Konya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “yerel yönetimler kültür şûrası” önceki hafta sonu Konya’da gerçekleşti. Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Mustafa İsen’in de katıldığı toplantıda yerel yönetim-kültür ilişkisi konuşuldu. “Kültürün ciddiye alınmasını da ya Rab bize gösterdi” diye ben çok mutlu oldum. Yıllardır kültür üzerine yazan biriyim. Kent ve kültür ilişkisini bir kitap ismi olarak koyduğumda henüz esamisi okunmuyordu kültürün.
Şimdi kültür merak edilmeye başlandığı sırada hükümetin kültüre bakışı değişti. Kültür Bakanlığı, tek merkezden resmi kültür politikası üretilmesin, her şeyi yerel yapılsın diyor. Avrupa’nın ulus devletleri kurulurken bu merkezi politika diye tasarlandı, hâlâ Fransızca konuşan, yazan ve bir iş yapmış adama dünyanın neresinde olursa olsun Fransa cumhurbaşkanı bir nişan, madalya verir. Fransız kültürünü teşvik eder.
Almanya, yerelleştirilen kültürle sorunlar yaşadığından bu modele “küçük devlet sendromu” diyor. Yerel güçler tıpkı bir devlet modeli gibi işliyor. Bir yerine onlarca devlet bürokrasisine sahip oluyorsun! Belediyelerin devlete benzetilmesi demokratik bir sonuç vermiyor.
Anadolu’da bütün kentler tek bir cadde üstünde temsil edilir. Bu piyasa caddesine de “mecburiyet caddesi” denir. Nerede yerel renkler? Nerde yerel mimari? Bir tek atadan kalma ev yok ortalıkta. “Kültürel çeşitlilik güvence altına alınmalı.” diyor müsteşar bey. Ne kaldı elde, bilsek koruyacağız. Bizim kültürel çeşitliliğimiz envanteri çıkarılmış durumda değil.
Bırakın tarihî ya da kültürel çeşitliliği Türk kültürünü temsil edecek ne mimari, ne sanat var kentlerimizde. Estetik değerlerden yoksun, beton mezarlardan oluşan kitleler. Ama kent anlamsız bir yığın değildir. Kültürle anlam kazanır. İnsanın ürettikleriyle. Tüm geçmişe sahip çıkarak. Çorum Hitit uygarlığına sahip çıkar bugün yaşanan bir duygu haline getirirse bundan kazancı da olur. Hitit desenlerini çizer, sentezler ve dünyaya pazarlar. Hitit yemeklerini satar. Sözlü kültürüne hiç değer vermemiş, kendi aile tarihini merak etmemiş adamlar hangi yereli yapılandıracak? Neyse ki, Çankırı’dan gelenler içime su serpti. Uluslararası atıf indeksine sahip bir dergi çıkarıyorlar: Çankırı Araştırmaları. Mutlaka edinin, çok değerli bilgiler var içinde. Çankırı Belediyesi, Çankırı Araştırmaları Merkezi kurmuş. Hem üniversite ile ittifak yapmış, hem dünyaya açılmış.
Belediyeler göstermelik ev restorasyonu yapmakla kültürü kurtaramayacağını bilmeli. Tarih içinde yaşanır, sindirilirse değerlidir. Araştırma merkezleri, kent enstitüleri kurmak gerekir. Hem yazılı, hem sözlü tarihi arşivlemelidir. Belgeler SEKA’ya gitsin diye değildir.
Belediyeler politik alışkanlıklardan, kayırmacılıktan kurtulmalı. Vatandaşlık görevini yerine getirene saygı duymalıdır. Bir işadamı çıkıyor, sosyal tesisler yapmak istiyor. Kimsesiz çocuklara, korunmaya muhtaç yaşlılara ve benzeri gruplar için belediye her şeye rant diye bakıyor. Bunlara yer vermiyor. Gönüllü her türlü çabaya belediyeler destek olmalı, köstek değil. En önemli konulardan biri de müze konusu. Laf olsun diye söylenen ‘tarihi bol memleketimiz’ sloganına bakmayın siz. Kimsenin umurunda değil. Tarihî eser kaçakçılığı olmadan tarihle ilgilenen olmuyor devlette. O zaman da ağlanma veya ceza en çok yapılabilen. Yerel müzelerin geliri müzelerin kendine kalmalıdır. Mevlânâ Müzesi’nin günlük ortalama 15 milyar kazancı var. Bu, otomatikman bakanlığa gidiyor. Bakanlık, merkezi yetki kötüdür diyorsa önce bunu çözsün. Dünyanın kendiliğinden aktığı yer Mevlânâ Müzesi. Biz bir şey yapmıyoruz. Her yer dökülüyor. Çalışanların sorunu var. Gündelik yevmiye ile çalışacaklara para bulamıyorlar. Yöneticiler kendi yaratıcılıkları ile çözüyor sorunu. Müze bahçesindeki dilek havuzuna atılan paraları topluyor. Bu, gündelik 4 milyar tutuyor, valilik izniyle gerekli en basit giderlerini karşılıyor. Yöneticilerin ne oturduğu yer çağdaş bir yapıda, ne döşeme. Ne ikram gücü var, ne Mevlânâ’yı tanıtma. Ayrıca Mevlânâ, arkeoloji müzesi değil, bir gönül dergahının yeri. Orada gönüllü çalışmalara açık bir yapılanma gerek. Bürokrasi hazretleri el kol bağlamada Hz. Pir çözmede…
Aydınlatması bu kadar kötü Mevlânâ Müzesi’ni Mevlânâ ruhu aydınlatmasa ne olurdu?
Düşünün bakalım. Dünya Mevlânâ’ya koşuyor biz nereye?
Mevlânâ külliyesinin etrafını tamamen boşaltıp, ruhani bir duyuş için giriş çıkışı neden değiştirmiyorlar? Arka kapı açılsa, önden giren arka kapıdan çıksa ne olur? O kadar geniş bahçede otursa ruhunu dinlese Mevlana’ya daha uygun değil mi? Acele acele bak ve çık! Bu ne şimdi? 28 yılda Konya Mevlânâ Kültür Merkezi’ni yapabilmiş bir kent. Mevlânâ’yı daha iyi anlatacak işleri onlardan beklememiz hakkımızdır. O bizim ortak değerimiz. Yine de Konya Büyükşehir Belediyesi Mesnevi’yi birçok dile çevirdi. Teşekkür etmeliyiz. Mevlânâ gibi dua edelim: “Yâ Rabbî! Bizim hâlimize bakarak muâmele etme. Kendi ikrâm ve ihsânına göre bize muâmele eyle.”