"Sığınmacılar mülteci statüsü için Hristiyan oluyor" uyarısı
TBMM Mülteci Hakları Alt Komisyonu Başkanı Uslu:- "Son bir ay içerisinde Danimarka'nın Jylland bölgesindeki Holstebro kasabasında yoğun bir şekilde Müslüman sığınmacıların Hristiyan olduğu bilgileri geliyor. Almanya'da da Aşağı Saksonya Eyaleti Katolik Ki
TBMM (AA) - HÜSEYİN GAZİ KAYKI - TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan Mülteci Hakları Alt Komisyonu Başkanı AK Parti Antalya Milletvekili Atay Uslu, Danimarka ve Almanya'nın bazı bölgelerinde, mülteci statüsü kazanmak isteyen sığınmacıların din değiştirip Hristiyan olduklarını belirterek, "Bu politika, bir asimilasyon politikasıdır. Bu politikaya uluslararası insiyatiflerin 'dur' demesi lazım. İnsanların çaresizliklerinden istifade edilmemesi gerekir." dedi.
Uslu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyada yoğun bir sığınmacı hareketinin yaşandığını anımsatarak, "BM, sığınmacı sayısının 65 milyona yükseldiğini söyledi. Bu şu demek; dünyanın 21. büyük devleti sığınmacılardan oluşuyor. Fransa'dan daha büyük bir sığınmacı nüfusu var dünyada." ifadesini kullandı.
Dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesi olan Türkiye'nin ise 3 milyondan fazla sığınmacıya ev sahipliği yaptığını dile getiren Uslu, çok büyük bir kısmı son 5 yıl içerisinde koruma altına alınan sığınmacıların toplumla uyum içinde yaşamasının sağlandığını belirtti. Uslu, "Şimdi Türkiye'de yaşıyorlar. Biz onlara yalnızca kapılarımızı açmadık, aynı zamanda gönlümüzü açtık." diye konuştu.
Bazı Avrupa ülkelerine kabul edilen sığınmacı sayılarının onlar ve yüzlerle ifade edilecek kadar küçük olduğunu vurgulayan Uslu, Avrupa'ya ulaşan sığınmacıların kültürel kodlarının bozulmamasını istediklerini belirtti.
Sığınmacıların yerleştikleri ülkelere uyumunun ve entegrasyonunun önemine değinen Uslu, şunları kaydetti:
"Aslolan iki toplumun uyum içerisinde yaşamasıdır, sığınmacının kültürel kodlarını koruyarak yaşamasıdır, iki toplumun beraber, çok kültürlü bir yaşam içinde olmalarıdır. Bu anlamda göçen veya iltica eden yabancıların kültürel kodlarıyla oynanmaması gerekir. Onların dillerinden, kültürlerinden, dinlerinden uzaklaşmasına engel tedbirlerin alınması, hatta onların kendi dinlerini, kültürlerini yaşamasını sağlayacak uygulamalar ve hukuk düzenlemelerinin ortaya konması gerekir."
Uslu, Türkiye'de ise sığınmacılar konusunda, hem hak, hem gönül temelli, hem akli, hem de kalbi unsurlara dayanan bir uyum politikası oluşturma çerçevesinde çalışıldığını ifade ederek, bütün bakanlıkların ve toplumun bu çerçevede hareket ettiğini anlattı.
Avrupa'daki uygulamaya da değinen Uslu, şöyle devam etti:
"Avrupa kapılarını kapatıyor. Kapattıktan sonra bir kısım sığınmacı zorla Avrupa'ya ulaşıyor, ulaşanların da değerli eşyalarına el konuyor. Hem Almanya'nın iki eyaleti, hem de Danimarka bu konuyla ilgili kanun çıkarttı. Bu uygulamalar insanlık suçudur, insan haklarına aykırıdır. Devamında bu insanları zor da olsa kabul ettiklerinde , önlerine bürokratik bir mekanizma koyuyorlar. 'Tamam seni mülteci olarak kabul edeceğiz veya ikinci koruma vereceğiz. Ancak şunları şartsız kabul et, benim kültürümü hatta dinimi al, öğren, özümse' diyorlar. Bu durumda o insanlar ne yapıyorlar? Neticede çaresiz insanlar, bunlara katlanıyorlar ve özgün kodlarından taviz veriyorlar."
Uslu, "Son bir ay içerisinde Danimarka'nın Jylland bölgesindeki Holstebro kasabasında yoğun bir şekilde Müslüman sığınmacıların Hristiyan olduğu bilgileri geliyor. Bir anda din değiştiren sığınmacı sayıları artmış o bölgede. Biz, Mülteci Hakları Alt Komisyonu olarak da Danimarka'ya gidip bu konu ile diğer göç ve iltica uygulamaları hususunda incelemeler yapmak istiyoruz. İlgili ziyaret için randevu yazışmalarında bulunduk." dedi.
