Fatma Şeref
Sıfır Bedenden Hisse
Yıllardır sıfır bedene düşmek için diyet yapan bir arkadaşım var. Her seferinde 44’e kadar inip 48’e çıkıyor. Azmine hayret ediyorum. Allah başka dert vermesin deyip geçmek isterdim ama sağlığı için endişelendim.
Önce “Sıfır, beden tam olarak ne, hangi ölçüyle tespit ediliyor?” diye sordum. “38 sanırım “dedi. Bir başkası “Hayır, 36 bedenden aşağısı…” diye düzeltti. Neyse, yaş boy oranın falan derken 38’e düşmesi konusunda karar kıldık. Sonra diyeti daha kolay hale getirmek amacıyla “40 da olur aslında, Türkiye ortalamasında ideal bir ölçü” dedim. “Hayır! Olmaz …” Diye atıldı diyet yapan arkadaş. “Neden?” diye sordum. “Mavi’de çok beğendiğim bir pantolon var onu giyemem o zaman…”
Hayatını, mücadelesini, fedakarlığını, her kesin yalpaladığı kaypak zeminlerde dik duruşunu bilmesem, içimden “Haydaaa!” dışımdan “Allah yardım etsin” deyip kalkıp gideceğim bir noktaya gelmişti konu. Ama gerçekten anlamak istiyordum. Gerçekten hayatta birçok aşama kaydetmiş bir insan böyle bir şeye neden takar?
“Benzeri vardır mutlaka aynı modelin” diye ısrar ettim. “Olmaz, ben onu istiyorum. Aynı marka, aynı model aynı beden olacak” diye anlamadığım numaralardan söz etti.
“Peki neden, başkası haram mı?”
“Bir arkadaşımda görmüştüm onu, nereden aldın çok beğendim dedim. ‘ A, ha ha sen bunun içine giremezsin bile …” dedi. Belli bir bedenden sonra üretilmiyormuş bu modeller. Aşağılandığımı hissettim. Ben bunun altında kalamam. Ölsem de o pantolonun içine gireceğim bir gün…”
Artık kendimi tutamadım “Zaten biz de bu dünyaya bilmem ne marka ne beden bir kot pantolonun içine girip sonra ölmek için geldik!” diye başladım. Elbette o da o kotu giyenin başının göğe ermediğini ya da cennetle müjdelenmeyeceğini biliyordu ama takmıştı bir kere…Belki sebep olduğu yıkımın farkında bile olmayan o arkadaşından geri kalmak belki de ‘ben istediğim her şeyi yaparım’ iddiası onu tutukluyordu. Bir düğümü çözdükçe diğeri çıkıyordu alttan. Sonunda “Ben herkese zayıflayacağım dedim ama…” kadar geldik. Sanki bunu duyan herkes bir amfi tiyatroda oturmuş onun sahneye çıkmasını bekliyordu da zayıflamadan çıkarsa seyirci yuhalayacaktı.
Ve şu anda arkadaşım aylardır yemediği bir tatlı yiyor çok mutluyum. Diğer yandan neden bu konuyu ciddiye alıp daha önce konuşmadığıma kendime kızıyorum. İsmi bende kalmak kaydı ile hikâye izinli…
Çoğunuzun basit bulacağını bildiğim halde yalın, net bir örnek olması açısından yazdım. Bu da mesele mi deyip geçmeyin lütfen hepimizde hiç farkında olmadığımız ne “sıfır beden” saplantıları var.
Görünüm ile ilgili her hassasiyet herkeste olsa da dudak bükülür hemen. Ama hiç olmazsa bu tip takıntılar sadece kendine zarar veriyor insanın…Oysa daha büyük ya da daha anlamlı gibi görünen idealler, hedefler ise daha fazla hasara yol açabiliyor toplumda. Masumca kabul edilen başarı, kariyer hedefleri bir süre sonra o kadar yolundan çıkıyor ki başkalarının ayağını kaydırmak için iftira atmaya kadar varıyor iş. Ama nerdeyse normal karşılanıyor artık toplumda. O koltuğa oturmuş mu, o seviyeye çıkmış mı tamam başarılı kabul ediliyor. Nereden, neleri yıkarak, kimleri kirleterek geldi oraya kimse bilmeye bilir. Ama eminim gece yalnız kalınca insanın kendi içinde bir “değdi mi?” sorusu oluyordur ve bu sesi susturmak için onu unutturacak daha büyük suçlar işliyordur ertesi gün… Sonra da alışıp gidiyor insanlar …Sadece yalnız ve mutsuz olduğunu söyleyip duruyor sonbaharında…
Eğitim döneminin başladığı şu günlerde biraz da ahlak etik ruh eğitimi üzerinde düşünelim istiyorum. Her şey insanların bilgi düzeyini yükseltmekle çözülmüyor. Gerçekten üst düzey eğitim almış birçok insanın hayatta saplantıları ve tutkuları uğuruna amaçlarına ulaşmak için ne yıkımlara sebep olduğunu görüyoruz.
Yanlış hedef veya tutkuların nedenlerine inerek kaynağa ulaşırsak gerçekte ne istediğimizin farkına varır yorucu yüklerden hayatımızı arındıra biliriz diye düşünüyorum. Yeni nesillere iyi örnek olabilmenin yolu da buradan geçiyor. Onlar bizim ne dediğimize değil neyin peşinden koştuğumuza bakıyor…
Hayırlı Cumalar Diliyorum…