Son bir asırdır batılı ağabeyleylerinin dümen suyundan gitti. Yunanistan’ın Türkiye politikasını batılı ağabeyleri belirlediler. Onlara bağımlı oldular. Batılıların tuttuğu yolu izlediler. Hemen her şeyde onlara uyarak onların istediğini yaptılar. "Başkasının dümen suyundan gidenler kişiliklerini ve doğru yolu bulamazlar.’’
Haçlı zihnindeki Yunanistan; Türkiye ile olan tüm ilişkilerinde bir asırdan beri rüzgâr ekdi. Şimdi de ektiği rüzgârı ufak ufak biçmeye başladı. Rüzgâr ektikçe rüzgar biçmeye, fırtına ektikçe fırtına biçmeye devam ediyor.
Kendilerini eski Bisans’ın emanetcisi, varisi olarak gördüler. Batılı ağabeyleride bu misyonla onları avuttu ve istediği gibi yönlendirdi.
1.Dünya savaşında İhtilaf Devletleri’nin yanında yer aldılar. Ege bölgesini işgal ettiler. Anadolu’nun işgal altında olduğu yıllarda her türlü vahşeti sergilediler.
Yine durmadılar her zaman ihtilaf çıkardılar. Kıbrıs’ın tamamını Rum, Yunan adası olarak gördüler. Orada 500 yıldır yaşayan müslüman halkı hep yok gördüler.
Burnumuzun dibine kadar var olan adaları bahane ederek, Ege’yi Yunan denizi olarak gördüler. Denizde yüzen gemimize, havada uçan uçağımıza müdahale ettiler.
Ege denizinde sahibi oldukları binlerce ada varken, eşeklerin, eşek sineklerinin yaşadığı Kardak adası’nı bahane ederek aramızda hep ihtilaf çıkardılar.
Türkiyenin, 1/4, 1/5 i kadar nüfusu ile her zaman Türkiye’ye kafa tuttu. Batılı ağabeyleri kışkırttı onlarda külhanbeylik yaptılar. Yaşanılan bu gerginlikler neticesinde bütün varını yoğunu silaha yatırdı, barışa ve uzlaşmaya yatırım yapmadılar.
Son elli yıldır kendilerine arka çıkan, şimartan, destek veren, silah satan batılı ağabeyleri ne dediyse hepsini yaptılar. Ülke nüfusunun 1/5 ini yüksek maaşla devlette çalıştırdılar. Hiç tasarruf yapmadılar. Nerede akşam orada sabah; vur patlasın, ‘TÜRKİYE ÇATLASIN’ dediler.
Gün geldi rüya bitti, devran döndü. Batılı ağabeyileri kapıyı çaldı: ‘Uyanın artık, hesabı ödeme zamanı geldi!!!’ dediler. Aldıkları paracıkları ödememek için bin dereden bin su getiriyorlar.
Batılı ağabeyleri, birikmiş borçlarını ödemeleri için önlerine acı ve ağır bir reçete sundu. Ülkelerinde o güne kadar yöneticilik yapmış siyasiler ve Papandeu pes ettiler: ‘Ülkemize ve halkımıza bu acı ve ağır yaptırımlar içeren reçetenin uygulayıcısı olmayız. Gerekirse siyaseti bırakırız!!!’dediler ve kenara çekildiler.
Batılı ağabeylerleri:’Yeyip yeyipte öyle kolayca çekip gitmek yok. Ya bu deveyi, ya bu deveyi güdeceksiniz!!!’ dediler. Ülkede teknokratlar hükümeti kuruldu ve acı reçete uygulanmaya başlandı.
Müslüman Türk Milleti, Anadolu insanı; geçmişte çok acı reçetelere maruz kaldı ve hiç gıkını çıkartmadı. Alacağınıda, borcunuda namusdan sayar: ’Bu borcu bizden öncekiler yaptı, bizi ilgilendirmez, biz ödemeyiz, gidin onlardan alın!’ demez. Alnının akıyla, namusuyla, şerefiyle borcunu öder ve şerefiyle yaşar. Bizde borç namusdur, şerefdir.
Yunanistan’da kemer sıkma politikasının, acı reçetenin uygulanmaya başladığ ilk günlerdi. Halk aylarca meydanlardan ayrılmadı. Hükümetin uygulamaya koyduğu tedbirler karşısında kemer sıkmaya başlamıştı.
Yunanistan'da, çocuğuna bakamayacak ailelere çocuk bakım evlerinde ücretsiz bakılacağını duyurmuştu. Çocuğuna bakmakta güçlük çeken bir çift, yine bir hafta sonu bakımevinin önüne geldiklerinde küçük kızlarını kucaklarından indirdiler. Anne babasından ayrılmak istemeyen o küçük yavru, anne ve babasının bacaklarına sarılıyor, yalvarıyor, ağlıyor, çırpınıyordu. Yüreğim sızladı, içim cızz etti, içim yandı.
Bu ülkenin insanları, 1960-2002 yıllarında ağır krizler yaşarken, çocukları acı, çile çekerken o ülkenin yöneticileri ve halkının bir kısmınun tüyleri kıpırdamadı, sevindiler. Kendi tv ve gazetelerinde bizim krizlerimizi aylarca haber yaptılar.
Yunanistan da kurulan yeni hükümetin başbakanı, Aleksis Çipras kabinesini açıkladı. Çipras, seçim meydanlarında halka, batının kemer sıkma politikasına karşı halkını koruyacağını, kemer sıktırmayacağını, batının ekonomik saldırıları karşısında şemsiye olacağına söz vererek ikridara geldi. Hep birlikte bekleyip göreceğiz