Yelken Açana Rüzgâr Bulunur

Haşim Akın

Hz. Ali (RA) şöyle der. “İki konu var ki hangisine daha çok sevineceğimi bilemiyorum. Birincisi, bir kimsenin sıkıntısını gidermek için benim kapımı çalması. Bana güvenerek gelmesidir. İkincisi ise onun bu derdine derman olmamdır. Bu durum için ancak Allah’a hamt ederim.”

Eğer bir gün denize çıkar,  yelkenlerinizi açarsanız ve Allah'ın sizi menzil-i maksudunuza ulaştıracağına iman ederseniz, arkanızda bir rüzgâr bulacaksınız.  Allah, kesinlikle sizi uçsuz bucaksız deryanın ortasında yalnız bırakmayacaktır. O, böylesi zaman ve mekânlarda hiç bir kulunu yalnız bırakmadı. Tarih bunun eşsiz örnekleriyle dolu…

Bir gün Allah'ın kullarından birilerinin imdadına yetişmek derdi sizi sararsa, Allah başka kullarının imkânlarıyla sizin rüzgârınıza destek nefesleri gönderecektir.  Bazen size kimin destek verdiğini, hangi nefesin imkân taşıdığını da bilemeyeceksiniz. Anlayacaksınız ki içinizde yer eden ve rahat yatağı terk ettiren bir dert var... Bir de bunun yeşermesine imkân sağlayan çevreniz. Allah, her bir kuluna ayrı bir görev vermiş. Önemli olan zaferse, kimin hangi görevi üstlendiği de çok önemli değil…

 Bu yıl Sudan'daki kardeşlerimizle buluşmayı hedefleyince Allah, beklemediğimiz yerden bizlere rüzgârlar gönderdi. Müsaadenizle birkaçını sizinle paylaşayım. Adını bilmediğimiz bir öğrenci velimiz, okula gelip kendi çocuğunun dersine girmeyen bir öğretmenimizden şunu rica eder: “Sizin okulda Afrika'ya yardım ile ilgili bir kampanya varmış. Şu elimdeki emaneti -emaneti bir altındır- ilgililere ulaşır mısınız?” Arkadaşım, odayı gösterir ve “Bakın burada alıyorlar. Gidip kendiniz verebilirsiniz…” der. Kadının cevabı, bambaşka biri hassasiyetinin huzmesidir…  “Biliyorum…  Ama ben oraya gidip bu emaneti kendi elimle versem, orada yardım edenlerin isimlerini yazıyorlarmış. Ben ismimin yazılmasını istemiyorum. Lütfen siz iletir misiniz?” bu cümlelerle bize ulaşan emaneti elime aldığımda tek bir şey söyleyebildim: “Allahu ekber!”

 İki Suriyeli öğrenci geldi odaya. “Hocam Afrika'ya toplanan yardım için küçük bir katkıda bulunmak istiyoruz. Ama bizimki biraz az da…” dediler utanarak… “Allah için verilen sadakanın az ya da çok kavramı taşımaz. Her biri Allah katında ayrı bir değer bulur. Önemli olan, insanların kendi imkânları ölçüsünde yardım edebilmesi ve buna katkı vermesidir. Sizin verdikleriniz de çok büyüktür ben bunu biliyorum.” Dedim.  Avuçlarının içinden 15 lira çıkardılar. Sizi bilmem ama benim için çok şey ifade ediyor o rakam ve sadaka…

Bir başka öğrencim, 100 lira getirmişti. Teşekkür ettim, ailesine selam ve teşekkürlerimizi iletmesini, bu yardımların kendilerine Allah katından kat kat dönmesi konusunda duacı olduğumuzu söyledim. Mahcup bir ifadeyle, “Bu benim kendi Harçlığımdı hocam!” dedi. Ben ondan daha çok mahcup oldum.  Başka bir öğrencimizle velisi geldiler. Küçük sayılmayacak bir rakam getirmişti. Ne iş yaptığını sordum. Bir apartmanda kapıcı olarak çalışıyormuş. Sustum, sadece dua ettim. Bu nimetleri ve duyguları bize verdiği için de şükrettim. Ya duyarsız kalsaydık… Allah korusun!

Allah yelkeni açan kullarının arkasından rüzgârlarını gönderirmiş. Hem bize Yelken açtıran hem de arkamızdan kendi kullarının halis niyetleri destek verdirene hamt olsun. Kiminin duasını, kiminin de küçük bile olsa katkısını gönderen Allah bizi şaşırtmasın. Bölünmüş ve parça parça olmuş bir dünyada “vahdet” duvarının içinde bir avuç harç olabilmek ne güzel…

 Allah nasip ederse 12 Şubat'ta emanetlerinizle beraber Sudan’a doğru yola çıkacağız. Bir sonraki hafta başka memleketteki mazlum ve mahrum kardeşlerimizle buluşuyor olacağız. Dualarınızı bekleyerek…

Bir hatime olmak üzere…

Bir Allah dostu, gece bir rüya görür. Kendisine, atına binmesi ve atın duracağı yere kadar gitmesi emredilir. Aceleyle emri yerine getirir. At, virane bir yerde durur. Çevreyi aradığında bir inilti duyar. Girdiği bu virane yerde yaşlı ve biçare bir kişi bulur. İhtiyaçlarını karşılar. Ayrılacağı zaman da kendisini tanıtıp, bir sıkıntısı olduğunda haber vermesini, hemen gelip yardımcı olacağını söyler.

Yaşlı adam derin derin bakıp şöyle der. “Adını duymuştum. Seni iyi bir insan diye tanıttılar. Ama bu sözü sana yakıştıramadım. Şimdi seni ben mi davet ettim ki, bir sonrakinde sana haber salayım…”

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.