Taraf Gazetesi’nde Ahmet Altan soruyor: “Bir söyleyin bana ne olur, Gazze’de mazlumu tutanlar neden Darfur’da zalimi tutuyor? Sudan’da Arap Müslümanlar, Afrikalı Müslümanları öldürüyor. Bunun için “Cancevid” denilen milis örgütleri kuruyorlar, bu milisler Afrikalıların köylerini basıyor, kadınlarla çocukların ırzına geçiyor, öldürüyor, evleri yakıyor. Bütün bu yapılanları destekliyor musunuz gerçekten?” Aynı gazetede Yasemin Çongar da Nic Robertson’un Sudan’da cürüm işlediğini itiraf eden bir Sudan askeriyle yaptığı röportajdan şu cümleleri aktarıyor: “Çarem yoktu. Kaçış yoktu. Kötü şeyler yaptım. Ama hepsinin en kötüsü, küçük çocuklara yaptıklarımızdı...”
Bu iki yazarın yukarıda alıntı yaptığımız iki yazısının genelinden çıkan şey, Sudan devlet başkanı Ömer el-Beşir’in Darfur’da çok büyük zulümlerin sorumlusu olduğudur. Dolayısıyla onun Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından tutuklanması gayet doğaldır. Buna karşı çıkmak da “zalim, Müslüman olunca zulme kayıtsız kalmak” anlamına gelmektedir. Ne var ki, -haklı görünen yönleri olmakla birlikte- iki yazarın bilgilendirmesi tek taraflıdır.
Ortadoğu ile ilgili gelişmeleri yakından takip eden Vakit Gazetesi yazarı Ahmet Varol’un verdiği bilgilere göre, Hartum yönetimi ayrılıkçıların söz konusu iddialarını kabul etmemekte ve onları, hükümet binalarına baskınlar düzenlemekle, resmi görevlileri öldürmekle ve daha çocuk yaşında sayılacak kişileri kaçırarak hükümet kuvvetlerine karşı çatışmaya zorlamakla suçlamaktadır.
Sudan Hükümeti her ne kadar Cancevid gerillalarına destek verdiğini kabul etmiyorsa da, ayrılıkçıları yıldırmak amacıyla onlara destek vermiş olması muhtemeldir. Birkaç yıl öncesine kadar Sudan Meclis Başkanlığı görevini yürütmüş olan Hasan Turabi’nin Ömer el-Beşir’e UCM tarafından yargılanmayı kabul etmesini tavsiye etmesinin de bu ihtimali destekler nitelikte olduğu söylenebilir. Tasvibi mümkün olmasa da çağımızda bu tür sorunlar yaşayan ülkelerin "devlet" sıfatıyla yapamayacakları fiilleri böyle el altından destekledikleri özel timlere yaptırdıkları bilinmektedir. Savaşın da bir hukuku olduğundan, böyle bir desteği onaylamak mümkün değildir. Şu var ki bölgedeki krizin temel sebebi ayrılıkçı isyan olduğu gibi ortaya çıkan şartların kontrolü zorlaştırması sebebiyle durumdan istifade etmeye çalışanların Cancevid gerillaları adına eşkıyalık yapmış olmaları da muhtemeldir. Bir yanda da bölgeye hâkim olmaya çalışan askerler ortaya çıkan çatışmada ve krizde belli bir boyutu oluşturmuş, böylece Darfur can ve mal güvenliğinin tümüyle ortadan kalktığı karanlık bir vahaya dönüşmüştür. Bir milyon insanın bölgeyi terk ederek kendilerini daha güvende hissedecekleri yerlere sığınmaları da bu yüzdendir.
Darfur için blok olarak ayağa kalkan Batı'nın Gazze'deki katliamı seyretmesi –Zaman Gazetesi yazarı Abdülhamid Bilici’nin ifadesiyle- “çelişki” değil midir? (Zira Sudan gibi İsrail de UCM'nin yetkisini tanımayan ülkelerden biridir). Normalde bu mahkemenin Sudan üzerinde yargı yetkisi de yoktur. Bunu sağlamak için UCM'nin dayandığı Roma Statüsü'ndeki bir istisnayı devreye sokmak gerekiyordu. Ve Beşir hakkındaki yargı süreci, BM Güvenlik Konseyi kararıyla başlatıldı.
Dışarıdan bir gözlemci olarak bu durumda ancak teorik bir tavır geliştirebiliriz. Haksız yere can kaybına yol açan ister Siyonist İsrail Devlet Başkanı Shimon Peres ya da Başbakanı Ehud Olmert isterse Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir olsun suç işlemektedir. Farklı iki mekanda işlenen cürüme karşı tavır, zulmedenin kimliği nedeniyle farklı olmamalıdır. Aynı şey mağdur edilenler açısından da geçerlidir. UCM genel kabul görecek düzeyde Sudan’da işlenen zulümleri ortaya koyduktan sonra Ömer el-Beşir’in tutuklanmasını talep ediyorsa tutarlılık gösterip Siyonist İsrail yöneticileri için de aynı talepte bulunmalıdır. Taraf Gazetesi de en azından bunu da gündem etmelidir.