Taştan yapılmış hanay evler
İsmail Detseli bir türkü'den yola çıkarak taştan yapılmış hanay evleri anlatıyor…
Hanaylar yaptırdım döşetemedim
Çifte kumruları eş edemedim
Zalim felek ile baş edemedim
Konma bülbül konma çeşme taşına
Bu gençlikte neler geldi başıma
Hanaylar yaptırdım yüceden yüce
İçinde yatmadım üç gün üç gece
Kurbanlar keserim döndüğün gece
Konma bülbül konma çeşme başına
Bu Kıbrıs türküsünün o yıllarda Köyümüzde söylenişi
Dön gel ağam dön gel konaklarına
Gül koncası düştü bak yanaklarıma
Eskiden bu türküyü dinledikçe köyümdeki taştan yapılmış hanay evler aklıma gelirdi. Gurbet elde bir köşeye çekilir için için ağlardım.
İşte o yıllardan, bu türkü ile birlikte köy evlerinin yapılışları hakkında bir şeyler anlatmaya çalışacağım. Güzel İlimiz Konya’nın genellikle dağ yöresi köylerinde bundan 40-50 sene önceleri yapılan evler mutlaka taş yapıdan ve hanay olurdu. Hanay iki katlı demektir. İki katlı oluşunun sebebi altında hayvanlar için ahır, samanlık, hayat, koyun, kuzuluk, otluk gibi bölmeler olurdu ve hayvanların giriş kapıları mutlak ayrı olurdu. Hayat kapısı umum diğer ahır kapısı samanlık gibi yerlerin kapısı ayrı olurdu. Hayat kısmında genelde üşümeyen koyun keçi kısmı barınırdı. Kışın bunların önlerine atılan kuru otlardan veya meşe yapraklarından kalanlar olursa, onları evin önündeki taşlarla veya çiti ile çevrili havlusuna atılan bu artıkları evde bulunan beygir at kısımları çok iştahla yerdi. Eğer ev iki katlı olmaz tek kat olur ise insanlar ve hayvanlar ayni kapıdan girip çıkarlarsa o evlere yer ev veya ahır sekisi derdi atalarımız. Eğer o insanlar birazda ukala filan olurlarsa, lüzumsuz konuşmalar yaparlarsa, hatta o tip evlerde oturanları köyde çoğu kimseler küçümserlerdi. Bu kimselere şu mecazi sözleri kullanılırlardı. Oturduğu ahır sekisi, çağırdığı İstanbol türküsü derlerdi. İki katlı hanay ve taş yapılı evlere ova köylerinde o yıllarda pek rastlanmazdı. Dağ köyleri deyince meramın dağ köyleri kasabaları, Seydişehir’in Akören’in Beyşehir’in Derbent’in Bozkır’ın Hadim ve Taşkent’in Ermenek’in köyleri de bunlar gibi evler yapıp otururlardı.
Ben bu yazımda köyümüz ve civarı köylerden yani Botsa, Tekke, Deste (yeşildere) Givrat (kayadibi) Avalama(ikipınar) Tulassa(kayalı) Bulümya (erenkaya) İnlice kasabası Giyret (eyret sefa köy) bu köyler yapılan bu evlerin yapılış şekillerinden mimarisinden oturumundan kulanım alanlarından ve iç dizaynının isimlerinden bahsetmeye çalışacağım. Bizim köyümüzde bu yapılarda kullanılmaya müsait olan bir kaya cinsi vardı. Yumuşak ve ele çekice çok dayanmayan bir taştan yaptığımız evlerin önce taşlarının hazırlanmasını anlatalım. İnşaat yaptıracak köylü vatandaş önce kilolarla barut ve metrelerce ateşleme fitili alıp köye getirir. Köyün içerisi büyük kaya kütleleri ile çevrili olduğundan bu kayaları oymak için insan bileği kalınlığında 2 metre uzunluğunda çelikleşmiş bir demir uç tarafı demirciler tarafında yivlenip keskinleştirilir. Bu kaya oymaya hazır hale getirilir. Onu kullanacak ehil bir ustada bulunur. Bizde çok meşhur biri vardı. Merhum Veysel Mehmedi. Bu adam sanki bu iş için yaratılmıştı. O elindeki 7-8 kilo ağırlığındaki demir ile sabırlı bir şekilde kayayı orta yerinden 1.5 metre veya daha fazla oyar. Tabi bunu yaparken yanındaki ibrikten su dökerdi oyduğu deliğe. Su aşağı indikçe bir çalının ucuna bağladığı bez ile o deliği temizler yani yukardan demiri vurdukça içersinde bulunan suyun kayayı yumuşatması hasıl olur. İş daha kolaylaşır. Temizledikten sonra kayanın çapına göre barut koyup fitil ile ateşler patlatırdı. Günlerce inşaatın taşını hazır eder. Artık ameleler tutulur merkeplere taş taşımak için sandıklar yapılır. Taşlar inşaatın yanına taşınmaya başlar ve bu işlem günlerce sürer. Tabi inşaatın hemen yanında da olabilir kayalık o zaman daha kolay olur inşaat yapımı.