-"Kiliseler on binlerce Arapça broşür bastırdı"
Yine aynı uygulamaların Almanya'da da söz konusu olduğunu belirten Uslu, Aşağı Saksonya Eyaleti Katolik Kilisesi'nin bu çaresizliği kullandığı bilgilerine ulaştıklarını söyledi. Uslu, şu bilgileri verdi:
"Din adamları, din değiştiren sığınmacılara kefil oluyorlar, sığınmacılar da daha kolay mülteci statüsü alıyorlar. Kiliseler, son 3 ayda yönlendirme içerikli, on binlerce Arapça broşür bastırdı. Yönlendirme için, kiliseye nasıl başvurulur, nasıl olur vesaire. Kiliseye başvurduktan, kayıt olduktan sonra bu kişilerin mülteci olma statüleri, iltica süreçleri hızlandırılıyor. Yine aynı şekilde bunu Almanya Evanjelik Kilisesi itiraf etti. Dedi ki 'Kimliklerin din hanesinde Hristiyan ibaresinin yer alması hedefiyle sığınmacılar bize başvuruyor'. Hakikaten bu politika, bir asimilasyon politikasıdır. Bu politikaya uluslararası inisiyatiflerin 'Dur' demesi lazım. İnsanların çaresizliklerinden istifade edilmemesi gerekir. Entegrasyon politikalarında gönüllülük ve karşılıklılık ilkesi olmalıdır. Karşılıklılık derken, hem toplum bir adım atmalı, hem sığınmacılar bir adım atmalı ve beraber yaşamalıdır. Yoksa Avrupa'da olduğu gibi yabancı düşmanlığı birlikte yaşamı tehdit eder. Uyumda gönüllülük ilkesi olmalıdır, Sığınmacılara asimiletik kurallar dayatılmamalıdır."
Bu konuya dünya kamuoyunun dikkatini çekmek istediklerine değinen Uslu, sığınmacıları asimile etmeye engel veya uyumun ilkelerini belirleyen herhangi bir uluslararası sözleşmenin bulunmadığını belirtti.
Uslu, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesinde, bu konuya ilişkin bağlayıcı hükümlerin yer almadığına dikkati çekerek, bir çok devlet ve toplumun, asimilasyon politikalarını çok sert bir şekilde uyguladığını kaydetti.
Atay Uslu, "Adeta dünyanın en büyük devletlerinden birisi oldu sığınmacılar, 65 milyon sığınmacı var. Dünyaya diyoruz ki 'Gelin, yeni bir inisiyatif oluşturalım. Gelin, Antep, Şanlıurfa Uluslararası Sığınmacı Sözleşmesi yazalım'. Sığınmacıların entegrasyon, uyum politikalarını, ilkelerini ve sığınma koşullarını burada belirleyelim. Belli ülkeler için ağır yükler ortaya çıktığında o yüklerin dağıtılmasıyla ilgili de bu sözleşmenin içerisine külfet paylaşımı, yerleştirme ve yeniden yerleştirme ilkelerini koyalım. Yeni Sözleşme ile sığınmacıların hem Akdeniz'de veya umut yolculuğunda ölmesine hem kültürel kodlarıyla zorla oynanmasına engel olalım. Bu gün Cenevre Sözleşmesi ve ilgili protokoller iltica hareketlerini yönetmekte yetersiz hatta aciz." değerlendirmesinde bulundu.
Sığınmacılar konusunun sadece bir ülkenin sorunu olamayacağını vurgulayan Uslu, "Bizim Suriye ile 700 kilometre sınırımızın olması bir suç mu? İngiltere'nin Suriye ile sınırının olmaması bir mükafat mı? İngiltere de Fransa da Almanya da Amerika da Rusya da bu sığınmacı hareketinden üzerine düşen külfeti kabul etmeli. Külfeti ülkelere göre dağıtacak bir mekanizma oluşturulmalı. Yeni bir Uluslararası Sığınmacı Sözleşmesi hazırlamalıyız. Çünkü sığınma, iltica bir insan hakkıdır. Sığınmacı sorunu bir insanlık sorunudur. Bu yaklaşımla sığınmacı hareketleri düzenlenebilir hale gelir. Uluslararası kuruluşların, sözleşmelerin, devletlerin varoluş sebebi olan insanı yaşatmak mümkün olabilir." diye konuştu.
AA
Kaynak: