
İkinci bir ulaşım kanalı, yeni bir cazibe merkezi, yeni yerleşim alanları, İstanbul’daki yoğunluğun kuzey batıya kayması... Hepsi güzel de, ben “daha çılgınını” biliyorum.
Bu da bir proje...
Kısmen hayata geçirilmiş ama devamı gelmemiş, adına halk dediğimiz kara kalabalıklar tarafından devamına izin verilmemiş, “herhalde bundan daha çılgını olamaz” dedirten bir proje.
Bu projenin adı, “Halkın oylarıyla teşekkül etmiş Meclis’e Cumhurbaşkanı seçtirmemek...”
Düğmeye, “Anayasa Mahkemesi 367 kararını onaylamazsa, ülkede çatışma çıkar” diyen eski CHP lideri Deniz Baykal bastı.
Gerisi çorap söküğü gibi geldi.
Can Ataklı (Vatan): Proje çılgın olmasına çılgın da
Öncelikle projenin maliyeti. 30 milyar dolardan söz ediliyor. Bu kadar para ekonomiye istihdam ve üretim olarak yansıyacak başka işlerde kullanılamaz mı?
Projenin ne kadar zamanda biteceği de önemli. Başbakan seçimden sonraki iki yıl etüd yapılacağını söylüyor. Ardından en az iki yıl sürecek çevre hafriyatı ve sonunda kanal hafriyatı. Ve tüm çevrenin düzenlenmesi, binaların yapılması, köprüler, viyadükler.
Bu şu demektir ki, önümüzdeki 10 yıl boyunca İstanbul trafiği içinden çıkılmaz halde olacak.
Benim en merak ettiğim, 150 metre genişliğindeki bir kanal nedeniyle çok sayıda köprü yapılması da gerekecektir. Bunun trafiğe etkisi ne olacak? Zaten İstanbul’un ana trafiği köprüler yüzünden sıkışmıyor mu?
Başbakan’ın söylediği Boğaz trafiğini rahatlatmak iyi bir fikir, ama bu kanalın çevresinin oturulur hele getirilmesi daha büyük bir tehlikeyi de yanında getirebilir. Boğaz’ın en dar yeri 1000 metre. 150 metrelik kanaldan geçecek süper tankerler eskisinden daha büyük bir tehdit oluşturmayacak mı?
Eyüp Can (Radikal): Kim çılgın, proje mi Başbakan Erdoğan mı?
Tayyip Bey’in başarısı…
1- Başbakan olarak böylesi bir vizyon ve cesarete sahip olması…
2 -Geçmişi siyasi bir süzgeçle sahiplenmesi.
3- Böylesine çok yönlü bir fikri kuvveden fiile geçirmek için büyük bir gizlilikle ön hazırlıkları yaptırması.
4- Daha fikir aşamasında çok akılcı bir meraklandırma kampanyasıyla herkesi yapacağı işin çılgınlığına ikna etmesi.
5- Henüz dört başı mamur bir projeye dönüşmemiş de olsa, çılgın bir proje diyerek herkesi 2023’e ait bir hayale şimdiden ortak etmesi.
Eleştiren, karşı çıkan elbette olacak.
Zaten Erdoğan’ın amacı bu…
Ortaya koyduğu vizyon sayesinde herkesi tartışmanın içine çekerek gelecek vizyonuna bir şekilde ortak ediyor…
Kanal İstanbul ne zaman nasıl hayata geçer bilmiyorum, zaten o da bilmiyor, gerçek bir projeye dönüşmesi en az iki yıl alacak ama kabul edelim seçimlerden hemen önce Başbakan çok başarılı bir vizyon kampanyası yürüttü.
Hepimizi İstanbul’a dair büyük bir hayale ortak etti.
Şimdi tartışıp duracağız…
Bence asıl çılgınlık bu…
Proje ne kadar ‘çılgın’ bilemem ama Başbakan Erdoğan gerçekten de çılgın bir siyasetçi…
Ben zaten kanal çocuğuyum ama o 2023’e dair bir hayale şimdiden herkesi ortak etti… Bir siyasetçi için bundan daha çılgın bir başarı olabilir mi?
Emre Aköz (Sabah): 'Kanal İstanbul' 'İkinci Boğaz' mı?
'Kanal İstanbul'un yapım süreci, yeni iş imkânları yaratacak. Bundan kuşku yok. Hem kalifiye (örneğin mühendisler), hem de kalifiye olmayan (düz işçiler) emekçiler çalışacak.
Ancak proje tamamlandıktan sonra bu istihdam durumu sona erecek. Çünkü bu tip kanallar kısıtlı sayıda insan tarafından işletiliyor.
Başbakan Erdoğan, Kanal'ı anlatırken şöyle dedi:
"Bu proje aynı zamanda bir enerji projesidir. Bir ulaştırma projesidir. Bayındırlık, tarım, eğitim, istihdam projesidir. Bu proje bir şehircilik projesidir. Onun kadar da bir aile projesi, konut projesi, kültür projesi, bir turizm projesidir. En önemlisi de bu proje, bir çevre projesidir. İstanbul'u ve çevresini, tabiatı, denizi, su kaynaklarını yeşili, hayvan ve bitki yaşamını koruma projesidir."
Kanal'ın Trakya bölgesinin "kara iklimini" etkileyeceğini herhalde şimdiden söyleyebiliriz. Olumlu mu olacak, olumsuz mu; orasını uzmanlar bilir.
