Zekâtta zenginlik ölçüsünü belirten “nisab” kavramının anlamı; Hz. Peygamberin zekat düşen malların herbir çeşidi için koyduğu zekât sınırıdır. Zekât verilebilmesi için ziraat ürünleri dışındaki mallarda nisap miktarı sınırına ulaşmış artıcı bir mal üzerinden tam olarak bir kameri yıl geçmiş olması gerekir. Nisap miktarının hem senenin başlangıcında ve hem de sonunda bulunması gerekir. Zekâta tabi olan mallar şunlardır:
Nakitler (peşin para): Nakidden maksat, altın ve gümüş, külçeler ve bunlardan imal edilen zînet takımları, mali değeri olan evrak ve tedâvülde mal yerine geçebilen paralardır. Bunların nisap miktarına ulaşınca zekatları verilmelidir. Bunlar madeni olsun veya olmasın hepsi maldır. Bu mallarda zekât; hem sermayeye ve hem de yıl boyunca elde edilen kazanca düşer. 80, 18 gr. altına ve 640 gr. gümüşe sahip olan Müslümanlar bu nakitlerin % 2,5’unu zekât olarak vermeleri gerekir. Dikkat edilirse, altın, gümüş, malî değeri olan evrak ve tedâvüllerin zekâtının hem sermaye ve hem de kazancına birlikte düşmesinden amaç, İslam’ın kapitalin birikimine karşı çıkması ve bireyi üretime, yatırıma yönlendirmesi içindir.
Ticâret Mallarının Zekâtı: Her çeşit ticaret mallarının zekatı verilir. Ticaret malları, ev, işyeri, dükkan gibi gelir getiren yerler olabilir. Sene başında nisabı dolduran, kıymetleri 200 dirhem (640 gr.) gümüş ya da 20 miskal (85 gr.) altın miktarında olan ticaret mallarının zekatı için sene sonunda kıymetlerine bakılır.
Hayvanlardan koyun ile keçinin nisap miktarı 40; sığır ile mandanın nisap miktarı 30; devenin nisabı ise 5’tir. Bu konularla ilgili ayrıntılı bilgiler Fıkıh kitaplarımızın zekat bölümlerinde mevcuttur. (bk. Özek, Ali, H. Karaman, A. Aydın, M. Erkal, İbadet ve Müessese Olarak Zekat, İstanbul, 1984, s. 51 vd).
Ekin ve Meyvelerin Zekâtı: Eğer bir tarla yağmur suyu veya emek sarfetmeksizin akan suyla sulanıyorsa elde edilen onda biri; külfetli bir şekilde sulanıyorsa, yirmide biri zekat olarak verilir. Burada dikkat çekici önemli bir husus vardır. Emek ve masraf harcanan yerlerden daha az; emek ve masrafı daha az olan yerlerden daha çok zekât alınmaktadır.
İslâm’ın özellikle nakit kapsamına giren malların zekatıyla gerçekleştirmeyi amaçladığı hedef; altın, gümüş, her türlü madeni ve kağıt paralar (TL veya döviz cinsinden olan), her an paraya çevrilebilen ve toplum içinde mübâdele vasıtası olan tahviller ve senetlerin hem sermaye ve hem de kazancından zekât alması, adeta sermaye hareketlerinin belli ellerde tekelleşmesini önleyerek, yastık altındaki sermayeyi üretime dönüştürmek istemesidir. Ticaret mallarının zekatı ise, kıymetlerinden verilmektedir. Çünkü, ticaret mallarının doğası gereği, sermaye üretime dönüştürülmüş durumdadır. Zekatta, faiz işlemlerinin aksine bir durum sözkonusu olup devamlı surette parayı, zenginden ihtiyaç sahiplerine aktarır.
Zekatın bir sosyal güvenlik müessesesi olarak en önemli özelliği çok geniş kapsamlı bir vergi yapısına sahip olmasıdır. Çünkü zekat hem sermayeyi ve hem de kârı vergiler. Fertler servetlerinin her yıl % 2,5’unu vermek zorunda olduklarını bildikleri için, servetlerini âtıl tutmaktan kaçınacaklar yatırıma yöneleceklerdir. Yeni yatırım, yeni iş, daha fazla kazanç ve daha fazla zekat geliri demektir. Meseleye bu açıdan bakınca, zekat ameliyesi sermayeyi gönüllü fakat sorumlu bir şekilde, sürekli bir harekete sürükler. Yani, zekat yoluyla sermayeyi yatırıma teşvik eder. İslam’ın karşı çıktığı biriktirilmiş mal, zekatı verilmeyen, bir üretim ve yatırım gibi kullanılmayan sermaye ve servettir. Bundan dolayı, Kur’an’da, altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanların şiddetli bir azaba maruz kalacakları bildirilmiştir. (Bkz. Tevbe 35). Şüphesiz bu tehdit, manevî bir müeyyide olup, sermayeyi üretime ve yatırıma teşvik edici bir amaç taşımaktadır. Bundan dolayı Peygamberimiz: “Yetimlerin mallarıyla ticaret yapın ki zekat onları yiyip bitirmesin” buyurmuşlardır. Netice olarak zekat ibadeti tam olarak uygulandığı toplumlarda ihtiyaç sahiplerinin sayısı oldukça asgari bir düzeye inecektir.