YOKSA ŞEYTAN’A MI KULUZ?

Arif Köse /ey kavmim

Bazı adamlar var. Kimileri onlara üst akıl diyor, kimi dünyayı yöneten aileler diyor, kimi Yahudi diyor, kimi üstün akıl diyor, kimi evanjelist diyor…

Bu adamlar aslen dini olmayan, yaşamlarında Allah inancı olmayan insanlar.

Ne Yahudi onlar ne de Hristiyan.

Allah’ın “azdı” dediği, “tağut” ismini kullandığı Firavun gibi, inanç dünyasında Allah olmayan insanlar. Efendileri Şeytan, yani İblis aleyhillane.

Şaka değil, ima mübalağa falan yapmıyorum. Bu grubun hocası kesinlikle iblis aleyhillane. Şeytanın insan kılığına bürünüp, insanlarla diyaloğa geçtiğini bildiren hadisler var, bulabilirsiniz.

Şeytanın öğrettiği bu grubun bir hedefi var.

Allah’ı itibarsızlaştırmak ve nihayetinde Allah inancı olmayan bir dünya oluşturmak.

Dinsiz ve milliyetsiz bir tek dünya devleti kurmak.

En büyük düşmanları, yeryüzündeki tek hak din olması hasebiyle İslam dinine mensup Müslümanlar. Ama tek düşmanları biz değiliz. Onlar, içinde Allah inancı olan her dine düşmanlar. Hristiyanlığa da, Yahudiliğe de düşmanlıkları aynı.

Çünkü Allah ile bir hesapları var, çünkü eğitmenleri olan şeytanın Allah (c.c.) ile bir hesabı var.

Şeytan aleyhillane, Allah’a yemin etti: “Senin doğru yolunun üzerine oturup onları sapıtacağım” dedi. Bu sözünde de duruyor ve çalışıyor.

Bu şeytan dediğimiz varlık çok tehlikeli. Çünkü Âdem atamızdan bile önce yaratılmıştı. Meleklere hocalık yapacak kadar ilim sahibi. İblis sıfatını almadan önce bile bütün kâinatın kapıları ona açılmıştı. Zaten cinlerden olması sebebiyle de bize göre avantajlı yönleri var ve yaşadığı binlerce yıldır tecrübesine tecrübe katarak ilerliyor.

Onlar da biliyor Allah inancını dünyadan söküp atamayacaklarını, en azından şimdilik. Ama bu yönde hazırladıkları plan yeni değil ve tıkır tıkır işliyor. Onların şu yıllardaki hedefi Allah inancını hemen silmek değil. Öncelikli hedefleri Allah’ın itibarını sıfırlamak ve dinsiz toplumlar oluşturmak.

Siz de, evet evet, bu yazıyı okuyan sen de dâhil olmak üzere siz de bu planın bir parçası, kurbanı olarak o planın yürümesine bilinçli ya da bilinçsiz katkı sağlıyorsunuz.

Allah’ı itibarsızlaştırma işini çoğunlukla halletti bu insanlar. Örneğin dünya nüfusunun büyük bir kısmı hristiyanım dediği halde yaşantısında ne İncil’in ne de İsa Peygamberin hiçbir izi yok. Sadece dilden hristiyanım diyorlar, içlerinde en iyi yapanı Pazar günü kiliseye gidip papaza verdiği üç beş kuruşla günahlarını temizlettiğini falan sanıyor.

Hani biz Yahudilerin dinlerine çok bağlı olduğunu düşünürüz ya, Yahudiler de bu konudan şikâyet etmeye başladı. İsrail başta olmak üzere dünya üzerindeki pek çok Yahudi de dininin emirlerine göre bir hayat sürmüyor. Ama şunu da belirtelim ki bu büyük planı hazırlayanların içinde Yahudi aklı da inkâr edilemez düzeyde var.

Gelelim bize, yani Müslümanlara, Türkiye’ye, Konya’ya ve sana değerli kardeşim.

