Kur’ân’ın en güzel kıssası, Yusuf suresinde anlatılır bizlere. Kur’ân’ın kıssaları, gerçek hayatta yaşanmış ve her zaman yaşanılabilen hayatın içerisinden seçilmiş olaylardır. Kur’ân, ibret alacağımız yönleriyle en anlamlı bir biçimde anlatır onları bize. Hz. Yusuf peygamberin kıssası da öyledir.
Milattan önce iki bin yıl kadar önce yaşanmış bir hayat hikayesi, dört bin yıldır insanlığı aydınlatmaya devam etmektedir. Kıssada Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kıskanıldığı, bu yüzden kuyuya atıldığı, daha sonra kuyudan çıkartılıp köle diye Mısır’da satıldığı, Mısır’da saray ortamında hizmet ederken iftiralara kurban gittiği, kadınların entrikası ile zindanlara tıkıldığı, yıllarca zindanda yattıktan sonra oradan çıkartılıp Mısır’a üst düzey yönetici olduğu anlatılır.
Hz. Yusuf peygamber, çocuk yaşta tabi tutulduğu bütün bu zorlu sınavlardan başarı ile geçmiş, anne-babası ve kardeşlerine kavuşmuş, dünyanın en yüksek makamlarına çıkmış bir halde iken, ahir ömründe şu aşağıdaki duasını yapar. Kur’ân da bizlere bu anlamlı duayı hikaye eder. Yusuf ağzıyla, Yusuf gibi dua edelim diye. Bu dua bir peygamber duasıdır, kabul olunmuş bir duadır, pek çok hikmeti bağrında barındıran kapsamlı bir Kur’ân duasıdır.
“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana rüyaların/sözlerin/olayların yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni salihlerin arasına kat.”[1]
Bir Müslüman olarak ezberleyip sürekli okumamız gereken bu Kur’ân duasında dikkatimizi çekenleri şöylece özetleyebiliriz:
Dua, dünya ve ahireti bütünleştiren bir duadır. Dua ile Rabbimizden hem dünyevî, hem de uhrevî güzellikleri istemekteyiz.
Dua, tevhidi en veciz bir biçimde özetlemektedir. Terbiye edici olarak Yüce Yaratıcının rububiyeti, erişilmez kudreti, eşsiz yaratıcılığı hatırlatılmakta ve ahiret inancı tazelenmektedir.
Duada Yüce Rabbimizin verdiği nimetlerden en önemlileri sayılmaktadır. Her insan, Yüce Allah’ın sayısız nimetleri içerisindedir. Önemli olan bu nimetlerin farkında olmak ve bunları birer emanet olarak görüp nimet sahibinin ölçüleri doğrultusunda kullanmaktır.
Rabbim… Mülkünden verdin de verdin… Dünyanın nimetlerini bana tattırdın, makam mansıp verdin, hükümranlık bahşettin.
Te’vili öğrettin… Rüyaları doğru yorumlama bilgisi verdin, olayların arka planını yorumlayıp gerekli tedbirleri alma imkanı verdin.
Dünya ve ahirette yarimsin… Dünyada sınandığım en zorlu anlarda bile beni bırakmadın, benim yanımda oldun, bana lütfettin. Kuyuda, sarayda, zindanda yanımda oldun… İnanıyor ve umuyorum ki ahirette de Sen benim yardımcım olacaksın.
Ama ben, senden hüsnü hatime istiyorum. Mümince ölmek ve salihlerle beraber olmak istiyorum. Zira bunca senedir Senin rızanı kazanmak için didinip durdum, ama ben biliyorum ki mümince ölmek garanti değildir. Biliyorum ki insan cennetliklerin amelini işler işler, cennete girmesine bir karış kala, cehennemlik bir amel işler ve cehennemlik oluverir. Bu yüzden ben, son nefesimi imanla verebilmek için Senin yardımını istiyorum. Elbette ben inanıyorum ki yaşadığım gibi öleceğim, zira peygamberimiz öyle buyurmuşlar: Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Ve yine biliyorum ki kişi sevdiği ile beraberdir. Dünyada salihlerden olan, salihlerle beraber olan, salih olarak ruhunu teslim edecek ve ahirette de salihlere beraber olacaktır. Ama ben Senden, müslümanca yaşama imkanını bana bahşetmeni, göz açıp kapayıncaya kadar ki bir an bile beni nefsime ve şeytanlara bırakmamanı, bu konuda da bana yardım etmeni istiyorum.
Görüldüğü üzere Yusuf'un duaları ibretlerle doludur. Ağzı dualı insan peygamberimizin duaları da sayısız hikmetle doludur. Fatiha duası ile başlayıp Felak-Nâs dualarıyla sona eren Kitabımız Kur’ân da pek çok makbul dua cümleleri ile doludur.
O halde Kur’ân damına düşen, yapılması gerekenleri yaptıktan sonra, dilinden zikir ve duayı eksik etmemesidir. Dua ederken de Kur’ân ve Sünnette geçen bu özlü dualarla istemeyi bilmesidir. Yusuf yüzlü, Yusuf ağızlı, Yusuf güzeli olanlara ne mutlu!