Koyunoğlu Müzesinin bitişiğindeki iki katlı eski Konya evi 17 Mayıs gününden itibaren, Konya Yaşam Kültürü Merkezi olarak faaliyete geçti. Konya Fikir, Sanat, Kültür Adamları Birliği Derneği olarak 24 Mayıs günü bir söyleşi programı yaptık aynı mekânda. Bu tür programlar, İkindi Sohbetleri şeklinde her hafta devam edecek.
Program sırasında söz yer adlarının değiştirilmesine geldi. Doğal olarak bütün aydınlar karşıydı bu tür uygulamalara. Fakat yönetimlerin icralarına karşılık da aydınların yapabileceği şey çok sınırlıydı. Yıllardır aydınlarını dinlemeyen yöneticilerin buyruğu altındaydık. Öyle ki bu yöneticiler yer adlarını değiştirirken ihanet içindelerdi demeyeyim, belki ağır gelir ama gaflet içinde oldukları kesindi. Bir yer adının değiştirilmesi öyle basit bir olay değil. Her şeyden önce oranın tarih hafızasını silmek demektir bu. Doğal olarak hafızayı silmekle bitmiyor olay, daha vahim şeyler var ardında.
2005 Yılında Karapınar’ın Yeşilyurt beldesine gitmiştik arkadaşlarla. Karacadağ’ın zirveleri arasındaki Ovacık Yaylasında kamp yapmıştık. Binlerce yıllık kale kalıntılarının arasında, cennet gibi bir yaylada kamp yapmak güzeldi ama o akşam sohbet arasında bize anlatılanlar yürek burkucuydu.
Yeşilyurt 1993 Yılında Salur, Sırçalı, Kıcıkışla ve Bağdaylı köylerinin birleşmesiyle belediyelik olmuş ve adına Yeşilyurt demişler. Bağdaylı ve Salur 24 Oğuz boyundan ikisinin adı. Konya’da böyle adı biçimsizce değiştirilen yüzlerce yer var. Tam 236 tane.
Ad değiştirmenin önemli gerekçelerinden biri, yabancı bir kültüre ait olması. Örneğin binlerce yıllık Kilistra Gökyurt yapılıvermiş. Bu adı sadece gençler kullanıyor, belli bir yaşın üzerindekiler için oranın adı hala Kilistra. Ata dedelerimiz bu topraklara geldikleri zaman ad konusunda hiç müşkülpesent davranmamışlar, yerleştikleri yerin adını kendi dillerine uyarlayıvermişler. Gilisra, Sille, Gonya, Bulumya, Detse, Botsa gibi.
Yer adları belirlenirken üç öğe öne çıkıyor. Yermeşimciler çoğu zaman tarihi adı konuştukları dile uyarlıyorlar. Konya, Sille, Kilistra gibi. Bazen yerleşim yerinin coğrafi konumu öne çıkıyor Obruk, Belören gibi. Bazen de boy, sülale adı veriliyor Yağlıbayat, Yapalı, Saçıkara gibi.
Kadim medeniyetler konusunda Anadolu kadar zengin bir yer daha yoktur sanırım. Üç büyük medeniyetin adını vermek bile yeterli. Hitit, Roma ve Bizans. Hal böyle olunca yer adlarının büyük çoğunluğunun bu medeniyetlerden izler taşıması gayet normal. Bizbunların üzerine Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetini kurmuşuz. Anadolu topraklarında yerleşmeye başlayınca ilk yerleşimcilerin koydukları adı dilimize uyarlayarak pek az değişiklikle kullanmaya devam etmişiz. Detse, Botsa, Bulumya gibi. Parsana, Numune Hastanesinden Kampüse kadar çok geniş bir alanın adı, bu ad kimlerden kaldıysa olduğu gibi kullanagelmişiz. Hiçbir yerde Türkçe karşılığını bulamadım. Tarihçilerden, dilcilere kadar kimse de doyurucu bir yanıt veremedi ama önemli değil, benimsemiş ve kullanmışız. Birçok yere de bağlı olduğumuz boyun adını vermişiz. Şöyle bir bakın çevrenize onlarca ad çıkar karşınıza. Yağlı Bayat, Çetmi, Saçıkara, Avşar, Yapalı, Kınık, Baydaylı, Salur, Kayıhüyük gibi.
Ata dedelerimiz yer adları konusunda hiç komplekse kapılmamışlar da Cumhuriyet Türkiyesinde hangi duygunun sonucu yer adlarını değiştirmişiz?