Taşlarda taşındıktan sonra iki çift usta 4-5 amele bir su taşıyıcı ( o zamanlar evlerde su yok belirli köy çeşmelerinden ortak faydalanılır) bulunur iki de çamur karıştırıcı toprak taşıyıcı bulunmak mecburidir. Artık temel açılıp yan taraflarında kuru avgın(1) bugünkü drenaj açıldıktan sonra inşaat başlamıştır. Bu iş aylarca sürer. Bu işler ilk olarak alt örtü denen hayvanların yatacağı ahır, samanlık, yapraklık, kuzuluk ve ilk giriş olarak yapılan hayat denen yerlerin yapılmasıyla başlar.
İnşaattaki taş duvarın kalınlığı 50-60 cm’den aşağı olmaz. Duvarlar her iki metre yükseldiğinde duvarı ayakta tutan ve alt duvar ile üst duvarı birbirine bağlayan özel sağlam bir meşe ağacı kullanılırdı. Duvarın iç ve dış kısmına uzunca konarak ortasından bir başka ağaç parçası ile tutturulan ve hatıl tabir edilen ara bağlantısı olur ki bu olmasa o kadar yüksek taş duvarı ayakta durdurmak mümkün olmaz. Hayvanların yatacakları ve saman ot yaprak konulacak alt örtü denen evin alt katın yerden yüksekliği 3 metreden aşağı olmaz. Bu kısma mutlaka meşe ağacı atılır. Nedeni ise buraya atılan ağaçların hayvanların rutubetinden çürümesin, havadar olsun diyedir. Bu kısım bitince ağaçlar atılır arasına daha ince pardı denen dallardan döşenir. Onun üzerine yine meşe yapraklı çalılar döşenerek üzerine çamur bastırılır. Buna da makat atma denir. En önemli olanı artık ikinci kat yani hanay kat yapılacaktır. Buranın dizaynı daha zor ve dikkat ister. Bir kere duvar düzgün yapılacak içeriye odalar konacak. Yüklük, avgaslık (2) dolaplık, ekmek ocaklığı, buharlık (buharı) genelde köylüler muharı derler.(3) soba delikleri, raflıklar çok dikkat isterdi. Ustayı en çok yoran işler yukarı hanay olan katın yapımıdır. Taşlardan uzun ve düzgün özel köşe çıkaracak ustalara ihtiyaç vardır. Dış duvarda daha ehil usta olması lazım. İçerinin ayıbı kapanır sıva ile ama bizim taş yapısı köy evlerimizde dış sıva yoktur. Alt örtü bittikten sonra o mahir eller tarafından düzenlenen hatıl yine duvar başına atılır. Duvar bir nevi garantiye alınır ikinci kat başlar. Bu katta dağ köylerinin çardak diye tabir ettikleri, aslında salon olan büyük bir mekan yapılır. Çardak denen geniş salonun güneş gören tarafına bir çıkartma yapılır ki buna camekan veya tahtta boş denir ki esas adı çelen’dir. Buraya icabında sırtı yüklü hayvan bile girmelidir. Yazın kalkan onca hasadın ve unun bostanın eve çabuk taşınması zararlardan hıfs olması için. Sonra bu çardak tabir edilen yerden bölmeler başlar. Oda (misafir ağırlanacak yer) büyük ev (çok misafir gelince oturulacak yer) küçük ev, yatak odası, karanlık ev, kışlık, (turşu pekmez peynir tereyağı ve benzeri erzakların konduğu yer) ekmek evi (annelerimizin hamur yoğurup ekmek yaptığı turfan yayıp yağ çıkardığı mutfak kısmı) gibi