Zekâtın sosyal boyutları

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İslam’da namaz gibi bedeni ibadetlerin yanında bir de zekât gibi mali bir ibadet vardır.  İslâm’da zekât, sosyal bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Hakiki anlamını, Medine’de cemaatin teşekkül etmesiyle kazanmıştır.  Kur’an’da zekâtın namazla birlikte zikredilmesi, zekâta verilen önemin büyüklüğünü gösterir. Zira zekât,  mü’min olmanın şartlarından sayılan bir ibadettir. Bu hususla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

 “Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme işte ayetleri böyle açıklarız. “( Tevbe, 11).

Bu açıdan dinimizde zenginlik standardını yakalayan her Müslümanın malının kırkta birini Kur’an’da sarf yerleri belirtilen kimselere vermesi, dinî, içtimaî ve vicdani bir sorumluluktur.  Bu yüzden zekât, modern anlamda sosyal güvenlik müesseselerinden daha etkilidir. Eğer bugün varlıklı Müslümanlar zekâtlarını tam hesaplayıp sarf yerlerine verseler, toplumda fakir kalmaz, diyemeyiz ama önemli oranda fakirlik sorunu çözülür.

Zekât, İslam birliğinin tahkim edilmesinde çok etkili bir ibadettir.

Hz. Peygamber (a.s)’ın buyurduğu gibi: “Zekat,İslam’ın (sulh) köprüsüdür.” Yoksul, zenginden yardım görürse, ona karşı sevgi ile bağlanır ve düşmanlık duyguları siner,  mal sahibine düşmanlık etmek için harcanan çabalar da boşa gider. Kaldı ki, zekâtın sosyal boyutlarının başında gelen en büyük olumlu etken,  sınıfsal çatışmaların önüne geçmesidir. Dolayısıyla zekât,   toplumsal hayatta meydana gelecek sosyal patlamalar için de bir fren işlevi görür. Böyle bir toplumsal dokuda huzur olur, mal güvenliği sağlandığı gibi can güvenliği de sağlanır. Bu yönüyle zekât, toplum huzuru için bir güvenlik sigortasıdır.  Çünkü zekât, zenginlerin kayıtsızlığını ve yoksulların sefaletini ortadan kaldırır.

Öte yandan zekât, kasalarla birlikte gönüllerin de açılmasını beraberinde getirir. Yaşadığımız dünyada ekonomik açıdan fakir ülkeler her yönüyle perişan durumdadırlar. Zengin olan ülkeler, fakir milletlerin bütün kurum, rejim ve güvenlikleri üzerinde söz sahibi olmaktadır. Günümüzde paraya sahip olanlar siyasete, siyasete sahip olanlar da dünyaya hâkim oluyor. Bu sebeple, milletler maddi refahlarını sağlayamadıkları sürece bağımsızlıkları garanti altına alamazlar. Bunun en acı bir şekilde yaşandığı ülkeler üçüncü dünya ülkeleri ve bir kısım Müslüman ülkelerdir.  Acaba sömürgecilerin uşaklığını yapan Sisi gibilere büyük güçler ve dini monarşilerle idare edilen bir takım körfez ülkeleri petro-dolarlarını akıtmasalar hayatta kalabilir mi? Zâlimlerin elinde bir maşa olarak mazlumlara ve mağdurlara akla hayale gelmedik haksızlıklar yapabilir mi?

Netice olarak, Müslüman zenginler,  bedeni sorumluluklarını yerine getirdikleri gibi mali sorumluluklarını da hakkıyla yerine getirmelidir. Zekât, aynı zamanda mali bir cihattır.  Dolaylı olarak zekâtın fert ve toplum açısından sayılamayacak kadar dini, hikemi ve sosyal faydaları vardır. Toplumsal düzen açısından sosyal bir güvence olan zekât gibi dinamik bir kurum asla ihmal edilmemeli, olabildiğince işlerlik kazandırılmalıdır.

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.