1983 yılında tam anlamıyla bir yaprak dökümü yaşanmış. 83 yılı içinde Önce Nisan ayında Erol Güngör’ü, Mayıs ayında Necip Fazıl’ı Kasım’da ise Osman Yüksel Serdengeçti’yi kaybetmişiz.
Necip Fazıl ve Osman Yüksel coşkulu, isyankar, şairler olarak kafamızda yer edinmiş kişilikler…
Bunlar içinde en az bilineni ise Erol Güngör’dür.
Çünkü o daha sessiz daha derinden ve herşeyden önce akademik dille yazdığı eserleriyle çoğu defa dar bir entelektüel ve milliyetçi çevrede bilinirlik kazandı…
25 Kasım 1938’de Kırşehir’de doğan Güngör 24 Nisan 1983 tarihinde İstanbul’da çok genç yaşta vefat ettiğinde Selçuk Üniversitesi rektörlüğüydü…
Erol Güngör, Hukuk Fakültesi öğrencisiyken Mümtaz Turhan hocanın teşvikiyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine geçmiş daha sonra da Türkiye’de çok az çalışılan ve bilinen bir alanda sosyal psikoloji üzerine ihtisas yapmıştır.
Eserlerinin büyük çoğunluğunu 70’li yıllarda vermiştir. Özellikle kültür ve milliyetçilik üzerine verdiği eserlerle milliyetçi ve muhafazakar kesimin önde gelen düşünürlerinden biri haline gelmiştir.
Erol Güngör’ün milli değerlerden beslendiği ve modern düşünce yöntemleriyle ela aldığı “Dünden Bugüne Tarih Kültür ve Milliyetçilik, İslam'ın Bugünkü Meseleleri, İslam Tasavvufunun Meseleleri,Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Sosyal Meseleler ve Aydınlar Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Tarihte Türkler gibi eserleri gençliğin o günlerde peşinden koştuğu materyalist düşünce akımlarına karşı en önemli cevaplar olmuştur.
Milli bir akademisyen nasıl olurun adeta yapı taşlarıdır bu eserler…
O sadece bir akademisyen değildi, bir rektör değildi. Halkın irfanını taşıyan Türk dervişlerinin belki de son halkasıydı.
Onun eserleri bu nedenle yalnız Türk düşünce tarihi açısından değil, aynı zamanda günün problemlerini anlayabilmek ve doğru bir şekilde yorumlayabilmek için de hala önemini korumaktadır.
Çünkü Erol Göngör’ün ortaya koyduğu sosyolojik çözümlemeleri hep içerdendir, yerlidir millidir.
Sosyolojiye bu nedenle yeni bir bakış açısı getirmiş, sosyolojinin milli boyutunu, kültür boyutunu hiçbir komplekse girmeden ortaya koymuştur.
Weber’leri Durkheim’leri Comte’leri ele alırken pozitivizmin maddeci yanına da dikkat çekerek insanın sadece sosyal bir mekanizma olmadığını insanın sosyal hayatına egemen olan şeyin pskolojisi, ruhani durumu manevi mizacı da göz önüne alınmalıdır demiş ve sosyal psikolojiye yeni bir boyut kazandırmıştır.
O bu nedenle Batıya öykünmeden ancak batının tekniklerini de dışlamadan sosyolojik gerçekliği kadar psikolojik ve tarihsel yanı olan milli ama modern bir medeniyet projemizin olması gerektiğini savunur.
Erol Güngör’e göre biz istesek de, istemesek de, Batı Medeniyetinden ne kadar çok öge almaya kalkışıp kendimize ait değerlerden ne kadar çok atmaya uğraşırsak uğraşalım, ne senteze engel olabiliriz ne de bu sonucu değiştirebiliriz.
Güngör madem sosyal değişmelere karşı duramıyoruz öyleyse bu değişmelerde sosyal çözülmelere uğrayarak mahvolup gitmeyelim tezini savunur.
Ona göre bütün dava, taklitçi bir aşamada kalmadan, sosyal çözülmeye uğramadan yaratıcı bir sentezle kendimize özgü orijinal bir kültür meydana getirmektir.
Bu da ancak bu sentezde kullanmak üzere Batı’dan alacağımız öğelerle kendimizden katacağımız değerlerin tam, doğru ve kesin bir biçimde belirlenmesiyle mümkündür .
Erol Güngör hayatı boyunca bunun mücadelesini hem akademide hem de ait olduğu çevrede vermiş büyük bir mütefekkirdir.