Dinsiz toplum ve Allah’ı itibarsızlaştırma projesine hoş geldin.

Şöyle bir düşünsene kardeşim, içinde yaşadığın toplumun gündelik yaşantısına Allah ne kadar hâkim?

Senin ve ülke vatandaşlarının kalbinde ve davranışlarında Allah’ın ne kadar hükmü var?

Yaşantının sınırlarını ne ile çiziyorsun? Amellerinde yani uyandığın andan tekrar uyuduğun zamana kadarki davranışlarında, işlerinde kılavuzun kim?

Allah’ın senin yanında ve ailenin, içinde yaşadığın toplumun yanında ne kadar itibarı var?

Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “savaş ilan ederim” dediği tek amel faizdir. İslam dinine mensup olduğunu söyleyip, Müslümanım diyen birinin sizce faizle ilgili tavrı ne olmalıdır?

Elbette ki, akrepten yılandan ejderhadan kaçtığı gibi kaçmalıdır değil mi?

Peki, bizim Allah’a inanan milletimizin büyük çoğunluğunun yaptığı nedir?

Koşa koşa faizli krediler almak. Hatta bazı cemaat ve kişiler, faize fetva bile verdi.

Gördünüz mü planları nasıl işliyor adamların?

Allah’a inanan ama Allah’ı takmayan, Allah’ın sözünü dinlemeyen, Allah’a itibar etmeyen bir millet.

İnandık denilen Allah faizle ilgili olarak “savaş açarım” diyor, lanet ederim diyor, ama o Allah’a inandığını söyleyen millet, Allah’ı bu konuda dinlemiyor.

İşte o adamların istedikleri tam da bu.

“Allah’a inanıyoruz desinler, Müslüman’ız desinler ama yaşantılarında Allah ile bir alakaları olmasın”

Bakıyoruz şöyle bi öyle misiniz? Siz cevaplayın isterseniz.

Kızınızı evlendirecekken damadın gelir seviyesini, anahtar sayısını, katını, yatını, atını, arabasını, alışveriş yaptığı markete kadar araştırıyorsunuz. Peki, dinini, itikadını, akidesini, amelini, ibadetini soruyor musunuz?

Bir başka konu, kul hakkı, aldatma, hile, kandırma.

Allah, hesap günü, sevaplar ve günahlar tartılıp cennete ve cehenneme insanlar sevk edilecekken, kul hakkını kullara bırakıyor. Yani Rabbimiz kimsenin hakkını kimsede bırakmayacak ve kimin kime hakkı geçtiyse helalleşilmesini şart koşacak.

Yani hak yiyenler, aldatanlar, kandıranlar, hileciler, mağdur ettikleri insanların ayaklarına gönderilecek. Hakka girenler, hakkına girdikleri kimselere sevaplarından verecekler veya o kişilerin günahlarından alacaklar. Allah böyle diyor.

Peki, Allah’a inandığını, iman ettiğini söyleyen bizler ne yapıyoruz?

Haşhaş ezmesinin içine mermer tozu, arpa ezmesi, başka yağlar, zehirli tohumlar katıyoruz.

İlaç şirketinin verdiği tatil hatırına hastalarımıza o şirketin ilacını yazıyoruz.

Güneş enerjisinin sacını inceltiyoruz. Deri olmayan ürünü “deri” diye satıyoruz. Elmaya balmumu sürüyoruz. Keyfi sebepten işçi çıkartıyoruz.

Çekimizi, senedimizi, borcumuzu alacaklımıza ödemiyoruz.

Bala ve pek çok tatlı ürüne… glikoz-fruktoz şurubu katıyoruz.

Bayat balığa boya sürüp satıyoruz.

Sucuğun içine hayvanın iç organlarını bile çekip koyuyoruz.

Kırmızı et sucuğuna, tavuk eti, pek çok gıdaya Çin tuzu katıyoruz.

