Sigara içme parkına gitmişiz…

Sigara içme parkına gitmişiz…

Geçtiğimiz hafta TYB Konya şubemizde yine anlamlı bir program vardı;

Geçtiğimiz hafta TYB Konya şubemizde yine anlamlı bir program vardı; 105. doğum yıldönümünde Necip Fazıl Şiirini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurullah Çetin anlattı.

Kısa biyografisi okunduktan sonra kürsüye gelen Nurullah Bey şöyle etrafını bir kolaçan ettikten sonra konuşmasına şu anlamlı sözlerle başladı: Konya’yı ve Konyalıları çok seviyorum. Kültüre böylesine değer veren bir başkan ve Konyalı katılımcıları gönülden tebrik ediyorum.

Söze böyle girdi ve merhum üstadın yaşadığı dönemin öneminden ve şiirlerinden örneklerle katılımcılara doyurucu bir sunum yaptı. Ağzına bilgine yüreğine sağlık değerli Nurullah hocam. Uzun süredir devam eden rahatsızlığım dolayısı ile fazla mecbur olmadıkça evden çıkmıyorum ama geçtiğimiz cumartesi günü 2-3 programına katılamadığım TYB’nin bu davetine hele Necip Fazıl gibi birinin anlatılmasını dinlemeye can attım. Çok da iyi oldu hem bacaklarımdaki kasılmaya faydası oldu hem de şehirdeki yaz yaşamından biraz fikirler edinmeme sebep oldu.

Şehirdeki yaşam dedim de bilmem ben biraz yabancılaştım bu yaşama bilmem insanların yaşantısında biraz değişiklikler oldu, ya da her zaman yaşam budur da bana değişik gelmiştir. İşte hayat bazen neşeli bazen stresli oluyor. Zafer meydanından TYB’ye doğru ilerleyecektim hani Nasreddin hocamızın bir sözü var “insanların hepsi bir tarafa gitse dünyanın dengesi bozulur bir tarafına yıkılır” diye… İşte o düstura uygun herkes bir ayrı tarafa gidiyordu. Zaferde gördüğüm manzara şuydu: Öyle duygusuz öyle gailesiz gezenler vardı ki bir bey bir hanım ellerinde 6 yaşlarında bir çocuk o kalabalıkta yürüyorlar, kadın elinden adeta asılırcasına çektiği çocuğun durumuna bakmadan alabildiğine seslice bir şarkı mırıldanıyor… Kalabalığın çoğu ise dikkatle ona doğru bakıyor ama kimse onun umurunda bile değildi.

Bu hareketler bilmem neşeden bilmem kederden, kimse kimsenin derdini bilmez. Tatil günü olunca meydanda mahşeri bir kalabalık var, yürümek nerde ise zor. Kadınlar kızlar her tarafı kaplamış, ne büyüğe saygı var ne yol vermek var, hatta insanlara fütursuzca saygısızca ve alaylı bir şekilde omuzlarını kollarını çarparak geçiyorlar.

Bu insanların nasıl bu hale geldiklerini düşünerek TYB bahçesine geldim. Sağ olsun Nurullah Çetin hoca Necip Fazıl’ı ve şiirlerini anlatarak bu günümüzle özdeşleştirip bu kararan gönüllerimize bir nebze olsun su serpti.

Çarşıda evvel çok gezdiğimden ve cumartesi gezimden de cesaret alarak ertesi gün pazardı yine çarşıya doğru adımladım, aslında önemli de bir işim vardı. Çok sevdiğim bir dostumla buluşacaktım onun için Büyükşehir Belediyesin önündeki havuzdan suları göğe fışkırarak tekrar gök havuza dökülen mis gibi havası koca çınarların gölgesinde beklemeye başladım. Bu bekleyiş benim aceleci olmamdan dolayı iki saat sürdü.

İyi ki de sürmüş, çünkü eskilerde bir güzel söz vardır “üzümcünün gözü omucada olur” diye, benim de gözüm parktaki insanların hareketlerinde ve yaşamlarında idi.

Kimler geliyor kimler parka. Evden hacı yinge tarafından dışlandığını tahmin ettiğim bencileyin yaşı ilerlemiş üstelikte sigara tiryakisi emmiler, yanına torununu da almış hem onu gezdiriyor hem de kendi dünyasında şöyle cıgaradan bir derin nefes çekip dumanını göklere savuruyor. Arada bir de yanında getirmiş olduğu afacan torununa, “Aman guzum dedem cıgara içti diye evde nenene söleme imiii” diyor. O afacan da “banane banane diyeceğim işte neneme” deyince önce sertleşen dededen bir fırça yiyor. Ardından yumuşak lisanla “eğer dirsen seni bir daha gezmeye filan getirmem tamam mı” diyor. Sonra da başlıyor belki de kendi adı olan torununa tavizler vermeye “deme guzum ben sana kola alırım kraker alırım”, “dondurma da al dede”, “olur guzum onu da alırım” deyip ortalığı sütliman ediyor.

Daha başka çok asri bir giyime sahip modern bayanlar da bu parka gelip yanındaki o dünya güzeli çocuğunu kucağına alıyor veya o aralarda oynarken hanım da cıgarasını tüttürüyor.

Başka daha türbanlı bayanlar genç kızlarımız hepsi de sanki burayı sigara parkı yapmışçasına
cıgaraları savuruyorlar. Bu manzaraları görünce şunu hatırladım. Eskiden çok sigara içen bir amcaya, “yahu amca bu sigara sana dokunuyor neden hala ısrarla içiyorsun bu mereti” dediğimde “ahhh ısmaylım içirtenleri görsen sen” diyordu demek ki içirten faktörler de var bunu sanırım. Ayrıca daha neler vardı hiç görmeyi arzu etmediğimiz manzaralarda yok değildi hani. O parklardaki tombul süs maki bitkilerinin dibinde kucaklaşıp yatmış olan genç kız ve genç oğlanlar yanlarından geçenleri umursamazcasına uygunsuz ve edepsiz durumlarını sürdürmeleri bizleri utandırıyordu. Daha başka genç delikanlıların ellerindeki ay çekirdeği kesesinden ağızlarına alıp azıcık bir tad ağzında kalırken çoğunluğu olan çirkin görünüşlü pisliklerini parktaki o güzelim çimenlerin üzerine tükürmeleri ne edebe ne adaba ne de insanlığa hele bir Müslüman’a hiç yakışmıyordu.

Bundan bir müddet önce de bir yabancı hanım kardeşimiz uzunca bir yazı ile Konya’nın meşhur Alaaddin tepesinde gördüğü bu çirkinliği dile getiriyordu. Ne diyelim Allah bizlere akıl izan versin, gençliğimizi şuurlandırsın. Saygı ile..