bölmeler yapılır. Misafir odasına yatacak odaya mutlaka birer işlemeli yüklük dolap yapılır. Odanın içersinde yerden 2 metre kadar yüksekte işlemeli raflar olur. Buralar güzel sahanlar tencereler ailenin ekonomik durumunu yansıtan malzemeler dizilerek bir nevi süs ve güzellik yansıtılır. Kitapların konması için büyükçe duvara gömülmüş bir dolap olur. Bu katında yapımı bittimi artık makat atarak üst damı örtmeye gelir iş. Bizim köylerde o yıllarda dam çatısı yoktu. Onun için yine ağaçlar düzenlice döşendikten sonra ince ağaç dallarından pardı yaprak ve çamur basılarak evin üzeri sağlamlaştırılır. Sonra dış duvarları korumak için çelen taşları ile dört tarafı çevrilir ve duvar başları yağmurdan kardan zarar görmesin diye korunmaya alınır. Evler sonra üzerine çıkarılan bir dam yuvağı ile sıkıştırılıp damın akması önlenir. Odaların ve çardağın tabanında özel topraktan çamur yapılarak tabana serilir ve günlerce kuruduktan sonra döşenip oturulur. Yani altımız üstümüz toprak kenarlarımız taş olan sıhhatli bir eve kavuşmuş olurduk. Evin bitim noktasına doğru iyi görünen bir yerine bükçe bir taşın üzerine kazınmış olan yapılış tarihi taşın hafif oyulan bir yerine yeni bir çinko parlayan tabak ve Türkçe ve Arapça maşallah lafzı mutlaka yazılır.
Evi yaptık içersine oturduk ama.
Haktan dilenen dilek
Yuvaya iyiler gerek
Oğlan yiğit gelin köçek
Tadına doyulmaz yuvamız diye bağlarken 1955 yıllarında sanırım köyümüzde yapılan bir inşaattan aktarılacak önemli bir hatırayı siz okurlarıma aktarmak isterim.
İnşaat başlayalı 2 ay kadar olmuştu oysa patlatılan kaya inşaatın dibinde taşlarda tabiki yakındı. Ancak fitil ateşlenip te kaya patlayacağı zaman bir kaç dakika kaçışma olur sonra iş tıkırında devam ederdi. İnşaat sahibi merhum köyümüzde cennetlerin Ramazan adıyla maruf Ramazan Öztürk, ustalar iki çift, amele dersen bol. Bu işlerde ağa, eli çabuk hamarat ustayı sever. Amele ise daha ağırcanlı miskin ustayı sever. Derken işler uzadı köy halkının diline düştü. “Bu kadar iş uzar mı canım. Bunlarda işin cılkını çıkardılar. Ben olsan bu ustaları bir gün durdurmam atarım” filan gibi bu sözleri tabi sağdan soldan işiten ustalar işi çabuklaştırmak için bir gün ameleleri sıkıştırmaya başladılar. Bizlerde çocuğuz. İnşaatın yanında olanları seyrediyoruz. Usta merhum amele Tat Ali diye bilinen Ali emmiye ve yanındaki Durmuş Ali’ye yüksek sesle sesleniyor. “Ha Ali ağam ha durmuş Alim işi çok uzattık ağaya ayıp oldu. Bugün bari bitirelim şu inşaatı. Ha bireh ana ver kuzu ver. Ana büyük taşlar kuzu felik den, ufak taşlar ana ver kuzu ver çamur ver. Çabuk ulen maaş lamdık amel suratlı gidi” filan diye espri yapıyordu. İyice yorulup daralan merhum tat Ali emmi o peltek diliyle yanındaki amele arkadaşı durmuş Ali’ye şöyle seslendi.
