Çalışmak, başarıya doğru yükselen merdivenin ilk basamağını oluşturur. Ancak büyük işleri başarmak için büyük disiplin gerekir. Çalışmak ve disiplin bir araya getirilebilirse, hayatta başarılı olmanın kapısı ardına kadar açılır. Marry Truman, “Büyük insanların hayat hikayelerini okurken, ilk zaferlerini kendilerine karşı kazandıklarını görmüşümdür, hepsinde de öz disiplin başta geliyordu.” sözlerini, eminim ki büyük bir gözlem ve tecrübeden sonra söylemiştir. Zira büyük insan olmak, hayatın hangi alanında olursa olsun büyük bir çalışmayı ve aynı oranda disiplini getirir. Zafere giden yol bu iki ayaklı köprüden geçer.
İnsan nereye doğru ilerlemek istiyorsa, o yöne doğru bir rota çizmeli ve bir strateji geliştirmelidir. Burada en önemli nokta ise nefs terbiyesidir. Yol boyunca çıkabilecek engellere ve zorluklara karşı sabır gösterecek, göğüs gerebilecek dirayete erişebilmek için önce iç disiplini oluşturmak kaçınılmazdır. Çünkü insan nereye giderse gitsin kendisiyle beraberdir. Aşması gereken ilk engel kendi nefsidir. Sabır dağını geçmek, sebat eşiğini aşmak ve azim ırmağından akmak lazım gelir. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.
1960’lı yıllarda Stanford Üniversitesi tarafından yapılan bilimsel bir çalışmada 4 yaşındaki çocuklara bir araştırmacı tarafından lokum benzeri şekerler (marshmallow) sunulmuş ancak bir süre beklerlerse -sadece bekleyebilen çocuklara- bu şekerlerden iki tane verileceği söylenmiştir. Çalışmanın sonucu, 15-20 dakika kadar bekleyebilen çocukların öz disiplin yetkinlik ve becerilerinin yüksek olduğunu gösterecektir. Bu çalışmaya katılan çocukların ancak 1/3 ü bekleyebilmiş ve ikinci şekeri almaya hak kazanabilmişlerdir. Çalışmanın ikinci aşamasında her iki grupta yer alan çocuklar liseden mezun olduklarında tekrar izlenmiş ve ortaya önemli farkların çıktığı görülmüştür. Sonuçlara göre; bekleyen çocukların daha olumlu, iç motivasyonu daha yüksek, daha amaca yönelik ve kararlı davranışlar sergiledikleri saptanırken; beklemeyenlerin sorunlu, inatçı, kararsız, özgüveni zayıf, güven vermeyen kişiler oldukları ve halen hazzı erteleme becerisini geliştiremedikleri saptanmıştır.
Bu deneyden de anlaşıldığı gibi insanlar çocukluktan itibaren bir karaktere sahip oluyorlar ve o karakterin getirisi- götürüsü bütün bir ömrü etkiliyor. Prensipler çocuklukta kazanılmaya başlıyor ve yıllar geçtikçe insanı şekillendiriyor. Kendisini disipline edebilenler, bunun karşılığını dünyada fazlasıyla görüyorlar. Hiçbir dağ zahmetsiz aşılmaz, hiçbir deniz gayretsiz geçilmez.
Günümüz insanında anlaşılması güç bir dağınıklık görünüyor. Ne bu asrın kanunları ne de teknolojisi bu dağınıklığı gideriyor. Sürekli hareket halinde olan modern insan, gördüğü bunca manzara karşısında adeta lime lime oluyor. Bütünü düşünemiyor, hakikati göremiyor. Don Kişot misali çağın yel değirmenlerine saldırıp duruyor. Çocuklara ve gençlere bu hali geçiriyor ve geleceği de kısırlaştırıyor.
Bu dağınık görüntü maalesef toplumun her kesiminde travmalar oluşturuyor. Disiplinsiz okullar serkeş mezunlar veriyor, disiplinsiz aileler sorumsuz gençler üretiyor, disiplinsiz sokaklar kavgalara, tecavüzlere, cinayetlere sahne oluyor. Bireyin karakterini, toplumun kuralları belirler. Toplum kurallarını, kanunlarını hakikat ağacından devşirmezse, dünyanın çeşitli ülkelerinden, kendine benzemeyen, farklı inançlardan, farklı kültürlerden beslenen halkların kanunlarını, kurallarını getirip uygulamaya kalkarsa kargaşa kaçınılmaz olur.
Hakikat ortada dururken, yalanın pusulasıyla yol almaya çalışmak sadece bir hata değil büyük bir gaflettir. Her toplum kendi dinamikleriyle ayakta durur. Başkalarının payandalarıyla biz ayakta duramayız. Bizim kendi servilerimiz, kendi çınarlarımız var. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak müflis tüccarın ticaretidir. Bizim ticaretimiz dünyalık parayla değil, iki cihanda geçerli olan akçeyledir. Biz hayatımızı iki cihanlık kurgulayıp, iki cihanlık disipline tabi tutmalıyız.
Kendimizden çıkmadığımız yol, bizi yad ellere götürür, öz yurdumuzda parya eder, doğduğumuz sokaklarda gurbeti yaşarız. Dedelerimizin saçlarına dokunup gelen rüzgâr içimize sinmez. Başımızı kaldırsak göğün yüzüne bakamaz, yere doğru eğilsek topraktan utanırız. Yırtık pantolon Helga’nın olsun, döğmeli ten Hans’ın olsun. Küpe Ahmet’e nasıl yakışır ki? Sigara Ayşe’nin dudağında nasıl tütebilir ki? Hayır bu disiplinden uzak hayat bizim olamaz...
İnsanı ihya etmek için, onu tanımak lazımdır. Kemale doğru yolculuk etmek için kâmil düşünceyi bulmak lazımdır. Ve bütün bunları kendi içinde disipline etmek lazımdır.
Sevgiyle kalın.