“Türkan Saylan’a Mektup” yazımın bu kadar tepki göreceğini hiç düşünmemiştim..
Hayatını yoksullukla ve yoksunlukla geçiren çocukların ve gençlerin eğitimine adamış birinin, pek kimse tarafından bilinmeyen bir yönünü anlatmamın bu kadar rahatsızlık vereceğini gerçekten hiç düşünmemiştim…
Kimileri “Rızkını Türkan teyzen mi verdi” demiş, kimileri, “ruhunu satmışsın sen” demiş…
Bu tepkiler arasında olumlu olanlarda vardı mailime düşen…
Benim tam olarak ne demek istediğimin anlaşılmasına ışık tutan…
Bunlardan biri de, farklı dünya görüşlerini paylaşsak da dost kalabilmeyi başardığımız Sesim (Aydan) Erozan’a ait...
Mail, “Sevgili Mustafa Yiğit” diyerek başlıyor ve şöyle devam ediyor:
“Beni telefonla arayıp, Türkan Seylan’ın cenazesine katılmak için Ankara'dan geleceğini bildirdiğinde şaşırmıştım. Sen ki daha dün Muhsin Yazıcıoğlu'nun cenazesine katılmıştın. Sen ki yerel bir muhafazakar gazetenin yazarıydın ve sen ki gençlik yıllarından bu yana sağ siyasi kanadın kemik bir üyesiydin. Nasıl olur da ta Ankara'dan kalkıp bu cenazeye gelirdin. Türkan Hanım’a yazdığım son mektubu göndereyim de oku o zaman dedin.
Okudum... Kendimden utandım.
Ekte bana göndermiş olduğun köse yazını tüm grubumla paylaşmakta bir sakınca görmüyorum. Nasılsa bu senin gazetedeki köse yazın olacak ya da oldu bile.
Bu mektuptan, sağ ve sol görüşlü insanlar olarak hepimizin öğreneceği yüce bir değer var.
Sen, senin sağcılara daha çok seslenmişsin ya ben de benim solculara daha çok seslenmek istiyorum.
Türkan bacıyı anlamak için, sevgili sol görüşlü arkadaşlarım bu yazıyı dikkatle okuyun.
Çok dikkatle okuyun…”
Beni anladığın ve ifade edemediğim pek çok şeyi ifade ettiğin için teşekkürler Sesim…
Ama bütün bunlara rağmen biliyorum ki, bazı insanlar yine anlamayacaklar…
Rahatsızlık duyan arkadaşlar biraz sonra yazacaklarımdan da rahatsızlık duyacaklar mutlaka.
Ama ben yazmaya devam edeceğim..
Gerçekleri samimi bir şekilde yazmaya…
Her şeyden önce rızkı veren Allah’tır…
Bu nedenle de rızkı kendi veriyormuşçasına “kesin itaat ve bağlılık” isteyen yapılanmaların her zaman karşısında oldum…
Bu yapılanma ister laikçi olsun, ister İslamcı, ister sağcı olsun, ister solcu …
Kula kulluğa her zaman karşı oldum!
“Allah rızası” için yapıldığı söylenen işlerin daha sonra sadece ve sadece kendi menfaatini devam ettirmeyi sürdürmek amacına hizmet ettiğini gördüğümde de aynı tepkiyi gösterdim…
Siz “Allah rızası için kula kul olun, bana kul olun” diyorsunuz dedim…
Bunun İslami ve ahlaki olmadığını ifade ettim…
Sırf başörtülü oldukları için kamuda ve özel sektörde kolay kolay iş bulamayan yetenekli vakur kızlarımızın, bu zafiyetinden yararlanıp muhafazakar iş çevrelerince asgari ücretle çalıştırılmalarının da İslami ve ahlaki olmadığını söyledim..
Aynı tepkiyi Kemalist sol zihniyetin başörtüsü konusundaki acımasız ve haksız uygulamalarında da gösterdim…
Bunu yazılarımda defalarca ifade ettim..
Türkiye’de laik ve anti laik cephenin rantıdır “Başörtüsü” meselesi dedim…
Bunun için çözülmelidir ve insanlar inandıkları gibi yaşamalıdır dedim…
“Adam öldürmeyeceksin”, “yalan söylemeyeceksin”, “çalmayacaksın”, “iftira atmayacaksın” şeklinde sıralanan ve bütün ilahi dinlerde yeri olan düsturların hayatımıza egemen olması gerektiğini söyledim..
Türkan Saylan hakkında yazdıklarım tam da bunu anlatmak içindir…
İslam güzel ahlaktır…
İslam iftira atmamaktır…
İslam alnın teri kurumadan hakkını vermektir…
İslam nezakettir, sevgidir…
İslam kadirşinaslıktır..
Evet bana yine kızacaksınız ama Türkan Saylan’ın cenazesine de gittim…
Onun arkasından alkışların arasından fatiha’mı okumak için gittim..
Çünkü onu alkışlayanların da sizin gibi düşündüğünü biliyordum…
Onlar da bu ülkede karşısındakini anlamamak için direnenlerdendi…
Ama alkışlar arasında Fatiha okuyan sadece ben değildim…
Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen, Türkan Saylan’a Fatiha okumaya gelen binlerce insan vardı…
Birisine Beşiktaş iskelesinden otobüse binerken rastladım mesela…
Türkan Saylan’ın cenazesinin defnedileceği yeri soruyordu…
Yanıma oturdu…
“Türkan Saylan ölmüş, televizyonda duydum, elimde avucumda hiçbir şey yoktu, babasız büyüttüm ben çocuklarımı ve Allah razı olsun Türkan Hoca bize çok destek çıktı, çocuğumun biri hukukta, diğeri de Yabancı dillerde okuyor, ben de Türkan Hoca’nın arkasından dua okuyayım bari dedim” diyordu…
Evet, cenaze töreninin yapıldığı yerde, bugün hükümetle, başörtüsüyle, Anadolu muhafazakarlığıyla problemli olan Beyaz Türkler vardı ve çoğunluktaydı…
Ama bu Türkan Saylan’ın genç bir kadınken, Anadolu’nun en ücra köşelerini dolaşması cüzamla mücadele etmesi gerçeğini ortadan kaldırmaz…
Bu durum, kendi meslektaşları, avroların, dolarların peşinde koşarken, muayene yeri açıp paraya para demezken, yalnızca aldığı maaşla yetindiği gerçeğini ortadan kaldırmaz…
Başlangıçta birkaç kadınla başlattığı ve otuz küsur bin öğrenciye ulaştırdığı bursun hayırlı bir eylem olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz…
Evet, bu dünyada yaptıklarımız öbür dünyada ceza veya mükafata dönüşecektir.. Buna yürekten inanıyorsak telaşa mahal vermeye gerek yok…
Biliyorum ki, Türkan Saylan’ın günahlarını da sevaplarını da en iyi Allah bilir ve ahirette ona bunlarla muamele edecektir..
Ve yine biliyorum ki, Allah Müslümanların şahitliğine itibar eder..
Ben de bana yansıyan yanıyla Türkan saylan hakkındaki şahitliğimi ifade etmekle yükümlüyüm…
Bu nedenledir ki, orada sorulan “Nasıl bilirdiniz” sorusunu bütün yüreğimle “ iyi bilirdik” dedim.