Süleyman Özışık, Şehir Üniversitesi gerçeğini yazdı

Süleyman Özışık, Şehir Üniversitesi gerçeğini yazdı

Gazeteci Süleyman Özışık, son günlerde tartışmaların odağındaki İstanbul Şehir Üniversitesi'ni köşesine taşıdı

Gazeteci Süleyman Özışık, son günlerde tartışmaların odağındaki İstanbul Şehir Üniversitesi'ni köşesine taşıdı. Özışık, Türkiye gazetesindeki köşesinde," Davutoğlu'na yakın olduğumuz için cezalandırılıyoruz" diye yaygara koparılarak 370 milyon lira kredi  borcunun devlete ödettirilmeye çalışıldığını savundu.

 

ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ GERÇEĞİ…

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Dragos’ta bulunan Tekel Fabrikası’nın çok değerli arazisini, bir başka deyişle hazinenin, yani milletin arazisini bir talimatla Şehir Üniversitesi'ni kurmak isteyenlere devrediyor.
"Alın burası sizindir" diyor.
Üniversitenin yönetimi de tek kuruş para ödemeden aldıkları araziyi etik ve ahlaki kuralların dışına çıkarak ipotek ettiriyor ve bu yöntemle Halkbank'tan 370 milyon lira kredi çekiyor. 
Gel zaman, git zaman...
İktidar düşmanı Türkiye Mimarlar Odası, bu durumu öğrenince devletin arazisinin bir üniversiteye peşkeş çekilemeyeceği gerekçesiyle Danıştay'a itirazda bulunuyor.
Danıştay da bu itirazı haklı bularak arazinin üniversiteye verilemeyeceği yönünde karar alıyor.
Bu, işin birinci boyutu...
İkinci boyutu ise şöyle...
Türkiye Mimarlar Odası'nın itirazı sonucu Davutoğlu tarafından kendilerine peşkeş çekilen arazi de ellerinden gidince, Halkbank yönetimi hâliyle parasının peşine düşüyor.
"İpotek gösterdiğiniz arsa elinizden gitti. Uzun zamandır ödemeniz gereken borç taksitlerini de ödemiyorsunuz. Bu borcu yeniden nasıl yapılandırabiliriz?" diyerek üniversite yönetimi ile birkaç kez masaya oturuyor.
2016’dan 2019'un sonuna kadar iki taraf onlarca kez görüşme yapıyor ama hiçbirinden sonuç alınamıyor. Ödenmesi gereken borçların vadesi geçiyor ama üniversite yönetimi "Paramız yok" diyerek meseleyi kestirip atıyor.
Banka yönetimi de parayı tahsil edemeyeceğini anlayınca bu topraklar üzerinde yaşayan her kişiye, her kuruma uygulanan prosedürü uygulayarak parasını tahsil etmek amacıyla takip süreci başlatıyor.
Ahmet Davutoğlu'na yakın olan üniversite yönetimi, ucuz siyasi kurnazlıklar yaparak, "Biz Davutoğlu'na yakın olduğumuz için cezalandırılıyoruz" diye yaygara koparmaya başlıyor...
Şu anlattıklarımın özetini isterseniz şunu söyleyebilirim. 
Devletin arazisine tek kuruş para ödemeden konan üniversite yönetimi şimdi de "Bizim çektiğimiz 370 milyon liralık borcu da devlet ödesin" diye ayak oyunları yapıyor."
 
Özışık'ın yazsını tamamı
 
 

ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ ÜZERİNDEN SİYASİ HESAPLAŞMA YAPILMIYOR

Şehir üniversitesi konusunu önceki gün  köşesine taşıyan Star yazarı Ersoy Dede  ise şu ifadeleri kullanmıştı:

İstanbul Şehir Üniversitesi ile ilgili gelişmeleri bir süredir takip etmeye çalışıyorum. Hikayenin bir tarafında binlerce öğrenci var, diğer tarafında ise yeni bir siyasi hareket başlatmak iddiasıyla sahaya inen bir politikacı. Hâl böyle olunca yaşananların bir politik gerekçesi olup olmadığı elbette tartışma konusu. Ben de tam bu nedenle çalıştım bu dosyaya. İktidar, elindeki imkanları baskı aracı olarak mı kullanıyor?.. Yoksa bu yaşanan mağduriyetten birileri siyaset mi devşiriyor? Gelin hikayeyi baştan alalım.

