Mana yoksunu açıklamaların ilçeye ve esnafına vereceği zararın muhasebesini yapan yok…
Kamuoyu nasıl değerlendirir hesap eden yok…
“Temsil ettiğim camia ne düşünür?” diyen yok.
Önyargıların hâkim olduğu ani reaksiyonların sonuçları öncelikle ilçemize zarar veriyor. Dert edinen yok…
Atalarımız "Ulu sözü dinleyen, ulu dağlar aşar." "Akıl akıldan üstündür." diyerek istişarenin gerekliliğini kısa ve öz bir şekilde ifade etmişlerdir. İstişare yapmak ilahi bir emirdir. Kültürümüzün bir parçasıdır… Takan yok…
İstişareye önem vermeyen kendilerini beğenen, başkalarının görüş ve düşüncelerine değer vermeyenler, hiç kimseye danışmazlar. Deniz bitince suya hasret kalacaklar. Öteki âlemi düşünen yok…
Ben kendime yeterim, ben her şeyi bilirim, benim kimseye ihtiyacım yok diyerek fasit bir daire içinde etrafındaki yağdanlıklarla dedikodu yapanlar hiçbir zaman doğruyu bulamaz… Hırsından bu gerçeği gören yok…
Hasbelkader bir makama ve mevkie gelmiş bu tür zavallılar kendi kendine böbürlenerek kimsenin fikrine ihtiyaç hissetmeden ve kendi kendine kararlar vererek asıp kesenler hiç bir zaman büyük işler başaramazlar.
Tüm iş ve planlarında kendi fikirleriyle küçük ve basit işleri büyük göstererek ve hatta onları diğer insanlara çok büyük işler gibi kabul ettirmeye çalışırlar. Millet bunun farkında, kendisinin ise haberi yok…
Yok oğlu yok…
Böyle kimselerin bin bir entrika ile elde ettikleri makamlarını korumak için yapmayacakları şey, döndüremeyeceği ayak oyunu yok.
Tüm makamların ve mevkilerin geçici olduğunu unutarak bulunduğu yeri kutsayan bu tipler terk edilmiş hissi ile yaşarlar. Bu his, tamiri mümkün olmayan hezeyanları da beraberinde getirir.
İstişareyi terk edenler önemli bir dinamizmi elden kaçırdıkları gibi çevrelerinden de sürekli nefret görürler; üst üste fiyaskolar yaşayıp her meselede kaybetmeye mahkûmdurlar.
En akıllı insan, başkalarının düşüncelerine en çok saygılı olan, onlardan en çok yararlanan ve herhangi bir konuda doğruya ulaşmak için mutlaka bir başkalarının görüşüne de başvuran insandır.
Bir hikâye ile konumuzu bitirelim:
Çalıştığı firmanın pazarlama aracı ile ev ev dolaşıp son teknoloji elektrik süpürgeleri satmaya çalışan üniversite mezunu bir genç, bir apartmanın kapısını çalmış.
Kapıyı açan evin hanımı, daha "ne istiyorsunuz" bile demeden; kapının dışındaki büyükçe çöp tenekesini aldığı gibi içeri dalıp salonun ortasına boşaltmış.
Ortalığa bir yığın karpuz kabuğu, kırık bardak parçası, şeftali kayısı çekirdeği, balık kılçığı, kemik parçaları, vs dağılmış.
Evin hanımı:
- Ne yapıyorsun, demeye çalışırken; satıcı genç:
- Sakın sakın hanımefendi salonunuzu mahvettiğimi sanmayın, demiş. Şimdi getirdiğim son teknoloji yıkama yapan tozları alan elektrik süpürgesiyle, 2 dakika içinde hiçbir şey kalmayacak ortalıkta... Şayet bir şey kalırsa, inanın onu da hemen ben yiyip yutacağım.
Kadın, hiç sesini çıkarmadan mutfağa gidip, elinde tuzluk, biberlik ve sirke-zeytinyağı şişeleriyle dönmüş, salonun ortasındaki çöp yığınının üstüne dökmeye başlamış hepsini.
Genç satıcı şaşkın:
- Ya, peki siz ne yapıyorsunuz şimdi, demiş.
Evin hanımı:
- Hiç, demiş; çöplerin hepsini yutmak zorunda kalacağınızdan, size yardımcı olmaya çalışıyorum...
- Nasıl yani?
- Eee... Burada elektrikler çoktandır kesik de...