Suriyeliler geldi diye hayvan bağlasan durmaz yerleri boyayıp yüksek fiyatlardan kiraya veriyoruz.

Patates ekenlerimiz, kendi yiyeceği patatesi doğal gübreyle ekerken; satacağı patatesi kimyasal gübreler, hormonlar, tarım ilaçları ve her türlü zıkkımlarla yetiştiriyor ve asla o patatesi yemiyor, yiyemiyor. Domates, salatalık ve diğerlerini ekenlerimiz de aynı.

Araç satarken kusurunu, hatasını gizliyoruz.

E haydi şimdi gelin burada hesap gününe imanı arayalım, Allah korkusunu arayalım. Yok. Tıpkı o adamların istediği gibi.

“İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır.” (Bakara Suresi, 8. Ayet Meali)

“Allah’a inanıyoruz desinler ama yaşantılarında İslam’a dair hiçbir şey bulunmasın”

Sokaklarımıza bakıyoruz, bayanlar ayrı bir dert. Allah, Müslümanım diyen bir kadının giyim kuşamını bize bildirmişken, sokaklarda gezen bayanlarımızın dar giyineni var, yırtık giyineni var, bacakları açık olanı var, omuz başları açık olanı var, bel ve göbek çevresi açık olanı var, saçı boynu bağrı sırtı açık olanı var ama bir türlü Allah’ın istediği gibi giyineni yok.

Hani Allah’ın itibarı? Nerede?

Allah zinaya yaklaşılmasını bile istemezken, bizim kızlarımız hem vallahi hem billahi erkeklerden daha arsız, daha edepsiz, daha hayâsız bir şekilde sevgilileri olan erkekleri sarıyor, sarmalıyor, öpüyor, elinden gelse ağzından içeri girecek.

Öğrencimizle, komşumuzla, akrabamızla bile zina ediyoruz, hatta daha da azanlar bu işi grup haline getiriyor.

Var mı Allah’ın itibarı, hükmü, sorarım size.

Ramazan Ayı girer, bir kısmımız hadi oruç tutmaz onu anladık. Ama Allah’a isyan bayrağı açarcasına sokak ortasında, herkesin gözü önünde yer içer. Nerede Allah’a hürmet, nerede Allah’tan çekinme, nerede Allah’a itibar saygı?

Tam da o adamların istedikleri gibi: “Allah’a inanıyoruz desinler, Müslümanız desinler ama yaşantılarında din olmasın.”

“Namazın terki küfürdür” diyor Peygamberimiz, “Namaz dinin direğidir” diyor. Hesaba alan var mı? Peygambere aldırış eden var mı? Toplumun çok çok büyük bir kesiminin (bir araştırmaya göre %78) namaz kılmadığı sizin de malumunuzdur.

Hani, nerede Allah’a, Peygamber’e itibar?

Sorarım size, her akşam seyrettiğiniz televizyonda haram olan bir görüntü çıktığında, faizli bir reklamı gördüğünüzde, çarşıda pazarda işyerlerinde boy boy afişe edilmiş müstehcen fotoğrafları gördüğünüzde, bir tepkiniz oluyor mu?

Böylesi bir duruma tepki vermek istediğinizde Allah korkunuz mu ağır basıyor yoksa kulların korkusu mu?

Tam da o adamların istediği gibi: Allah’a, Peygamber’e inandığını söyleyen ama dini yaşamayan Müslümanlar, önünden arkası görünen transparan bir din ve toplum.

Bir de hadis inkârcılarımız var. Aslında bunlar Allah’ı itibarsızlaştırma projesinin en büyük ayaklarından birini teşkil ediyorlar. Görünüşte hedefleri hadisleri güvenilmez hale getirmek, Peygamberimizin sünnetine şüphe düşürmek ve insanların hayatından çıkarmak.

