Yediğim içtiğim bende kalsın, gördüklerimi anlatayım...

Adem Alemdar

Evvelki hafta Türkiye'nin Finlandiya ile yapacağı milli maçı izlemek maksadıyla bu ülkeye gitmeye niyetlendik gazeteci arkadaşım Lokman Koyuncuoğlu'yla birlikte. Baktık uçak biletleri çok uçuk, yakın bi yere gidip oradan geçmeyi düşündük ve İsveç'e gitmenin çok mantıklı olduğuna karar verdik...

Gitmeye niyetlenip kesin karar verinceye kadar ilk başta cazip gelen biletler iki katını geçmişti, ama bir kere niyetlenmiştik ve İsveç'in başkenti Stockholm'de bizi bekleyen birileri vardı artık. Konya Milletvekilimiz Abdullah Ağralı'nın değerli abisi Sıtkı Ağralı ve ileride büyük bir futbol adamı olacağına inandığım ortanca oğlu Zahid gezi programımızı çoktan yapmışlardı...

Milli maç için Finlandiya'ya gidecektik ya, sağolsun(!) milli takımımız 350 bin nüfuslu küçük bir ada devleti olan İzlanda'ya Eskişehir'de 3-0 yenilmiş ve Turku'daki maç tüm cazibesini kaybetmişti. Formalite maçını izlemektense İsveç'i gezmeye karar vermiştik. Hatta Finlandiya diye çıktığımız yolda Finlandıya'ya gitmedik; Norveç ve Danimarka'yı gezi programına aldık...

Zahid, abisi İbrahim ile bizi Stockholm Arlanda havaalanından alıp doğruca babasının evine götürdü. Sıtkı abi bizi bekliyordu, tanıştık ve birbirimizi çok sevdik...

Biraz istirahattan sonra gördüğüm en güzel sofralardan birine buyur edildik. Yediklerimden bahsetmek istemiyorum, ama her biri ayrı lezzette olan enfes yemeklerin ustası Sıtkı abimin değerli eşi hanımefendiye bir kez daha teşekkürlerimi iletmek isterim...

Sıtkı abi, plastik kalıp ustası ve kendi işyerini işletiyor. Cemiyet, dernek işleriyle vaktiyle ziyadesiyle meşgul olmuş, şimdilerde sadece cemaate dahil oluyor. Bizi de bölgelerindeki büyük camiye götürdü. Akşam ve yatsıyı burada kıldık, arasında da imam efendi ve caminin sosyal tesisine gelenlerle sohbet etme imkanı bulduk. 44 yıldır İsveç'te yaşayan Somalili Muhammed, Mısırlı Ahmet ve Kululularla sohbet ettik. Konuştuğumuz yabancılar bize Erdoğan'dan dolayı çok şanslı olduğumuzu söylediler, ama İsveç'te yaşayan yaklaşık 100 bin Türk'ün belki yarıdan fazlası Türkiye Cumhuriyeti'ne gönülden bağlı değiller ve sebebi de yabancıların gıbta ile bahsettiği Erdoğan! Dolayısıyla Türkiye'nin ekonomide, sanayide veya bir başka alanda başarılı olmasından rahatsızlar. Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin başından gitsin de isterse Türkiye bölünsün, çöksün diyen veya bu düşüncede olanlardan bahsediyorum. Şimdi bu kişilere nasıl Türk diyeceğiz varın siz düşünün...

Türk derken kastım milletimiz. Hani siyasetçilerimiz sayarlar ya; Türk, Kürt, Arnavut, Arap vesaire kardeşiz diye...

İsveç'te yaşayan Türklerin yüzde 90'ının Kululu olduğu söyleniyor, ancak üzülerek belirtmeliyim ki Kululular arasında bir birlik olmadığını bizzat müşahede ettim. 16 Nisan referandumunda evet oranının yüzde 47, hayır oranının da yüzde 53 olduğunu söylediğimde fotoğraf biraz daha netleşiyor. 90 bine yakın Kululu neredeyse tamamen iki parçaya ayrılmış vaziyette. Bunda en büyük etkenin yıllar yılı süre gelen etnik ve ırkçı söylem ve eylemlerden kaynaklandığını da söylemek gerek. Kulu'nun merkez nüfusunun neredeyse tamamının Türklerden, köy ve kasabalarının ise yine kahir ekseriyetle Kürtlerden oluştuğunu ve yıllar yılı söylene gelen ırkçı lagırtıların bir neticesini yaşamaktayız. Burada bir dernek seçiminde bile Türk-Kürt ayrımı yapıldığını öğrendim ve çok üzüldüm. Yahu uzun uzun anlatmaya gerek yok, hepimiz ilk insan Adem aleyhisselamın torunlarıyız, gerisi boş laf! Hazreti Muhammed aleyhisselamın ümmetiyiz diyemiyorum farkındaysanız, sebebi de İsveç halkının yarıya yakınının ateist olması ve bizim kompleksli hemşehrilerimizin de bu dinsiz güruhtan fazlasıyla etkilenmesinden dolayı pek çok TC vatandaşı ümmet olmayı kabul etmemekte, hatta İslam'dan nefret etmekte. İşte sırf bu yüzden de bizim güya solcu tatlı su sosyal demokratları da İsveç'i çok severler!

