Aradan sonra yeniden birlikteyiz. Aktif dinlenerek geçirdiğimiz tatilin sonuna ulaştık. Biraz rötarlı da olsa Ağustosun en sonunda 31 Ağustosta yeniden karşınızdayım. İkinci yılda da her hafta reklam eleştirileri gözümüzden kaçmayacak ve sizlerle paylaşacağız.
Ağustos ayı dolu dolu geçiyor maşallah. Ramazan olması yanında referandum gündemi epeyce meşgul ediyor. İki lafın biri, referandumda ne olacak? Diğeri de bu takımlarımızın hali ne olacak? Referandum ve spor. Bu haftanın konuları belli oldu.
Evet hem referandum hem süper lig hem Bank Asya Birinci lig hem de dünya basketbol şampiyonasının başlaması gündemi fazlasıyla doldurdu. Referandumda hangi lider nerede konuşuyor diye kanal gezmek, süper lig maçlarını hangi digi kanalı veriyor diye dolaşmak, Bank Asya maçlarını naklen vermeye başlayan TRT’ye bakmak ve dünya basketbol şampiyonasını naklen veren NTV ve NTVSpor’a zıplıyor olmak herhalde televizyon kumandalarını be dönemde yıpratacak.
Anlaşılıyor ki zıplayarak, zaplayarak gideceğiz bu günlerde. Gündem tepeleme dolu.
Neyin Referandumu? Anayasanın mı? Partinin mi?
Maalesef ki bu referandum oylama süreci çok kirli gidiyor. İletişim kirliliği yaratılıyor ve bulanık suda balık avlanmaya çalışılıyor. 12 Eylül’de oylanacak olan Anayasa olmasına rağmen Anayasa dışında her şeyi oylamaya itiliyoruz. İnsanların o kadar çok şey düşünmesi isteniyor ki, bu kafa karışıklı ile de aklıselim şekilde sandığa gitmek ne kadar mümkün olacak merak ediyorum.
Özellikle CHP’nin ve ilk seçimi olduğu için referandumu kendi lehine seçim olarak gören Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin iletişim stratejisinin tersine saldırgan ve yıpratıcı strateji seçtiğini görüyoruz. Belki de en çok yoran ve kirlilik yaratan Kılıçdaroğlu’nun bu yorucu strateji ve taktiği.
Durum öyle bir hal alıyor ki, Evet ve Hayır kararı insanları suçlu hissettirecek hale getiriliyor. Suçlayarak insanları kendi tarafınıza çekemezsiniz. Belki kısa süreli başarı kazanırsınız ama uzun vadede çok şey kaybedersiniz. Kılıçdaroğlu’nun stratejisinin kısa günü kurtarma stratejisi olduğunu görüyoruz. Altında şu yatıyor. Deniz Baykal’dan sonra “bak ben bu partiyi nasıl şaha kaldırdım” deme güdüsü. Çünkü bu Kılıçdaroğlu’nun ilk seçimi. O yüzden referandum oylaması değil Kılıçdaroğlu’na göre, referandumu kendi seçimi olarak görüyor ve o yüzden saldırgan strateji seçiyor.
Bol keseden ve sadece günü kurtarmak için genel af veya türbanı ben çözerim gibi içi doldurulmamış vaatlerle siyasi iletişim yapılması da bu stratejiden çıkıyor. İçi boş vaatlerle iletişim yapmak çok gerilerde kaldı. Siyasi iletişim Türkiye’de çok gelişti son yıllarda. Siyasi iletişim stratejilerini halkımız artık daha iyi çözümleyebiliyor. Yani boş vaatlerle külleri yutmuyor. O külleri suratınıza tükürüveriyor.
Eski siyasetçilerin vaatleri yerine gelseydi Türkiye belki uzay üssü gibi, dünyanın bir numaralı ülkesi olurdu. Öyle değil mi? Çünkü siyasetçilerimiz amaca ulaşmak için her yol mubahtır siyaseti yaptılar yıllarca.
“Türban sorununu çözecem ama nasıl çözeceğimi söylemem” veya “bana oy verirseniz genel af çıkartacağım”
Böyle saçma sapan bir siyaseti nasıl iletişim stratejisinde kullanabilir bir siyasi lider anlaşılır değil. Bu cümleyi hangi hedef kitleyi ikna etmek için kullanıyorlar merak ediyorum. Bir başka merak ettiğim de bu stratejiyi hangi iletişim danışmanı bu lidere tavsiye etti.
Aslında Kılıçdaroğlu külliyen kötü değil. CHP’nin önceki tepeden bakan siyasetine göre halk dilinde iletişim tarzı ve tonuyla doğru işler yapıyor ama bu iki boş ve saçma vaadi referandum sürecini sendeletti ve yordu haberi yok. Hem kendine hem de partisine ciddi zararlar verdi. Daha da verecek.
Kılıçdaroğlu’nun genel af konusundaki tepkilere twitter’dan cevap vermesi de bir o kadar acemi ve korkak iletişim tarzıydı. Cumhurbaşkanının twitterı kullanmasına öykünüp çok yanlış ve hassas konuda twitterdan konuşmak Kılıçdaroğlu’nun yaptığı hatayı telafi etme telaşı olarak gözüktü.
İşin özü 12 Eylül bir anayasa referandumudur. Partilerin seçimi yaklaşık bir yıl sonra. Sadece Anayasayı oylayacağız. Dolduruşa gelmeden önceki anayasa ne diyormuş yeni anayasa ne diyormuş ona bakın ve kendi kararınızı verin.
Yok veremiyorsanız Ahtapot Paul’a sorun!
Spor Pazarı Açıldı!
Hem de fena açıldı. Süper lig, Bank Asya, Avrupa Kupaları ve Dünya basketbol şampiyonası. Avrupa Kupaları tam bir facia olarak kısacık geçti. Umarız Beşiktaş ve Bursaspor Türkiye adına iyi işler yaparlarda puansız kalmayız.
Turkcell Süper Lig artık geçmişte kaldı. Spor Toto Süper Ligi enteresan bir lig olacağa benziyor. Son yazımda belirttiğim Süper Lig için Vodafone ile Turkcell yarışıyor görüntüsünün içine birden Spor Toto girdi ve süper lige adını yazdırdı. Turkcell süper lige adını yazdıramayınca küstü herhalde ve futboldaki tüm iletişimini kesti. Takımların göğüs reklamları da Turkcell çekilince boş kalıverdi. Vodafone’da futboldaki iletişimini NTV’deki Rıdvan Dilmen’li Yüzde Yüz Futbol’a sponsor olarak teselli etti.
Bu sene süper ligde sadece büyüklerin maçları değil tüm maçlar naklen yayınlanır hale gelince futbol severlerin keyfi yerine geldi. Hafta içi yeni başlayan basketbol karşılaşmaları da eklenince neredeyse hergün spor karşılaşması var. Bu yüzden evlerde tv kumandası rekabeti had safhadadır herhalde. Özellikle basketbol maçlarını kaçırmamanızı tavsiye ederim. İstanbul, İzmir, Ankara ve Kayseri’de yaşayanlar daha şanslı bu konuda. Basketbol heyecanını bizzat yaşama şansına sahip oldukları için.
Reklamveren firmalara da tavsiyem bu heyecana katılın. Markanızı bu heyecanların bir yerlerine yerleştirin. Çok kazancınız olur ileride benden söylemesi.