• Toprakları ipotek ettirmek ne kadar etik?

Şehir Üniversitesi, Dragos’taki Tekel Fabrikası’nın arazisine, 2015 tarihli ÖYK kararıyla yerleşti. Bu özelleştirmenin altındaki imza, vaktin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’na ait. Üniversite olarak eğitime hizmet etsin diye bu araziler, bedelsiz ve süresiz olarak üniversiteye tahsis edilmiş. Fakat üniversite, söz konusu pırlanta kıymetindeki arazileri ipotek olarak gösterip bankadan kredi çekmiş. Neticede her şeyden önce ortada ciddi bir etik sorun var aslında. Hukuki olarak banka bu arazileri kabul etmiş ama etik olarak, devletin arazisini ipotek gösterip kredi çekmek, normal midir, bilemedim.

• Kredi anlaşması nasıl bozuldu?

Süreç olağan seyrinde ilerlerken, Mimarlar Odası, arazilerin üniversiteye bedelsiz devrine itiraz ederek iptal davası açtı. Danıştay 13. Dairesi de, arazideki en büyük parsellerden birinin devrini iptal etti. Bu kararla birlikte, (banka açısından) teminatın iktisadi bütünlüğü bozulmuş ve kredi alacağı önemli derecede teminatsız kalmış oldu. İşin en az kredi teminatı kadar önemli bir diğer tarafı ise borçlanılan paranın bulunamamış olması. Üniversite 2016’da kredi için Bankaya başvurduğu zaman öngördüğü öğrenci sayısı ve ciroyu bulamadı. Vakfa yapılan bağışların da kesilmesiyle Üniversite beklenen geliri üretemedi.

• Banka ile Üniversite hiç uzlaşma aramadı mı?

2016’dan 2019 Eylül ayına gelene kadar geçen süre içinde, Üniversite yetkilileri ile Banka arasında onlarca görüşme yapıldı. Gerek vadesi geçmiş gerekse vadesi gelecek anapara ve faiz geri ödemelerinin hangi kaynaklarla ve ne şekilde yapılabileceği ile ilgili olarak Üniversite’den bir teklif istendi. Fakat Halkbank’ın açıklamasından anlıyoruz ki, gerçekçi bir teklif yenilemesi yapılamadı. Kredi ödemelerinde yasal süre olan 90 günün üzerinde gecikme olması, kredi alacağının teminatsız kalması ve Üniversite yönetiminin borçların geri ödenmesi ile ilgili gerçekçi projeksiyonunun bulunmaması nedeniyle Banka tarafından 30.09.2019 tarihinde takip süreci başlatıldı. Yani her şey kitapta yazılana uygun biçimde gerçekleşti. Halkbank bunu; “Takip işlemleri; mevzuata, bankacılık teamüllerine ve taraflar arasında imzalanan sözleşmelere de uygun” diye açıkladı.

• Halkbank, tedbir koymadan önce Üniversite’ye hiç haber vermedi mi?

Üniversite’ye ilk ihtar Nisan ayı başında gidiyor. Üniversite’nin durumunu düzeltmesi isteniyor. Ayrıca, öğrencilerin mağdur olmaması ve gereken tedbirlerin alınması için de YÖK’e yazı yazılıyor. Aradan geçen zaman içinde somut bir ilerleme sağlanamayınca da 30 Eylül 2019’da takip süreci başlatılıyor.

• YÖK neden bu duruma müdahale etmiyor?

İşin esası YÖK, bir vakıf Üniversitesi, işleyemez hale gelince devreye giriyor. Topraklarını teminat gösterip kredi kullanması ve ödeme güçlüğü çekip böyle bir durumla karşı karşıya gelmesi YÖK’ün çok da ilgilendiği bir iş değil. YÖK için konu tamamen bir müessesenin banka ile kurduğu ticari ilişki kadar. Özeti, “Ortada bir borç var borcunuzu ödeyin” diyor YÖK. Durum bundan ibarettir.