Yaz aylarının yakıcı, bir damlasına bile ihtiyaç duyulan günlerden bu günlere kavuşturan rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Suyun dibinde kanalizasyon suyuna muhtaç olan ve su veremediğinden ürünü tarlada kalan üreticileri hepimiz hatırlarız. Bu satırlarda onların dramına yer vermiştim. Baraj suyundan kullanmak istesen kullandırmazlar hatta daha ileri gidip kolluk kuvvetleri suyun başında, yaklaş da göreyim yiğitliğini…
Ve kış geldi. Rabbimin Seydişehir bölgesine verdiği nimet son 25-30 yılın en fazla yağışı. Bu kez de gökten yağan rahmet, adeta yerden fışkırdı ve son baharda ekilen Ahırlı, Yalıhüyük, Bozkır, Seydişehir, Akise, Karaviran, Çiftlik, Kayacık, Arasögüt, Erdoğan, Kuran Köyü, Gökhüyük, Bağra Arvana, Susuz Gölyüzü köyünde ekili birçok arazi sular altında kaldı. Kış ayının son fotoğrafı bu…
Dışarıdan bakınca gayet masum kardeşim bu yağışların çokluğu daha ne istiyorsun denilebilir. Doğru ben de katılıyorum Türkiye’nin en çok yağış alan bölgesinde yaşıyoruz bunun için rabbimize ne kadar şükretsek azdır.
Amma madalyonun öbür yüzü nede bakmamız gerek. Bölgenin dikkatinizi çekerim sadece Seydişehir’in demiyorum bölgenin su politikası üzerinde biraz konuşmamız gerekiyor.
Bu havzada çiftçi her halükarda mağdur olmuyor mu kardeşim.. Su olduğu zaman da mağdur, su olmadığı zamanda mağdur... O zaman burada bir sorun var demektir. Eğer bir yerde kışın arazini su basıyorsa, yazında su bulamıyorsan burada su politikasını oturup gözden geçireceksin.
Suyun bizim her şeyimiz olduğunu kaynaklarımıza sahip çıkmanın geleceğimize sahip çıkmakla eş değer olduğunu defaten paylaştık. Pekâlâ! Soruyorum suyumuza yeterince sahip çıkabiliyor muyuz? Yaz aylarında kavgalar yaptığımız, birbirimizi kırdığımız susuzluk varlığında da hepimizi kırmıyor mu? Neden dersiniz?
Neden mi?
Bizim su politikamız yok da ondan. Buradan kimse üstüne alınmasın bu sorun bugünün sorunu değil ama mutlaka çözülmesi gereken bir sorun. Peki, ne yapılması gerekir? Yazın bize damla su vermeyenler şimdi bizim arazimizi basan sular için ne düşünüyorlar acaba. Kurulan pompalar yeterli mi, yeterli idiyse neden her yer derya olmuş pompalara çekmeye yetiştiremiyor.
Bölgenin suya en çok ihtiyaç olduğu zamanda suyumuzu alanlar bizim mağduriyetimizden dolayı kılını kıpırdatıyor mu? Vatandaş mağdur. Tüm birikimini toprağa atmış oda suyun altında kalıyor. Hasar tespit edilsin desen yeni uygulama ile tüm mal varlığının % 40 yok olması halinde hasar tespit edilecekmiş.
Vay ki vay halimize... Ziraat bankasına kredi borcun olsun tohumu mazotu gübreyi borçla almışın kimin umurunda.
Bedava su gelsin bu iş çok kolay. Seyrettiniz geçen gün Beyşehir belediye başkanı gölde eşik seviyesinin altında su olduğunu iddia ederek salınan su için DSİ’yi mahkemeye verdi. Şimdi bir tarafta su alınmasın diye şikâyet var bir tarafta da arazileri su altında kaldığı için şikâyet var her iki tarafta şikâyetçi. Peki, suyu kullananlar ne yapıyor gık çıkaran var mı? Geçtiğimiz gün Bozkır’a giderken özellikle durdum baktım. BSA kanalı açık o kadar su akıyor. Suğla barajının kapakları açık bir devasa su da oradan akıyor. Apa barajına doğru yol alıyor… İki kanalın birleşimi ile normalin iki üç katı su ile akıyor. Neymiş Apa barajı dolacakmış dolsun kardeşim orası da bu memleketin toprağı. Ne doymaz ve dolmaz barajmış Seydişehir ve Beyşehir bölgesinin tüm suyu buraya akıyor sahi bu nasıl bir baraj kaç milyon m3 su alıyor ki deryayı yutuyor doymuyor. Eğer bu baraj su tutmuyorsa sen iki barajın suyunu boşa akıtarak kime fayda sağlıyorsun onu bilelim... Suğla barajı taştığına göre bu barajda tüm bu yağışlardan sonra hala dolmuyorsa bu işte bir teknik sorun var demektir.
Bu sular mutlaka bir yerlere akacak çünkü Seydişehir bölgesinin suyunu depolamak mümkün değil Allahın Seydişehir’in yüzüne gülerek o kadar çok su veriyor ki Türkiye’nin en çok yağış alan Konya ovasının su kaynağı. Çünkü Konya’nın yer altı sularını besleyen Seydişehir bölgesi Toroslar ve küpe dağı.
Sonuç olarak şunu sormak istiyorum bu bölgenin insanı neden her zaman mağdur oluyor? Su olduğu zaman mağdur su olmadığı zaman mağdur.
Bu işte bir yanlışlık yok mu?