‘Zaman tüneli’nde, Ramazan’a özgü, çok hoş bir gazete
Dün, yani 1952… Araplar’dan göçüp gelmişiz; İstanbul Caddesi, “Fenni Fırın” civarı, Kasap Sinan’a. Sağımız Fenni Fırın’ın “Şeher ekmeği”; solumuz helvacı dükkânları. Az ilerde “Çarşı böreği” fırını, arkamız “Aletdin Depesi”. Kızaklar, salıncaklar; ama bizim için değil, “gısa pantulunlu” çocuklar için.
Ben, “Hacıvelileri’in Siyit” on yaşındayım; aylardan Ramazan; “Direk vurarak” oruç tutuyorum. Yani “teknenin kulağından” tutarak…
“Oruç on oldu” dedi mi, kadınlar… Ben hemen bağırıyorum “Benimki yirmi” diye. Tam öğleyin, orucum yıkılmasın diye bir “direk” vuruyorum. Sonra ikinci oruca geçiyorum.
“Ey okuyucu o saadet yılları”nda bizi işte böyle alıştırdılar “Ramazan”a, yani oruç tutmaya.
ÇOK HOŞ, ‘RAMAZAN’A ÖZGÜ BİR GAZETE
Bir zamanlar, bilenler bilir; “kadir/kıymet bilenler” hatırlar; “Başöğretmen Sıraç Aydıntaşbaş” vardı. Binlerce öğrenciye, yüzlerce öğretmene “Başöğretmen”lik etti. Aşkı çocuklar, sevdası Konya ve Bozkır’dı. En azından elli yıl Konya gazetelerinde yazdı; Babalık’tan, Ekekon’dan, Yeni Konya’ya kadar… Sonra sitem yazıları yazdı; “Yazdım da ne oldu” başlığı ile. Her yıl, bir törenle, mutlaka anılması gereken, anılmayı hak eden bir “Konyalı”.
İşte, bugün, sizinle tanıştıracağım gazete “Ramazan”, Sıraç Hoca’nın terekesinden bana, Fuat Önder himmetiyle intikal etti. Sıraç Aydıntaşbaş, Konya’nın yüz yıllık gazetelerini toplamış, gidinceye kadar korumuş. Bir “emanet” olarak şimdi bendeler, güvencedeler. Sonra ne olur? Hüdâ bilir.
Neyse, “Ramazan” hazır, sizinle tanışmaya…
“Ramazan”ın birinci sayısı, Ramazan’da 31 Mayıs 1952’de yayınlanmış. Başlığın hemen altında; “Ramazan’da Çıkar Sohbet Gazetesi” yazıyor. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Vehbi Gültekin/ İdarehane: İrfaniye Çarşısı/Fiatı: 10 Kuruş”
“RAMAZAN” küçük boy, bugünkü “tabloid gazete”lerden de küçük. Başlığı yeşil mürekkeple basılmış. Başlığın sağ üst köşesinde, çerçeve içinde: “Her gün Bir Hadis Meali: “İnsanların hayırlısı insanlara iyilik eden kimselerdir” yazıyor.
Gazetenin birinci sayfasında “Niçin Çıkıyoruz?” başlığı ile Ramazan Gazetesi’nin amacı anlatılıyor: “İslâm dininin en parlak, en mübarek ayı olarak ilân ve kabul ettiği bu mağfiret ayında, muhterem dindaşlarımıza din bilgileri bakımından faydalı olmak ve aynı zamanda hoşça vakit geçirmek için çıkıyoruz. Gelecek sayımızdan itibaren daha dolgun ve olgun bir münderecatla çıkacak, şehrimizin en sahibi salâhiyet kalemlerinden çıkmış, çok güzel hasbıhaller ve şimdiye kadar işitmediğiniz Ramazan fıkraları ve şehrimiz camilerinden röportajlar bulacak ve alâka ile takip edeceksiniz” deniliyor.
