Ereğli Meslek Yüksek Okulu Müdürü Yusuf Kılınç Ereğli’deki basın mensuplarını iftar yemeğine çağırdı. Çok da iyi etti. Yemek öğrencilerin yediğinin aynısındandı. Öyle “Basın mensupları gelmiş, onların gözüne girelim, özel masalar donatalım” falan yoktu. Ortam ve muhabbet çok güzeldi. Yemek sırasında ve sonrasında neşeli dakikalar geçirdik.
Çayların arkası kesilmeyince muhabbet de koyulaştı. Benim Çarşamba günü köşemde gündeme getirdiğim “Ereğli seçim havasında” yazım etrafında gelişen konuşmalardan öyle yorumlar çıktı ki onları zamanı gelince köşelerimize taşıyacağız.
ERT Müdürü Orhan Aksoy içimizde en tecrübelimiz diyebiliriz siyasette, ilginç görüşler sundu. Hele milletvekilliği konusunda söyledikleri bizde kalacak. Levent Kökbudak ise yemeğe renk katan diğer bir isim. Levent beyi ilk kez Ereğli’de hazırladığı tiyatroda izlemiştim. Kaç yıl oldu hatırlamıyorum bile, televizyona olan ilgisi, çektiği ve oynadığı filmlerle Ereğli’nin renkli simalarından birisi, şimdi de Ereğli’nin ikinci özel hastanesi olan ihtisas hastanesinin de ortaklarından.
ERT televizyonunun sevilen spikeri ve haber müdürü Emrah Çakıcı şen kahkahalarını her fırsatta atmayı ihmal etmedi. Metin Yalçın ise kamerasını elinden düşürmedi. Yemektekileri görüntüledi. Yemek sırasında ise Yusuf Bey’e ince mesajlar verdi. Tabi Yusuf Hoca yılların kurdu. Konuşmalarını çok dikkatli seçiyordu. “Bu kadar basın mensubu içinde gayri ihtiyari ağzımızdan çıkacak bir lafın kurtuluşu olmaz” diyerek esprilerini yemek boyu sürdürdü.
Yemekte ERT Televizyonu Haber Müdürü Mahmut Tezcan da vardı. Mahmut abi her zaman olduğu gibi sakin tavırlarını sergiledi. Laf geldikçe taşı gediğine koymayı ihmal etmedi. Bir diğer gazeteci kardeşim Ereğli Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürü Murat Arıcan, yemekte ve yemekten sonra Ereğli ile ilgili her konuyla nasıl ilgilendiklerini yazarak görevlerini yerine getirdiklerini anlattı.
Güneş gazetesinden ise Hasan Can’ın oğlu Bahri Can vardı. Hatta bir ara Yusuf Hoca, “Bahri sen niye konuşmuyorsun?” diyerek konulara girmesini istedi.
Bana gelince ben zaten gündemin ortasında oturuyorum. Her konuya laf yetiştiriyorum. Basındaki arkadaşlarımız arasında bu güzel diyalog iftara damgasını vurdu aslında.
Her şeye rağmen çok güzel geçen bir iftardan dolayı Okul Müdürü Yusuf hocaya teşekkür ediyorum.
***
Hafta sonu tatili yoğun bir hafta geçirenler için iyi bir dinlenme zamanı. Hem dinlenecekler hem de akşam iftara kimi çağırsak diye düşünecekler. Bu güzel günlerde Allah’ın bir anda bereket kapılarını açtığı, insanların kalplerinin yumuşattığı açık gözle görülüyor.
Ben de bir anımı anlatmak istiyorum biraz gülelim diye: Benim bir eleman yıllardır yazın yanımıza takılır. Annesi babası sağa sola gitmesinde, dursun burada derler. Biz de iyi gelsin deriz. Ama elemanın kırdığı potları yazsam kitap olur. İlginç olanlardan birini paylaşayım dedim. Hanım aradı.’misafir gelecek, bana Şeker Süt’ün yoğurdundan gönder’ dedi. Ben de, ‘tamam’ dedim. Elemanı çağırdım. 10 YTL verdim. ‘Git Şeker Süt’ün yoğurdundan 2 kg al, otobüse ver gel, yengen alacak’ dedim. Yarım saat sonra geldi. ‘Verdin mi?’ diye sordum. ‘Verdim, ama para yetmedi, sütü alamadım’ dedi. ‘Nasıl yetmez? 2 kg yoğurt, alacağın’ dedim. ‘Ne 2 kg yoğurdu?’ dedi, ‘süt, şeker, yoğurt dedin. Şekeri aldım, yoğurdu aldım, süte para kalmadı’ dediğinde dükkânda bulananlar kopmuştu. Tabii elemana değil, bana kızdılar sonra, ‘eleman haklı sen çocuğa Şeker Süt’ün yoğurdunu al demişsin, sadece yoğurt dememişsin ki’ diye.