Eğitimcilerin sorun çözümle söylemlerini Son birkaç aydır gözden kaçırmıyorum. Üzerine en çok düşündüğüm, incelediğim konulardan biri olduğu için eğitimle alakalı ne varsa, kim ne demiş? Ne yapacakmış? Nasıl bir yöntem belirlemiş? Yönünde Sorularımın cevabını almaya başladım. Öyle uzak diyarlara gidip de büyük büyük projelerden bahsetmiyorum. Dünyayı tanımlayacaksak önce kendi çevremizden başlayalım. ‘Dünyayı tanımaya kendi çevremizden başlayalım’ önerisini de her zaman kullandım. Son zamanlarda eğitimcilerden duyduğum en iyi çözümleme de bu yönde. ‘Dünyayı tanımaya kendi çevremizden başlayalım’ diyor, kendi çevremizdeki eğitimciler.
Nihayet fark etmeye başladık, kendi içimizde ‘uçlara’ gidersek yanlış yönde olduğumuzu, kendi ayaklarımıza sıktığımızı...
‘ Hep yanlış yapıyoruz, millet olarak bu yöntemle gidersek bir sürü hataya düşeceğiz’ telaşlarıma eğitimciler açıklama yaptığında, deyim yerindeyse, yanan gönlüme neredeyse kovayla su döktüler. Artık gelelim, Kim bu eğitimciler? En başta söylemek istediğim bizim Hocamız Ahmet Davutoğlu. Geçtiğimiz günlerde Selçuk Üniversitesi öğrencilerine bir konferans verdi. Öğrencilerde bir üniversite hocasından üstelik eski başbakanlarında bir ders almak için solonu hınca hınç doldurdu. Yer bulamayanlara ise Hocaları sahnedeki boş kalan yerlere oturmaları için davet etti. Sonra’da ekledi ‘Ne çok özlemişim bu ortamı.’ Öyle korumalar filan da engel olmuyor, tam hoca öğrenci ortamı. Resmi konuşmalar, tavırlarda yok. Kısaca, Ders nasıl işlenirse öyle işte. Sanki son ders olacak gibi öğrencilerden çıt yok. Derken, Hoca anlatmaya başladı, Arkadaşlar, ülke olarak ‘Felsefeye’ ihtiyacımız var. Bilgiyi üretmemiz gerekiyor. Başkalarının bulduğu ve bizim olmayan ürünleri ne kadar kullanacağız’ dedi. Belki Hocanın anlatacağı milyonlarca kelime vardı ama bizi uyarması, çalışın, üretin, demesi her şeyi özetledi. Kendi bilimcimde oluşan soruların hepsini yanıtladı Hoca, Sürekli okuyun, öğrenmeye kendi dünyanızdan başlayın, dünyayı anlamlandırın, şu benden ötekisi senden demeyin! Uyarıları yaptı. Bir ülkenin geleceğinin, eğitim ve bilgi üstüne olduğunu söyledi. Nihayet bunlar biliniyormuş dedim kendime. Hocanın en önemli tavsiyelerinden birisi de ‘Herkes siyaset yapakmış gibi bir düşüncede olmayın. İşinizi en iyi şekilde yapın, ülkeye büyük bir katkınız olsun’ Kimseye laf düşürmeden, öğrencilerin en iyi dersi verdi Hoca. Hepimizde anladık neler yapacağımızı.
Bunlardan başka birde Rektörler var. Bazı programlarda konuşma fırsatları olunca hemen tüm dikkatlerim Rektör konuşmalarına odaklanıveriyor. Kafamdaki soruları acaba biliyorlar mı? Aynı şeyleri mi düşünüyoruz? Farkındalar mı acaba nelere ihtiyacımız var? Gibi bir sorularıma anında cevap geliyor. Kendi dünyamızda neler oluyor diye baktım. Konya’daki tüm üniversiteler iyi çalışmalar ve projelerle ileriyi hedeflemişler. Ne gerekiliyorsa yapılmaya başlanmış. Bilgiyle beraber yürekler ortaya konulmuş. Bunların hepsi belli bir Felsefeyle yapılıyor. Yani kendi dünyamızda biz kimiz, ne için geldik? Neler yapmamız gerekiyor? Sorularını birtek ben kendime sormuyormuşum. Uzak zamanlara değil, yakın zamanda söyledi Aziz Sançar Hoca, “gençler bırakın siyaseti, bilimle uğraşın! Ülkeye bir şey katmak istiyorsanız bilgi üretin, yapın! Uyarılarını yaptı. Her şeyin hızla değiştiği dünyada, kendi çevremizde neler değişiyor?
Dünyaları değiştiren güçler artık siber savaşlar yaparken, Kendi dünyalarını bilmeyenler neden birbirlerinin üzerlerine ‘Şarjör’ boşaltıyor? Artık bir şeyler yapma zamanı bizlerde.
Ata’nın dediği gibi, “Vatanını en çok seven, İşini en iyi yapandır”