“Len turmuş Ali pen pu kidinin inşaatinini kapalamı aldım anasında kuzusunun da afratını satarım. Al çaketini beni takip et işi pırakıyorum ben” dedi ve ustaların ve ağanın onca yalvarmasına rağmen işi bırakıp gitti. İnat adamdı zaten başka işte bilmezdi. Ya amele olacak ya da çobanlık yapacaktı. İnatçı Ali emmi 30 gün çalışıp hak ettiği 120 lira ücreti de almaya gelmemiş, ev yaptıran ağa gidip zorla vermiş parasını derlerdi. İşte Ali emminin yaptığı bu ustaya isyan ediş halen köyümüzde espri olarak söylenir. Len turmuşali çaketi al beni takip et diye. Bu hatırayı da sizinle paylaşalım dedik altına da eskiden yazdığım köy şiirimi ekledik hadi okuyun. Sağlıcakla kalın
(1) kuru veya kör avgın evin çevresinde temel dışına kazılıp üzeri kapak taşları ile kapatılmış bir kuru ark denebilir
(2) avgaslık. Evin gerisindeki banyo yapılan kısım
(3)buharı. Soba ve ocak bacası
KÖYDE BİR AKŞAM VE GECENİN SABAHI
Yolum düştü doğduğum köyüme
Serin serin esen yaz akşamında
Yorgun tarladan dönen insanları gördüm
Yük taşınan hayvanları var yanında
Selam verdim dostlarıma
Köyümün üslubunda
Benim için toplandılar akşam
Hepside köyün misafir odasında
Eee laf lafı açtı konuştuk
Hatıraları andık eskilerde buluştuk
Derken ooooo farkına bile varamamışız
Gecenin yarısı olmuş
Hemen kalktık apar topar
Köy yeri burası herkesin sabah erken işi var
Yatacaklar uykuya.
Eşimde vardı yanımda
Bizi de misafir ettiler bir komşuya
Karanlıkta debeleyerek gittik o komşunun
İki katlı hanay ına (evine)
Eşimi de getirdiler tabi hemen yanıma
Uzandık şöyle o güzelim misafir perver
Komşunun yün yatağına
Ama ne mümkün uyku girmez gözüme
Eskileri düşünürüm
Eee çoktandır görmezdim bu köylülerimi
Belki de bir daha zor görürüm
Sabah yakındı herhalde
Dalmışım derin bir uykuya
Cismim baba ocağında
Gönlüm köyün yaylasında?.
Bir düş e hazırlanırken ruhum,
Bir horoz sesi çınladı
Tam kulağımın ucunda
Uykulu sağa sola döndüm olmuyordu.
Yorganın içine kafamı gömdüm
Olmuyordu.
Düş mü gerçek mi nedir
Bir köpek havlıyordu koyun ağılının damında
Uykum tam kaçmıştı ki
Birinek böğürmesi var.
Fırladım kalktım
Başım sokak penceresinin camında
Dışarıyı seyrederken gözler mahmurlaşıyordu.
Bir kadın gördüm
Belli ki ineğin sütünü geç sağmış
Küçük çocuğu da var kucağında.
İneklerini çobanın sürüsüne yetiştirmeye çalışıyordu
Ünledi sığır çobanına öyyyle
Çoban biraz yavaş koşsana
Şu benim sığırları da o sürünün içersine alsana
Çobanın sesi gürledi
Bırak sığırlar kendisi gelir
Sen tembel uykucu kadın
Sabah biraz erken kalksana
Çoban sığırları aldı sürünün içine
Kadında homurdanarak dönüverdi geriye.
Evine varacak eşini uykudan kaldıracak
Ona da yemek hazırlayacaktı..
Bir avvare kadın gördü
Onunla şöyle iki laflayıvıracaktı
Kadın bu niyetle durdu ama
Yere de bırakmıyor
O çocuğunu tutuyor kucağında
Evine gidecek ti de
Eşini tarlaya hazırlayacak tı
Oysa eşi çokk geç kaldı
Çobanın bağırdığı kadın
Lafa dalınca her şeyi unuttu,
Komşu kadınla uzunnnn bir sohbete daldı
Sohbet uzadıkça uzadı
Artık sığırlar otlamaktan geri dönüyordu
Bizim tembel çenesiz kadın
Hala oracıkta lak lak ediyordu.
Dedikoduyu tamamlayamamıştı
Sığır davar eve dönüyor herifte uyuyordu
Kadın hem gidiyor
Hem de usulca mırıldanıyordu,
Daha konuşacağım vardı ama
Akşam olmuş gıy diyordu
Şair İsmail bile köyü gezdi geldi
Öğle yemeğini yedi
Onlar yine ordaydı ve artıkk
Onlara bakmaktan yoruldu
İşte bir köy yaşamında
Akşamdan sabaha derken
Yine bak akşam oldu
Eeee insanlar değişik olur
Kimisi çok çalışır
Kimileri ise bıkmaz oyundan
Düş müydü gerçek miydi bilemedim
Uyandım bu gaflet uykusundan
Bunları yazdım ne yapayım
Şairim vaz geçemem ki huyumdan
Çünkü İlham doluyordu Gönlüme atalarımın ocağından
28 Haziran 2005 ev İsmail detseli