Şehircilik ve turizm açısından bakıldığında, kimse Boğaz'ın yarattığı türden bir zenginlik- çeşitlilik beklememeli.
Muhakkak ki Kanal'ın girişinde ve çıkışında kayda değer bir kentleşmeye şahit olacağız. Ancak Kanal boyunca benzeri bir yoğunluk olacağını sanmıyorum.
Projelerin ayrıntıları ortaya çıktıkça, 20 milyar dolarlık projenin önemini daha iyi anlayacağız.
Ergun Babahan (Star): Çanak çömlek patlamasın
Bu şehir bize sadece Osmanlı’dan emanet değil.
Tek başına Ayasofya bile bunun tanığı.
Ama İstanbul’un bundan daha eskiye dayanan bir tarihi olduğu, kentin geçmişine ilişkin bilgilerin yanlış olduğu Marmaray kazısı sırasında ortaya çıktı.
O kazılar İstanbul’un binlerce yıllık geçmişini ortaya koydu.
Roma gibi, İstanbul da tarihi bir kent ve tarih parayla, pulla alınacak bir meta değil.
Kaderin size bahsettiği bir zenginlik.
Daha da ötesi insanlığın size bıraktığı bir miras, onu korumak ve gelecek kuşaklara devretmekle sorumlusunuz.
Onun içindir ki, Türkiye İstanbul’un UNESCO’nun “Tarihi miras kentler” listesinde kalmasına uğraşıyor.
Tarihe çanak-çömlek anlayışıyla bakacaksak bunun kolay olmayacağı görülüyor.
İstanbul bir Dubai, bir Singapur değil.
Doğa güzelliği ve tarihi zenginliği bu kente rakipsiz bir avantaj sağladığı gibi, bu kenti yönetenlere, yönetiminde sözsahibi olanlara büyük bir sorumluluk yüklüyor.
Mehmet Tezkan (Miliyet): İstanbul Boğazı nasıl açıldı?
İstanbul’un artık iki boğazı olacakmış.. Birine Boğaz ötekine Kanal diyeceğiz.. Başbakan’ın ‘çılgın projesi’ bu..
Anlaşılan biri doğal öteki insan ürünü olacak!..
Ama.. Evliya Çelebi’ye göre İstanbul Boğazı da insanlar tarafından açılmış..
Süveyş Kanalı, Panama Kanalı gibi..
Nasıl mı açılmış?
Seyahatnamede bakın nasıl anlatılıyor? Özetleyelim..
*
“Allahu Teala, yeryüzünü bugünkü şekline koymak için İskender-i Zülkarneyn’i yarattı. Zira ‘Cenab-ı Allah bir şey murad ederse, sebebini hazır eder’ ayeti üzere, Adem (a.s.)’ın dünyaya gelişinden 5079 yıl sonra yeryüzünde İskender-i Kübra padişah oldu. Bütün hükümdarlar ona itaat ettiler. Fakat Yunanlıların Makedonya ve İzmir sahibi Kaydife, İskender’e itaat etmeyip, kuvvetli bir hasım oldu. İskender, Kaydife’ye bir türlü galip gelemiyordu. Sonunda İskender, seyahat maksadıyla gizlice Kaydife’nin ülkesine ayak bastı. Kaydife’nin divanına girdi. Onun hal ve hareketini araştırırken, Allah’ın hikmeti, Kaydife’nin askerleri İskender’i tanıdılar. Onu yakalayıp Kaydife’nin huzuruna getirdiler. Kaydife, daha önce İskender’in resmini yaptırmış olduğundan, onu hemen tanıdı ve hapse attırdı. İskender, uzun zaman hapiste kaldı. Sonra Kaydife, İskender’i hapisten çıkarttı. Kendisi ile savaş etmeyeceğine ve kılıç çekmeyeceğine dair İskender’e yemin ettirip onu serbest bıraktı.
*
Bütün bilginleri toplayıp bir görüşme yaptı. Vezirleri: ‘Padişahım, Kaydife denilen o kadının ne haysiyeti ola! Denizler gibi asker ile üzerine gidip vilayetini harab edip, halkını kılıçtan geçirip, ciğerlerini kebap edelim’ dediler. Onlara: ‘Kerim olan verdiği sözünde durur. Kaydife beni hapisten çıkardığında, üzerine asker göndermemeye ve kılıç çekmemeye söz verip yemin ettim. Buna bir çare verin ki, Kaydife’den intikam alalım’ diye cevap verdi.
*
O anda hemen Hızır (a.s.): ‘Ey İskender! Eğer Kaydife’den intikam alalım dersen, savaş yapmaya bile lüzum yok. Hemen Karadeniz’i Makedonya yakınından kesip, Akdeniz’e akıtalım. Kaydife’nin bütün ülkesini suya boğar ve intikamını alırsın. Böylece ettiğin yemin ve verdiğin sözünde de durmuş olursun.’ dedi.
*
Bütün bilginleri: ‘Allah mübarek eyleye, Allah’ın ilhamı ile en güzel çare bu ola’ diyerek karar verdiler. Derhal bilginler, hocalar ve mühendisler Karadeniz ile Akdeniz’in yüksekliğini ölçtüler. Karadeniz daha yüksek idi. Yedi yüz bin dağ deviren işçi toplandı (...) Karadeniz’in Akdeniz’e karıştırılmasına sebep, Hızır Nebi olmuştur. Bu çalışma, üç sene sürdü. Neticede boğaz açıldı (...)