Ama asıl hedefleri Kur’an yani Allah’tır. Çünkü Kur’an’ın açıklayıcısı, İslam’ın izahı olan hadis ve sünneti ortadan kaldırırsanız, Kur’an savunmasız kalır ve günde 5 vakit namaz yerine günde 3 vakit dua eder geçersiniz.

Sahi siz Kur’an’ın mealini veya tefsirini ya da Peygamberimizin hadislerinin olduğu hadis kitaplarını okuyor musunuz?

Faize gidenlerimiz, borsa oynayanlarımız, at yarışı, piyango ve diğer haramlara bulaşanlarımız, neden bu davranışlara girer? Para için değil mi? Daha çok, daha kolay para.

Hani o kimyasal gübreler, hormonlarla, tarım ilaçlarıyla ekip dikenlerimiz niye böyle yapıyor? Daha çok ürün alabilmek için. Bunu neden yapıyor? Daha çok para kazanabilmek için.

Süt besiciliği yapanlarımızın kahir ekseriyeti besilerine hazır yem veriyor. Kansere sebep olduğu iddia edilen verim artırıcı hazır yemler. Eriniyorlar ve yemleri kendileri karmıyorlar. Aslında böyle yapsalar bir nebze daha güvenli olacak süt. Ama onlar o tehlikeli içerikleri olan hazır besi yemlerini kullanıyor. Neden? Daha çok süt alabilmek için. Neden? Daha çok para için.

Paraya itibar, Allah’a itibarın önüne geçmiş.

Parayı gönderenin Allah olduğu unutulmuş ki Allah’a rağmen para kazanılmaya çalışılıyor.

Bütün bunların daha da vahimi, bu günahlar karşısında uyarıcılık yapan, iyiliği emredip, kötülükten sakındırma işini yapanımız var desek var sanılacağından yok. Sabah namazında ışığı yanan evler kadar az.

Herkes kafasını gömmüş bir kuma, şimdilik hali vakti yerinde olan o haliyle yaşayıp gideceğini sanıyor.

Günahı görüp te ses çıkarmamanın daha kötü bir iş olduğunun farkında değil.

Allah’ın itibarının olmadığının en güzel örneğidir bu durum aslında.

Misalen bir tanıdığınız var. Bu kişinin faiz aldığını, faizli kredi kullandığını öğrendiniz. Önünüzde iki ihtimal var: Ya Allah’ın hatırını güdüp o kişiyi uyaracaksınız ya da o kulun hatırını güdüp, “şimdi ben bunu uyarsam bana kızar, kırılır, ters döner, tepki verir, ilişkimiz bozulur, nemalanmam ya da ticaretim bozulur” diye düşünerek ses çıkarmayacaksınız.

Hadi söyleyin siz hangisini yapıyorsunuz?

Allah’ın hatırını mı güdüyorsunuz yoksa kulun hatırını mı?

Yukarıda bazılarını sıraladığımız bütün diğer günahlarda da durum aynıdır.

Ya Allah’ın hatırını güdersiniz ya da o kulun hatırını. Ya uyarırsınız ya da sessiz kalırsınız. Toplumumuzun durumu ortada. Uyaranlarımız yani Allah’ın hatırını güdenlerimiz çoğunlukta olsaydı, günahların seyri hızlanmaz ve de artmazdı.

Şeytanın planı işliyor ve sen ey kardeşim, söyle haydi:

Bu planın neresindesin?

Çok fazla bir ihtimalin yok. Ya Allah’ın kulu olursun ya Allah’ın kulu ve savaşçısı olursun ya şeytanın planının kurbanı olursun ya da şeytanın askeri olursun. Bu ihtimallerin dışında bir şansın yok. Yaşantına bak ve söyle, sen hangisisin?

“Bu bir savaş ve biz de askeriz” diyordu Morpheus, Matrix isimli filmde.

Siz de ya asker olacaksınız ya kurban.

Söyleyin, hangisisiniz?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.