Oysa o sevdikleri İsveç'in dinini bir kenara koyup yaşam alışkanlıklarını benimseseler çok şey değişir. Örneğin İsveç'te içeriğinde yüzde 3 alkol bulunan içecekleri ancak alabilirsiniz marketlerden ki bu miktar alkollü içecek müptelaları için hiç bir şey. Bu ülkede alkollü içkileri bizzat devlet Systembolaget denilen dükkanlarda satar ve yaşı tutmayanlar alamazlar. Öyle sokakta elinde içki şişesiyle dolaşamazsınız. Bizim aslan sosyal demokratlar Türkiye'de Tekel bayilerinin gece 22'den sonra içki satmasının yasaklanmasına nasıl karşı çıkmışlardı hatırlayın!

Türklerin Avrupa'ya işçi olarak gidişlerinden 50 yıl sonra İsveç koalisyon hükümetine Yeşiller Partisi'nden Kent Bakanı olarak giren Mehmet Kaplan'ın bir yıl bile görevde kalmasına tahammül edemeyenler yine maalesef bizim ekseriyeti Kululu olan güya solcu hemşehrilerimiz. Kaplan bakanlıktan indirilmeliydi, çünkü namazlıydı, niyazlıydı ve en önemlisi Recep Tayyip Erdoğan'ı seviyordu. Onun görevden alınma sebebi de tamamen FETÖ'cülerin vaktiyle satın aldığı İsveçli siyasetçiler ve İsveç'in en büyük gazetelerinin el birliğiyle yaptıkları algı operasyonu. Milli Görüş teşkilatının yemeğine gittiydi, Ülkücülerin iftarına katıldıydı diyerek bu genç pırıl pırıl insan bitirildi. Türkiye'deki solcu gazeteler bile Mehmet Kaplan'ın bakanlıktan alındığı haberini sevinçle karşılayıp okurlarına duyurmuşlardı geçtiğimiz yıl!

...

Stockholm'deki ikinci günümüzü tamamen şehri gezmeye ayırdık; Sıtkı abi ve oğlu Zahid'le kralın sarayına şöyle bir uğrayıp seyir tepesinden baktık Stockholm'e. Bu ülkede çocuğunuz olursa bir buçuk yıl doğum izni veriliyor anneye ve arzu edilirse baba da bu iznin 2 ayını kullanabiliyor. Sokaklarda çocuk arabasıyla gezen pek çok baba görebilirsiniz yani. İsveç denince akla ilk gelen şey ise hemen her köşe başında göreceğiniz kahve mekanları. Bu soğuk insanlar sürekli kahve tüketiyorlar ve istatistiklere göre her bir İsveçli yılda 8 kilodan fazla kahve içiyor. Türkiye'de bu oran yarım kilo bile değil oysa. Madem İsveç'teyiz ve kahve kokusu metrelerce uzaktan çağırıyor o halde biz de her fırsatta espresso cafelere dalıp kahvemizi içtik...

Tam 52 adanın üzerine kurulu Stockholm'de her taraf köprülerle donatılmış. Yaklaşık yüzölçümü 450 bin km kare olan İsveç'te (Türkiye'nin yarısından büyük) 9 milyon insan yaşayınca haliyle sistem daha kolay işliyor, etraf daha az kirletiliyor ve refah seviyesi de yüksek oluyor. Kişi başı milli geliri Türkiye'nin beş katı daha yüksek, ama vergiler Avrupa'nın tamamında olduğu gibi burada da hayatın her alanına yayılmış. Devlet maaş diye verdiği parayı çeşitli vergilerle geri elinizden alıyor. Ev almak tamamen hayal, araba ise vergilerinden dolayı tek kişinin çalıştığı bir aile için lüks bir araç. Sadece İsveç'te değil, tüm Avrupa'da ortalama o ülkenin vatandaşı gibi yaşamak istiyorsanız, evdeki herkes para kazanmak zorunda. Bir maaşla mümkün değil, iki maaşla bile zor geçinilir buralarda... Düşünebiliyor musunuz, evinizin önüne dahi araba park edemiyorsunuz. Mahalle aralarındaki paralı park garajlara bırakıyorsunuz araçlarınızı. Hani laf açıldığında hiç yurtdışına çıkmamış insanlarımız Avrupa'daki maaşların yüksekliğini önünüze koyarlar ya, o tam bir şehir efsanesi. Şimdiye kadar 30 ülkeye gittim, tüm samimiyetimle söylüyorum Türkiye'de yaşam standardı pek çok bakımdan dünya ortalamasının üstünde. Kısaca Türkiye'de aldığınız 1500 TL maaş ile yaşamak, Avrupa'da alacağınız 1500 euro maaş ile yaşamaktan daha kolay. Ağzını açtığında dünyanın en pahalı petrolünü kullandığımızı söyleyen bir kitle var ya onlara söylüyorum, şuan Türkiye'de petrol fiyatları Avrupa'nın en düşüğü. Örneğin İsveç'te dizel 13.80 İsveç Kronu. TL'ye çevirirsek 6 TL'nin üzerinde bir rakam.

Her fırsatta kendi ülkesini kötüleyen nankörler her hangi bir ülkeye gidip gelsinler ondan sonra cennet gibi bir ülkede yaşadıkları için Allah'a şükrederler...

Devamı bir sonraki yazımızda...

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.