Yıllar önce dini sohbetlerin vazgeçilmez temel konularından biri olan riya öyle unutuldu ki anlamını hatırlayarak başlamak gerekiyor.
Sözlüklere göz atınca Riya: İş, söz ve davranışlarda gösterişe yer verme; bir iyiliği veya salih bir ameli Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle değil, insanların beğenisi için yapmaya denir. Bu davranışta bulunan kimseye riyakâr veya mürai denir. Bu davranışın adına da riyakârlık denir. Şeklinde açıklanıyor.
Riyakâr kişinin söz ve davranışlarındaki samimiyetsizlikleri, diğer insanlar tarafından kısa zamanda anlaşılır. Fakat o bunun farkında değildir. Riyanın her çeşidi ahlaksızlık olduğu halde, İslam dininde, ibadetlerde riyakâr olmak çok daha büyük bir ahlaksızlık sayılır. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ‘den bu konuda pek çok hadis rivayet edilir:
- Muhakkak ki, sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirk yani riyadır…
-Şüphesiz riya şirktir…
-Her kim duyulsun diye bir iş işlerse, Allah onun kıymetsizliğini duyurur. Her kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah da onun gösteriş yapmasını ve değersizliğini ortaya çıkarır…
Konu ile ilgili ilk akla gelen hadislerdir. Bakara Suresinde ise Allah Teâlâ:
“Ey iman edenler! Sadakalarınızı, insanlara gösteriş için malını harcayan, Allah’a ve âhiret gününe inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Çünkü onun bu gösterişinin hali, üzerinde az bir toprak bulunan bir kaya parçasının haline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isabet edince üzerindeki toprağı temizleyip kendisini katı bir taş halinde bırakır” buyurmuştur.
Bu ve benzeri ayet ve hadisler ışığında asırlardır İslam âlimleri: İbadet, Allah için yapılır. Allah’ın rızası dışında bir amaçla; gösteriş olarak ibadet yapmak, Allah rızasını ortadan kaldırır, ibadetleri boşa çıkarır. Riya çok değişik şekillerde yapılmakla birlikte, bunlarda ortak özellik, dindarlık veya dürüstlük görüntüsü altında, insanlar arasında çıkar sağlamak, şan ve şöhrete ulaşmak arzusudur… Diye ısrarla uyarırlar, anlatırlar, şekillerini açıklarlar, kısımlara ayırırlar, sayfalarca yer verirler.
İmam Gazali bu ayetlerden o kadar etkilenmiştir ki bir dönem namazı gizli kıldığını ancak bunun da bir tür riya olacağını düşünüp zorunlu kaldığında insanlara söylediğini anlatır. Şimdi ise okul koridorları paçaları sıvalı, ıslanmış tüylü bacakları ve naylon terliklerle suları saça saça abdest almaktan gelen erkek idareciler, kurumlar sürekli bir şekilde kanuni emir gibi dini ıstılahlarla konuşan bürokratlarla dolu. Namaza duyduğumuz büyük saygı onun gösteriş unsuru yapılmasına karşı çıkmamızı da gerektirir. Neden koridordan geçen bir hanımefendi böyle bir manzarayı görmek zorundadır, İslam’ın nezaketi zarafeti bu mudur acaba? Ondan daha önemlisi ehliyet ve liyakat bu mudur?
İnanların, dinin siyasete alet edilmesine kısır gündelik laiklik gibi tartışmalar içinden değil, zaman ve mekânlar üstü İslam anlayışı ile bakması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü dini yalnızca Allah’a has kılarak yaşamak Kuran’ı Kerim’in temel mesajıdır. Onun dışındaki davranışlar her şeyden önce İslam’a aykırıdır. Dindarlık yarışı ile bu dünyada herhangi bir siyasi, ilmi hatta dini bir paye edinmek hangi ayet ya da hadisle izah edilebilir ki…
Bilhassa içinde bulunduğumuz hassa süreçte “bir birlerine hakkı ve hak üzerinde sabrı tavsiye edenlerden olmak” arzusu ile riya üzerinde bir kez daha düşünmeyi öneriyorum. Ayrıca riyakâr kadar onun bu davranışını doğal kabul eden ya da bu yüzden değer verenlerin de sorumlu olduğunu unutmayalım. Fatih Sultan Mehmed’in dediği gibi biz kimseyi Allah’ın sorgulayacağı şeylerden yargılayamayız ya da bu yüzden ödüllendiremeyiz. Ancak insanlarla olan muamelatına, hukukuna bakabiliriz. Yani yalan söylüyor mu, sözünde duruyor mu, ahdine sadık mı, kendi aleyhinde de olsa adil karar verebiliyor mu, kamu görevini layığı ile yapıyor mu gibi…
Oysa günümüzde dini gösteriş öyle revaç buldu ki insanlar hiç Allah’tan hayâ etmeden başkalarının dindarlığını ölçüp biçmeye, giyimine kuşamına laf etmeye, ibadetlerine karışmaya başladı. Sosyal medyada hakarete varan yorumlar rahatlıkla yapıla biliyor. Başkasını eleştirip uyarıp tehdit ederek daha dindar olunuyor sanırım. Benim dindarlığım seninkini döver yarışı nerede son bulacak bilmiyorum ama benim bildiğim bir insan içinde olmayan şeyi dışında hep ön plana çıkarma gayretinde olur. Toplum buna aldanır ya da nezaketen susarsa iki yüzlülük yerleşik hale gelir. Dindarlığını ispata yönelik davranışlar içinde olana biraz da Şems-i Tebrizi vari: Ben, bunun karşılığını vermekten acizim, en iyisi sen dindarlığını Allah’a ispat et! Demek gerekiyor.
Ve yine Şems Hazretlerinden bir uyarı:
Kıyafet taklit edilebilir, kıraat (Kuran okuma) taklit edilebilir, ibadet taklit edilebilir. Samimiyet ve ihlâsı taklit edilemeyen şeylerde arayınız...
Hayırlı Cumalar