GELİN 31 MAYIS 1952’YE ŞÖYLE BİR UZANALIM
31 Mayıs 1952… Ben on yaşındayım. Gedemedim, ama, “Ramazan Gazetesi’nden okuyalım, hangi vaiz hangi camide… “Bugün Camilerde Vaız Verecek Vaızlar:
Şerafettin’de (öğleyin): Tahir Efendi
Kapı Camii’nde (öğleden sonra): Tahir Efendi
Kapı Camii’nde (Öğleyin): Akşehirli Hoca
Aziziye Cami’nde (ikindi) Hacı Veyis Zade
Sultan Selim Camii’nde (Öğleyin): Vaız Hüseyin Efendi
Sultan Selim Cami’nde (İkindi): Vaız M. Okumuş”
Siz o zaman neredeydiniz, babanız kaç yaşındaydı? Ne kadar isterdim, o yıllar en azından yirmi yaşında olmayı; ne kadar isterdim gazetede okuduktan sonra öğleyin Kapı Camii’nde Akşehirli Hoca’yı; ikindi Aziziye’de Hacı Veyis Zade’yi dinlemeyi.
RAMAZAN’A PİDE DE, MANİ DE YAKIŞIR
Siz eğer, Şerafettin Camii’nin kuzey kapısı, sol yanı, sokağın köşesinde; şöyle tarif edeyim, Mahkeme Hamamı’na bitişik fırında yapılan yumurtalı pideyi yememişseniz, kendinizi pide yemiş saymayın. İki yumurta bir avucunuzda, gazete kâğıdından yapılmış, içi çörek otu-susam dolu külahınız elinizde, iftara bir saat kala sıraya gireceksiniz. Yanında miski-amberin beş para etmediği pide kokusunu içinize çeke çeke bekleyeceksiniz. Mahir İba, Allah rahmet eylesin, “Eski Konya”nın en usta Ramazan mânicilerinden. Gazetenin 3. sayfasının sağ üst köşesinde çerçeve içine kurulmuş:
Pideler burcu burcu
Bak, kızarmış dört ucu
İştahla iğneledik
Sekizinci orucu
Ah edip inlemeyen
Orucunu yemiyen
Sevabı yükseltemez
Vaizi dinlemeyen
Metelerin Metesi
Düşünme ne ötesi
Hoş vakitler geçirtir
Ramazan Gazetesi
Mahir İba… Sultan. Herkese “Sultanım” diye söze girerdi. Biz “Muharrir/muhabir sülâlesi” O’na “Sultan” derdik. Her daim lâcivertler içinde, her daim güleç, her daim siyah gözlükler. 1960’larda tanıdım Mahir İba’yı. Karaman’dan “27 Mayıs Tusinamisi” ile Konya’ya savrulmuş. Yıllarca “Konya’nın Bab-ı Âlisi” Pürçüklü Sokak’ta, canını dişine takıp “Anadolu”yu günlük olarak yayınladı. Şimdi; şimdi anlıyorum son elli yılda neler kaybettiğimizi. Şimdi, sağlıklarında kıymetlerini bilemediğimiz basın, sanat, kültür adamlarının acısı “Döşte bıçak yarası” gibi.
BİZİM HAFIZAMIZ VAR MI Kİ?
Hayretle gördüm ki, 60 yıl önce yayınlanan, örneği basın tarihimizde belki de yok, sadece Ramazan ayında yayınlanan, Ramazan’a özgü “Ramazan Gazetesi”ni yayınlayan VEHBİ GÜLTEKİN’İ “BASIN CAMİASI”NDA HATILAYACAK KİMSE YOK. Neden sonra aklıma AHMET CENAP KENDİ geldi. Arayıp buldum, sordum, Vehbi Gültekin’i biliyordu. “Bankacıydı” dedi; O zamanların Konya gazetelerinde çok yazmış bir “kalem erbabı”ymış. Ahmet Cenap Kendi “Cumhuriyetle yaşıt” şair, yazar, udî, bir kültür adamı. Efsane gazeteler Babalık’tan, “Ekekon”dan bize yâdigâr.
BAKINIZ LÜTFEN ŞU DURUMA
1950 yılında Konya şehir nüfusu 64.434 kişi. O zamanın şimdiye göre “Bir avuç nüfuslu Konya’sında Akif Paşa İlkokulu’nun “Başöğretmeni” NAMIK AYAS, on beş günde bir “İLERİ ÇOCUK GAZETESİ”ni yayınlıyor… VEHBİ GÜLTEKİN, Ramazan’da özel bir “Ramazan Gazetesi” çıkarıyor.
O zamana göre nüfusu yirmi kat artmış bir Konya’ya bir çocuk gazetesinden, bir Ramazan Gazetesi’nden yoksun olmak inanın, yakışmıyor.
Ve “Büyük Şehir” olmak lafla olmuyor