Seyit Küçükbezirci
Siyid Beğ’in hafıza bilgisayarından çıkıp çıkıp gelenler: 3
“HAYIZ KANI” İLE YAZILMIŞ KAŞIKLAR:
Üçler Mezarlığı, ağustosun en “iti sıcağı”; öğleden sonra… Sanki her şey buharlaşacak gibi...
Çocukları bile yolda tek tek selamlayan “Konya’nın Sevgili Hocası”nın yakını hanımlar da Üçler Mezarlığı’ndalar; ziyaretler için…
Bir genç kız mezarlıktan içeri girer; heyecan içinde, panik içinde. “Alafranga giyimli”; “Gara Dakım Gonya Gadınları”nın deyimi ile “tangu” bir kız…
“Taze bir mezar”ın yanında durur; gören olur mu endişesiyle sağa sola bakınır; aceleyle elini “taze mezar”a daldırıp çıkarır; koşarak uzaklaşır, kendini bekleyen taksiye binip gider… “Konya’nın derin Hocası”nın yakını kadınları görmemiştir.
Mezar ziyareti yapan kadınlar; “tangu”, “alafranga” kızı izlemişlerdir. Taze mezarın yanına varırlar; kızın elini sokup çıkardığı taze toprağı eşelerler; iki tane, “Kıpkırmızı bir boya ile yazılmış ham kaşık” bulurlar…
Kadınlar kaşıkları alıp gelip “Hoca”ya gösterirler. “Hoca” hem sevinçten hem üzüntüden “müzmal” olur… Kadınlara; “Hayız kanı” ile korkunç bir ilaç yapılmış yakında bir genç o taze mezar gibi bir mezara girecek… “Yüklüğü” hazırlayın, boy abdesti alacağım… Koca bir leğen hazırlayın, içini su doldurun. Üç dört tane de battaniye bulun” der. “Hoca” “ilacı” bozmaya hazırlanmaktadır.
Ham Kaşıklar”, “Hayız Kanı” ile yazılmıştır. “Hayız Kanı” doğum yapan kadınlardan doğum sırasında gelen kandır.
Hoca mindere oturur, önüne su dolu leğen konur; bir yandan “okur”, bir yandan kanla yazılmış kaşıkları silmeye çalışır… Bütün vücudu yanmaya başlar; kan ter içinde kalır… “Okumaya” devam eder; dişleri üşümenin şiddetinden birbirine vurmaya başlar; “-Battaniyeleri üstüme örtün” der… Üst üste üç dört battaniyeyi Hocanın üstüne örterler… “İlacın” bozulmasına karşı çıkan cinler, Hoca’yı sıkıştırmaktadır.
Neden sonra “Hoca” sakinleşir, gülümser; “-Çok şükür bir genci ölümünden kurtardık” der. Hoca, cinlerin sıkıntısından üç dört kilo zayıflamıştır; pişman değildir; “İnşaallah Allah ecrini zayi etmez” der.
Bunları dinlediğimde yirmi yaşına yakındım; yıl 1960’a doğru geliyordu.
KONYA’DA VEYSEL KARANİ VE KARISI HAKKINDA ANLATI:
Konya’da “Gara Dakım Gadınlar” Araplar’da, Sedirler’de, Uluırmak’ta, Tahtatepen’de anlatırlardı. Kocası dağda, kırda bin bir zorluk içinde, cayır cayır yanan güneşte çalışırken evde keyfine bakan kadınları ayıplarlar; onlarca gönül korlardı… Kocalarına ilgisizlikleri için.
Veysel Karani ile karısı hakkında anlatı şöyle:
“Veysel Karani Yemende doğan yaşayan bir deve çobanı, çöllerde, çöl güneşi altında deve otlatır.
Veysel Karani’ni eşi, evinde, yiyeceği ekmeği hep çöl güneşinin altına kor; “Veysel şimdi bu ekmeği yer” diye takır takır kuruyan ekmeği yer… Suyunu güneşin altına koyar; “-Veysel şimdi çölde bu kızgın suyu içiyor” der. Hep çöl güneşinde kurumuş ekmekle, çöl güneşinde kaynamış suyu içer. Veysel Karani’nin karısı “Cennetlik” bir kadın olur.”
İster inanın ister inanmayın; “Eski Gonya’da” böyle düşünen, düşündüğü gibi yaşayan o kadar çok “Garadakım Gonya Gadını” vardı ki…
Eminim ki; Selçuklu’nun, Osmanlı’nın, Cumhuriyet’in temelinde bu kadınlar var.
KONYA’DA SÖYLENEN VEYSEL KARANİ İLAHİSİ:
Çocukluğumda, “Kadın kadına ev toplantıları”nda mutlaka “ilahi”ler söylenirdi. İlahi söylemede meşhur öyle kadınlar vardı ki; onlarsız toplantı olmazdı.
“Mevlitler”de unutulmazdı “ilahi”ler… Çoğu, sadece Konya’da bilinen, Konya’da söylenen ilahilerdi; bir kısmını derleyip “Konya folkloru” kitabımda yayınladım. Onlarca, onlarca vardı; bugünkü aklımı olsaydı hepsini hepsini yazıya geçirirdim; çünkü meşhur ilahici kadınlarla çok birlikte bulundum.
Konya’da söylenen “Veysel Karani İlahisi”nden bir bölüm sunuyorum:
Rumda acemde âşık olduğum
Yemen illerinde Veysel Karani
Hak Peygamber sevdi ve dostum dedi
Yemen illerinde Veysel Karani
Anasından doğup dünyaya geldi
Melekler altına kanadın serdi
Resulün hırkasını tacını giydi
Yemen illerinde Veysel Karani
Sabah namazını kılıp giderdi
Gizlice Rabbine niyaz ederdi
Onun işi gücü deve güderdi
Yemen illerinde Veysel Karani
Aşık Yunus eyder ben de varaydım
O mübarek hub cemalin göreydim
Ayağın tozuna yüzler süreydim
Yemen illerinde Veysel Karani
VEYSEL KARANİ’NİN HAYAT HİKÂYESİ
Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. 555-560 tarihleri arasında Yemen’de bulunan Karen’de doğdu. İslam'da anne sevgisinin büyüklüğüyle anlamlandırılmış bir din büyüğüdür. Babasının ismi Amir’dir. Tam adı Üveys Bin Amir-i Kareni. Babasını 4 yaşında kaybetti. Deve çobanlığı yaptı.
Hazreti Peygamber döneminde yaşamasına rağmen annesine verdiği sözden dolayı, Peygamber Efendimiz’i göremediği için sahabeden sayılmaz. Peygamber Efendimiz, kendisine armağan olarak hırkasını göndermiştir.
Sıffin Savaşı sırasında, Hazreti Ali tarafında savaştı. 657 yılında öldü. Naaşını almaya gelen 3 kabilenin taşıdığı tabutlarda da keramet göstererek göründüğü söylenir. Böylece bu 3 ayrı kabilenin yerleşim yerleri olan Yemen ve Şam'da bulunan türbelerinin yanında Siirt ilinin Baykan ilçesinin ziyaret beldesinde de bir türbesi olmuştur.
Kendisine gönderilmiş olan Hırka-ı Şerif, şimdi İstanbul Fatih’teki Hırka-i Şerif Camii'nde, soyundan gelenlerin himayesindedir.
Yunus Emre onun için 'Yemen illerinde Veysel Karani' adlı on kıtalık bir şiir yazmıştır. www.biyografi.net