Allah kelamı Kur'an-ı Kerim, güçlü bir toplumu oluşturmak ve bir toplum nizamı kurmak için gelmiştir. Yeni bir dünya inşa etmek ve adil bir sistemi hakim kılmak için gelmiştir. Kur'an evrensel bir insanlık davası olarak gelmiş ırk, cins ve kabile taassubundan uzak beynelmilel bir ideal olarak ortaya çıkmıştır. Bu dava da yegane bağ akide bağıdır. İnsanlar arasında etkin olan kavmiyet bağının, taassubun yerini inanç almıştır.
Bunun için İslam cemiyetlerin ve cemaatlerin birliğini sağlayan prensipler getirmiş, fertlerin ve toplumların güvenliğini garanti altına alan bir sistem kurmuştur. O, öyle bir adalet esası getirmiş ki, her ferdin, her toplumun ve her milletin karşılıklı muamelerinde değişmez ölçü olarak yerini almış, istek ve heveslere göre yön değiştirmemiş, sevgi ve nefretlere ayak uydurmamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin fakir ayırımı yapmamış, kuvvetli ve zayıf farkını nazarı itibara almamıştır. Hepsini ve her şeyi tek bir ölçüye göre ölçmüş ve değerlendirmiş, her şey için bir tek mizan tanıyarak bu yolda azimle ilerlemiştir.
Yüce Kitabımız Kur'an’ın şu tek bir ayetinde İslam nizamının, İslam toplumunun temellerini veciz bir biçimde sıralamıştır. İbni Mesud'un tabiriyle bütün hayır ve şerrin içerisinde bulunduğu değerler bu bir tek ayetle özetlemiştir.
Sahabiden Osman b. Mazun'un kalbine imanı kökleştiren bu ayette şöyle buyurulmuştur: "Muhakkak ki Allah, adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve taşkınlığı yasaklar. İyice dinleyip tutasınız diye size öğüt verir."[1]
Rasulullah bu ayeti azılı İslam düşmanı Velid b. Muğire'ye okuyunca; Velid "Ey kardeşimin oğlu tekrar bir kere daha okur musun bu ayeti?" demiş, Peygamberimiz tekrar okuyunca o azılı Allah düşmanı şöyle demekten kendini alamamıştır:
"Vallahi bu ayette ayrı bir tat ve güzellik var. Onun kökeni yaprak, dalları ise meyve vericidir. Vallahi bu ayet insan sözü olamaz."
Büyük devlet adamı Ömer b. Abdülazizi'in emri ile her cuma hutbeden sonra okunan bu ayet bu kadar veciz, azametli ve celalli bir ayeti kerimedir. İslam nizamının temeli onunla atılmıştır da onun için her hafta, herekese okunur. Müslümanların gündemi bu ayetle belirlenir ve onlar bu ayetle geçen haftalarını test edip gelecek haftaya hazırlanırlar. Bu nedenle önemli olan, bu ayeti sadace okuyup dinlemekle kalmayıp onu gereği gibi anlamak ve davranışlarımıza ne kadar yansıdığına bakmak ve her cuma kendimizi bu ayetin belirlediği esaslara göre test etmektir.
Ayet, Allah emrediyor diye başlıyor. Emreden Allah, kullarını muhatap alarak, onlara değer vererek emredior. Kula düşen ise bu emirler karşısında, lebbeyk Allahümme/buyur Allahım buyur, emir ferman senin Allahım, kul olarak emrine hazırım ben deyip emredilenleri yerine getirmektir.
Ayeti Kerime de Cenabı Hak üç şeyi yapmamızı emrederken, üç şeyden de sakındırıyor bizleri. O'nun bu ayetle emrettiği şeyler, adalet,ihsan ve yakınlara bakmaktır.
Adalet : Her şeyi yerli yerince koymak, haksızlık ve zulmü terketmektir.
Adalet, nizam-ı alem, kelime-i şehadet ve tevhiddir. Adalet Allaha eş koşmamak, bütün putları Kalbden, yaşayıştan atmaktır. Adaletle iligili olarak Peygamberimiz şöyle buyurur: "Adalet güzel bir şeydir, ama o idarecilerde çok daha güzeldir."[2]
İbnül Arabi'ye göre adalet üç yerde olur:
1-Kul ile Rabbi arasında olan adalet: Bu, Allah'ın hak ve isteklerini, nefsin isteklerine tercih etmekle olur. Allah'ın rızasını nefsin arzularının önüne geçirmekle, yasaklananlardan kaçınmak, emrolunanlara sarılmakla olur.
2-Kul ile kendi nefsi arasında olan adalet: Nefsi helaka götüren şeylerden sakınmak, tamahkarlıktan uzak olmak, her halükarda kanaat sahibi olmaktır.
3-Kul ile halk arasında olan adalet: Nasihat etmek, az-çok her hususta hiyaneti terk etmek, insanlara insafla muamele etmek, açık olsun-gizli olsun söz ve fiiliyle insanlara kötülük etmemek ve insanlardan gelen belalara zillete düşmemek kaydıyla sabr etmektir.
İhsan: Her şeyi en güzel şekilde yapmak; kafesteki küçücük kuştan, evdeki kediye varıncaya kadar herkese iyilik etmek; farzları yerine getirmek ve Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmektir.
Yakınlara yardımda bulunmak, yani sıla-ı Rahim'de bulunmak, onların hakkını gözetmek, maddî ve manevî ihtiyaçlarının karşılanmasında onlara yardımcı olmaktır..Ayetle yasaklanan üç şey: de şunlardır:
Fuhş: Her sözle ve fiille olan kötü şey ve zina anlamındadır. Müslüman bunların hepsinden sakınmalıdır.
Münker: Şeriatın yasakladığı, insan aklının ve tabiatının hoş karşılamadığı her şey münkerdir. Münkerin içine bütün çeşitleriyle her türlü günah, rezalet ve alçaklık girer. Müslüman kalbiyle, diliyle ve eliyle münkere dur diyendir. Kendisi uzak kaldığı gibi, başkalarını da ondan alıkoyandır. Zira marufu emredip münkere dur demek, ümmet olmanın gereğidir.
Bağy: Kibir, zulüm, kin, taşkınlık yapmak, hak ve adaleti çiğnemektir.
İşte İslam toplumu bütün bunlarla kurulur. İnsanı hılafet makamına yükselten değerler bu saydıklarımızla gerçekleşir. O halde mübarek Cuma saatinde okunan bu ayette bizden istenen ve istenmeyen şeyler konusunda nefsimizi bir sorgulayalım. Bunlardan yapmamız gerekip de yapmadıklarımızı en kısa zamanda yapmaya; sakınmamız gerekip te kaçınmadıklarımızdan da kurtulmaya gayret edelim. Unutmayalım ki, tarih boyunca müslümanlar bu prensiplerle güçlü toplumlar, güçlü devletler ve unutulmaz medeniyetler kurmuşlardır. İnsanlık altıh çağlarını bu esaslarla yaşamıştır. Ve insanlık bu esaslara, dünkünden daha fazla muhtaçtır.
Dünya ve ahirette güzel sonuç ise, Marifetullah bilinciyle Allah’ı hesaba katarak yaşayıp O’na karşı sorumluluklarını yerine getirenlerindir.