Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Sosyal Barışın Sigortası:

 “Vakıflar”

 

İslâm’da sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı kolaylaştırıcı manevi etkenlerin başında fütüvvet ahlakı gelir. Fütüvvet; insanları, dünya ve âhirette kendi nefsine tercih etmektir. Fütüvvet ahlâkının temelini ise, “İslam kardeşliği” oluşturur. Herhangi bir Müslüman, kendisi muhtaç olsa bile, ihtiyacı olan bir Müslümanı kendisine tercih edip ona yardım eder. İslam toplumlarında fütüvvet ahlakının temeli, şu âyete dayanır: “Kendilerinin ihtiyaçları olsa bile, yoksul kardeşlerini tercih edip onların ihtiyaçlarına koşarlar. Kim kendi nefsinin cimriliğinden korunursa kurtuluşa ermiştir.” (Haşr, 9) Bu âyet, özellikle İslam’ın Medine döneminde somut olarak hayat bulmuştur. Kur’an’da müslümanlar;  kurşunla birbirine kenetlenmiş bir yapı” (Saf, 4) şeklinde tasvir edilirler. Mekke’den Medine’ye sırf Allah rızası için hicret eden muhacirlere, Medine’li kardeşleri olan ensar, kucak açmıştır. Onlarla mallarını ve mülklerini paylaşmışlardır. Bu sosyal yardımlaşma ve dayanışma modeli bütün bir İslam âleminde vakıf medeniyetinin ortaya çıkmasında ilham kaynağı olmuştur.

 

İslam’da haklardan önce, vazifeler gelir. Yaşadığımız toplumlarda vazifelerini bihakkın yerine getirmeyen insanlar, önceliği hak aramaya vermektedirler. Toplumlarımızda yaşanan kargaşaların altında bu ehem-mühimin yerlerinin değişmiş olması gelmektedir. Eğer herkes üzerine düşen görevleri yerine getirse, hak arama gibi bir sorun ortaya çıkmayacaktır. İşte bu anlamda İslam toplumları, bir çeşit sorumluluk üstlenenler toplumudur. Bunun için Hz. Peygamber, ihtiyaç sahibi Müslümanlarla sosyal yardımlaşma sorumluluğunu imanın bir gereği olarak ifade etmişlerdir: Sizden hiçbiriniz kendi nefsi için istediğini, din kardeşi için de istemediği müddetçe (kâmil manada) iman etmiş olamaz. İşte İslam’da bencilliği, egoizmi ve çıkarcılığı yere seren; karşılıklı sevgi, yardımlaşma ve dayanışma rûh ve ülküsünü teşvik eden anlayışın arka plânında böyle bir öğreti yatar.

 

Çağımızda pek çok insan yoksulluk içinde yaşamaktadır. Bunların başında gıda, su, sağlık, eğitim gibi alanlarda baş gösteren yetersizlikler gelmektedir. BM enformasyon dairesinin yayınladığı raporlara göre Afrika’dan Latin Amerika’ya; Filistin’den Sudan’a, Moğolistan’dan Arjantin’e, Afganistan’dan Somali’ye varıncaya kadar milyonlarca insan, inanılmaz derecede sefalet içinde yaşıyor. Dünyada her beş insandan birisi yoksuldur. Bu insanların çoğunun sağlıklı bir şekilde oturacağı evi olmadığı gibi, hiçbir sosyal güvencesi de yoktur.

 

Yoksulluk ve zenginlik eskiden de vardı. Durum, bugünkü kadar yoksulların aleyhine değildi. Yoksulluğu tamamen insanlığın bir kaderi olarak görmek de doğru değildir. Aslında insanlığın bugün elinde bulundurduğu maddi imkânlar, insani sorumluluk şuuruyla hareket edilirse,  yoksulluk ve onun getirdiği problemleri çözecek düzeydedir. Burada asıl ortaya çıkan sorun; insana saygı, yardımlaşma, dayanışma, adalet, hakça paylaşım, zayıfı destekleme gibi ahlaki değer yargılarının erozyona uğramış olmasıdır. Elbette ilk insandan günümüze kadar gelen insanoğlunda hayır yapma duygusu vardır. Bu duyguyu harekete geçirecek olan ise, dindir. Hiçbir dine inanmayan bir insanın ‘öteki’ni düşünmesi mümkün müdür?

 

Tevhid olmadan adalet olmaz. Bugün ihtiyaç sahibi insanlar niçin zenginlerin mahallelerine değil de cami önlerine geliyorlar bir şeyler istemek için? Çünkü merhamet ve şefkat duyguları dini yoğunluklu insanlarda daha çoktur da onun için.  Eğer istenilirse, dünyada en varlıklı 225 kişinin toplam servetinin % 4’ü ile bütün dünya nüfusunun asgari; gıda, su, eğitim, barınma ve sağlık ihtiyaçları karşılanabilir. ABD ve AB’de bir yılda sadece parfümler için harcanan toplam para ile dünya nüfusunun gıda problemi önemli ölçüde çözülebilir. Dünyada silahlanmaya harcanan paranın sadece % 1’i bile, açlık meselesini ortadan kaldırabilir. O halde, yoksulluk sorununu ortadan kaldırmada çok önemli bir işlev gören vakıflarımıza maddi ve manevi desteklerimizi esirgemeyelim. Çünkü vakıflar, toplumsal hayatta hem sosyal barışın sigortası ve hem de âdil gelir dağılımının bir güvencesidir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.