Hürriyet Gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök'ün "Birlikte yaşamak zorunda mıyız" diyerek bölünmeyi tartışmaya açmasına en büyük tepki Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır'dan geldi.
"Ver Kurtul"cuların amacının "Vermek" değil, "Kurtulmak" olduğunu savunan Çakır söz konusu yaklaşımın doğu ve güneydoğunun ülke üzerinde yük olduğunu düşünenlerin ırkçılığa varan ayrımcı, çoğunlukçu ve seçkinci bir bakış açısı olarak ilan etti.
Çakır, Özkök'ün ismini anmadan yazdığı yazıda getirilen öneriyi, "Kürt meselesinde ne zaman işlerin ters gittiği düşüncesi egemen olmaya başlasa birileri hemen sihirli bir çözüm formülüyle ortaya çıkar: Ver kurtul!" sözleriyle karşıladı. Ardından Özkök'ün yaklaşımının içeriğini analiz etti.
VERMEK DEĞİL KURTULMAK İSTİYORLAR
Çakır'ın yazısının bu bölümü şöyle:
"İlk bakışta ana vurgunun “ver” kelimesinde olduğu izlenimi doğuyor. Öyle ya, kastedilen ülkenin topraklarının bir bölümünün ayrılıkçı bir gruba verilmesi hiç de yabana atılmayacak bir davranış olacaktır. Ne var ki “ver kurtul”cuların esas amacı “vermek” değil “kurtul”maktır.
“Ver kurtul” mantığını çözümlemeye kalktığımızda yer yer ırkçılığa varan ayrımcı, çoğunlukçu ve seçkinci bir bakış açısıyla karşılaşıyoruz. Onlara göre zaten sayıca az olan Kürtler birtakım taleplerine ulaşmak için ülkeyi istikrarsızlaştırmakta, zaten ciddi bir katkılarının olmadığı ülke ekonomisini iyice dar boğaza sokmakta ve böylece ülkenin geri kalan kısmının sırtında daha ağır bir yük olmaktadırlar. Görüldüğü gibi “ver kurtul”cuların bütün önermeleri son derece tartışmalı ve itici. Öte yandan Kürt siyasi hareketi içindeki ayrılıkçı akımın ne derece etkili olduğunu tartışmaya bile gerek duymuyor ve neredeyse tüm Kürtlerin ayrılmak istediğine hükmediyor ve nihayet, yine Kürt olmayan kesimlere sorma gereği duymadan, onlar adına ülkenin bölünmesine fetva verebiliyorlar."
"KÜRTLER TÜRKLERİ SÖMÜRÜYOR"
Ruşen Çakır yazısında Özkök'ün ortaya attğı önermenin yeni bir önerme olmadığına da dikkat çekti. 1990'lı yıllarda Aktüel gazetesinde bu kapsamda yayınlanan dosyaları hatırlattı. O dosyalarda işte şunlar yer alıyordu:
"Kapaktan “Kürtler Türkleri sömürüyor!” diye ilan etmişlerdi. Bu sonuca, Güneydoğu’dan toplanan vergilerle bu bölgeye yapılan kamu yatırımlarının hızlı bir karşılaştırmasıyla varmışlardı. Dergi yöneticileri ve bazı yazarlarına göre Güneydoğu (ve dolayısıyla Kürtler) Türkiye’nin bir kamburu haline gelmişti. Üstelik içlerinden silahlı mücadele yöntemine başvuran ayrılıkçı bir örgüt de çıkarmışlardı. Onlara göre çözüm, bu parçanın koparılıp atılması ve Türkiye’nin bu sayede daha hızlı ve dinamik bir şekilde modernleşip Batılılaşmasıydı."
BU YAKLAŞIM ÖZGÜRLÜKÇÜ DEĞİL
Çakır "Ver kurtul" yaklaşımını özgrülükçü bulmadığını belirterek, "Yıllar sonra “vur kurtul” diyen birçok kişi, kurum ve odağın “ver kurtul” noktasına gelmiş olmasının da kanıtladığı gibi bu yaklaşımın özgürlükçülükle hiçbir alakası yoktu. Hele Kürtlere son derece seçkinci bir üslupla bakan bu kişilerin “Kürt dostu” olarak tanımlanmasının gerçekle hiçbir alakası olamazdı." dedi.
