Defne’nin arkasından konuşanlara
DÜN baktım birisi tam sayfa soruyor:
“Defne neden bekar bir erkeğin evinde öldü?”
Bir başkası gizliden gizliye Kerem Altan’la Defne arasında “yasak aşk” hatırlatmaları yapıyor.
Fotoğraflar, birlikte görüntüler. İğnelemeler. Karakolsuz sabıka kayıtları.
Ve sonra birisi çıkıp Defne’nin 32 yıllık “hayatından bir dakikayı” alıp yerin dibine sokuyor.
Eziyor, kanırtıyor. Kesip biçiyor.
Kocasını aldattığını söylüyor yani. Utanmazlıkla suçluyor. “Su testisi...” diyor.
Aklıma, “Vurun Kahpeye” filmindeki sakallı ve kötü bakışlı Ali Şen geliyor.
Çalıkuşu geliyor. Taşlı sopalı saldırılar geliyor. Linç geliyor.
Töre cinayetiyle canlı canlı toprağa gömülen Adıyamanlı Medine geliyor.
Boynuna kadar toprağa gömülüp taşlanarak öldürülen Mardin’li A.Ç. geliyor.
Şaşırıyorum.
Bir ölümün ardından, o insanın özel hayatına doğru nasıl hayasızca bir saldırıdır bu.
Sanki Kerem öldürdü. Ya da Defne bir cinayet işledi.
Bu nasıl bir linçtir.
Düşünsenize;
Eğer böyle bakacaksak,
Yani insanların yaptıklarının, eserlerinin, kamusal alandaki görüntülerinin üzerine, özelhayatlarındaki ilişkilerini bir kezzap gibi dökeceksek...
Mesela evlatlığıyla ilişkisi yüzünden Woody Allen’ı linç edeceğiz. O muhteşem BarcelonaBarselona filmini protesto edip izlemeyeceğiz.
Van Gogh kulağını kesti diye görmeyeceğiz.
Freddie Mercury eşcinsel ve uyuşturucu kullandığı için dinlemeyeceğiz.
Ünlü ve evli bir operacı sabaha karşı bir erkeğin evinde görüldü diye çizeceğiz.
Bu mudur yani geldiğimiz hayat çizgisi?
Bu mudur tahammül?
Bu suçlamalara karşı Defne, “Size ne kardeşim” diyemiyor elbette.
O delifişek haliyle çıkıp, bir kahkaha atıp, “Bu hayat benim. Biz zaten ayrılıyorduk. Ama bircezası varsa ben onu vicdanımda ve eşimin önünde çekerim” diyemiyor.
Kerem suskun...
Karanlıktan sesler geliyor:
- Zina bu...
- Vurun!
İnsanların hayatları üzerine nasıl bir karakol kurduğumuzun farkında mıyız?
Defne’nin ölümü üzerine bu yazılanlar, bu sorular nasıl bir dikenli telin içine düştüğümüzü göstermiyor mu?
Nasıl kuşatıyoruz birbirimizi...
Din eğer Tanrı’nın insana sunduğu bir seçme özgürlüğü ise, insan bir dine sarılarak başkainsanın seçme özgürlüğünü nasıl böylesine karartabilir?
Ama siz artık Defne için istediğinizi söyleyebilirsiniz.
İstediğiniz çamuru atabilirsiniz.
Çünkü o artık başka bir mahkemenin önündedir.
Çünkü ölüm, mahkemelerin en büyüğüne açılan kapıdır.
O kapıdan geçenlerin arkasından mahkeme kuran kaçak karakol polislerine söylüyorum:
İnsanın istediği yerde istediği gibi yaşamasına izin vermiyorsunuz.
Bırakın da bari istediği yerde ölsün.
FATİH ÇEKİRGE - HÜRRİYET