AYNI BAKIŞ SÜRÜYOR
Ruşen Çakır yazısına şöyle devam etti:
İlginçtir, dün Aktüel ve benzeri mecralarda “ver kurtul” tezlerini itinayla işleyenlerle günümüzde “verelim Güneydoğu’yu, görsünler günlerini” diyenler bir süredir tam zıt kutuplarda yer alıyorlar. Örneğin dünün “ver kurtul”cuları esas amacı hiç tartışmasız bu ülkeyi birarada tutmak olan hükümetin Kürt açılımını savunurken, onların ektiği “Türk ayrımcılığı” tohumlarından beslenenler açılımın en büyük düşmanı durumundalar.
Eğer gerçekten samimiyseler, bu ülkede “ver kurtul” mantığını yerleştirdikleri için pişman olduklarını açıkça beyan ederler. Ve buradan hareketle Türkiye’nin tüm vatandaşlarıyla barış içinde birarada yaşaması için günümüzün “ver kurtul”cularıyla mücadele ederler.
BÖLÜNME TARTIŞMASINA GÜNERİ CIVAOĞLU DA KATILDI
İŞTE CIVAOĞLU'NUN YAZISI
Milliyet gazetesi yazarı Cıvaoğlu bölünme tartışmasını, "Gerçekten artık "gına"geldi", "Kabak tadı" sözleriyle karşıladı ve ve ayrılıkçılığa tersten yaklaştı. Ayrılmayı sadece güneydoğudakilerin değil batıdakilerin de düşündüğünü söyleyen ve asıl tehlikenin burada olduğuna dikkat çeken Cıvaoğlu'nun "Harbi" yazısından bölümler:
Bir kamuoyu araştırması yapılsa büyük çoğunluğun "birlikte ve kardeşçe yaşayalım " cevabını vereceğine hiç kuşku yok... Ne var ki artık "aynim, ne haliniz varsa görün " diyenler çoğalmakta.
"Ne senle, ne sensiz oluyor" gibi bir psikoloji giderek yayılmakta.
Ege ve Kuzey İtalya İtalya'nın Kuzey İtalya'sı nasıl ki "kopmak" istiyor yıllardır, Türkiye'nin Batısı'nda bu nabız atışını algılıyorum..
Yani...
"Ayrılıkçılar" sadece Güneydoğu Anadolu'nun PKK çekim alanına giren kesim değil.
İşte "tehlikeli" olan da bu.
Türkiye'nin 2 ucunda "separatist" rüzgârlar esmekte.
Ege'de henüz yeni...
Rüzgâr değil hafiften esen "meltem..." Güneydoğu değil ama Ege çok daha "etkin " olabilir.
Türkiye' nin "kırmızı kitabı" Güneydoğu'daki PKK'nın yaydığı "ayrılıkçı virüse " karşı "ulusal bağışıklığı" güçlendirmeye odaklı.
Ne var ki her virüs, bünyede kendini korumak için savunucu antikorlar üretir.
Ege'de uç veren psikoloji böyle yorumlanmalı.
Orta Anadolu'daki antikorlar ise baskın ve egemen milliyetçi DNA'lan yansıtıyor.
Daha köşeli, radikal bir çizgi bu.
Zehirli ayrılıkçı tohumlar Elbette...
"Toptancı" bir görüşü yansıtıyor değilim.
Ne Ege'de insanlanmızın tamamı "ne halleri varsa görsünler, ayrılmak istiyorlarsa ayrılsınlar" diyor, ne Güneydoğu'daki Kürt yurttaşlanmız ve özellikle Türkiye'nin diğer yörelerine yerleşmiş Kürt kardeşlerimiz ve de Türk-Kürt evliliklerinden doğan milyonlarca insanımız tümüyle "ayrılık" çağrılarına kapılmıştır.
Fakat...
PKK terörü milletimizi zehirleyen kanlı tohumlan atıyor.
25 yılın sonunda fidan gibi gençlerin canına kıyan bu örgüt, insanlarımıza "yeter artık" volkan püskürmesi yaptırdı.
"Ne verirsen yetmiyor" yargısı yaygınlaşmakta.
Bu satırları yazan "Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünden, insanlarımızın tüm etnik kökenlileriyle birlikte demokrasinin eşitlik ve adalet içinde birlikte yaşamasından " yanadır.
Ancak...
Üzülerek altını çizeyim ki, gidiş o doğrulukta değil.
Güneydoğu'daki "tez" yıllar içinde "antitez" üretti.
Devletin "hassas" politikaları Güneydoğu kadar Batı'daki "isteyen istediği yere gitsin " psikolojisini de dikkate alarak çizilmeli.