''Tekin, Erdoğan'ın CHP versiyonu''
Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç, Bloomberg HT'de Gülin Yıldırımkaya'ya konuştu.
Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç, CHP'nin önümüzdeki süreçte Gürsel Tekin'e ihtiyaç duyacağını söyledi. Gürsel Tekin'in İstanbul'da partisine önemli bir katkı yaptığını kaydeden Bulaç, "Gürsel Tekin, Erdoğan’ın CHP versiyonudur" tespitini yaptı. Bulaç'ın İsrail'in son saldırısı hakkında da oldukça çarpıcı değerlendirmeleri var. Hükümetin hatalarını sıralayan Bulaç, çatışmanın aslında İsrail ile Türkiye arasında değil, İsrail ile ABD arasında olduğunu şu sözlerle savundu: "Amerika yeni kabadayının Türkiye olmasını istiyor ve Türkiye üzerinden de İsrail’i frenlemeye, iki devletli bir çözüme doğru razı etmeye zorluyor" İşte Bulaç'ın ses getirecek sözleri:
Sıcak gündeme diğer köşe yazarlarından farklı bir bakış açısı getirdiniz. Bugünkü köşenizde hükümetin de bu noktada bazı yanlışları olduğunu söyleyip bu yanlışları madde madde sıraladınız. İsrail ile yaşanan bu krizde hükümetin nerede hata yaptığını düşünüyorsunuz?
Ben bu gemilerin hükümetin bilgisi ve oluru dışında gittiklerini zannetmiyorum. Hükümetin bu yolculuktan mutlaka haberinin var olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla hükümetin sahip olduğu bilgiler çerçevesinde muhtemel vuku bulacak olaylar konusunda bir değerlendirme yapmış olması gerekir. Burada iki ihtimal var; Birincisi; İsrail bu yardım yolculuğunu görmezlikten gelecek, gemiler uluslar arası suyu kullanıp Gazze’ye varacaklar ve yüklerini boşaltıp geri dönecekler. İkincisi; İsrail bunu hiçbir şekilde kabul etmeyecek ve buna engel olmaya çalışacak. İki şekilde engel olabilir. Bir; İsrail gemileri kendi limanlarına çeker, askeri bir müdahalede bulunmaz, arama yapar, silah gibi yasak maddeler yoksa gemilerin içerisinde geminin içindeki yardım malzemelerine el koyup ya kendisi götürür Gazze’ye ya da kendi nezaretinde Gazzeliler’e teslim ettirilir. Benim kanaatime göre hükümetin yaptığı değerlendirme buydu. Böyle olacak diye düşünüyordu. Fakat bu düşüncenin hatalı olduğunu hepimiz gördük. Ben daha önce İsrail’in müdahale edeceğini açık bir şekilde yazdım. 31 Mayıs sabahı yayınlanan yazımın son cümlesi de ‘umarım İsrail bu çılgınlığı yapmaz’ diye bitiyordu. Tabii biz sezgisel olarak, olayları, medyayı takip ederek bir takım çıkarımlarda bulunan insanlarız. Hükümetin yanılmasında 33 ülkeden insanların, parlementerlerin o gemilerde yer alması rol oynamış olabilir. Fakat burada hükümetin neden böyle davrandığına ilişkin benim kafamın henüz cevabını bulamadığı bir soru var. Yaklaşık onbeş civarında AK Partili de katılacaktı ve son anda bunların katılımı engellendi. Bu boyutlarda olayların vuku bulacağını haber mi aldılar, yoksa politik olarak mı, geminin içine siyaset girmesin gibi mi karar alındı? İsrail Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini şaşırttı ve bence kendinden bekleneni yaptı. Uluslar arası sularda, ellerinde hiçbir silah olmayan insanlara acımasız bir müdahalede bulundu. Bize gelen bilgiler eğer doğru ise dokuz kişi hayatını kaybetti, onlarca yaralı var ve hala şu anda yardım götüren insanlar gözaltında bulunuyorlar. Şu anda bir geri dönüş var ama hepsi geri dönecek mi tam olarak bilemiyoruz. Gözaltında tutulan çok önemli Türk aktivistler var. Özellikle muhafazakâr camianın çok sevdiği, itibar ettiği, referans kabul ettiği isimler bunlar ve bu yolculuğa seve seve çıktılar hatta bana da teklif ettiler, konuşmalarımızda bu yolcuğun çok güvenli bir şekilde geçeceğine inandıklarını söylüyorlardı. Bence hükümetin birinci hatası değerlendirme hatasıdır. İkincisi eğer İsrail’in şu veya bu biçimde müdahale edeceğini hesap ettiyse bir takım caydırıcı unsurları kullanması icap ederdi. Uluslararası sularda hiçbir şekilde İsrail’in bilinen kara sularına girmeden, uzak mesafeden bir iki savaş gemimizin orada dolaşıyor olması gerekirdi. Tabii şu makul gerekçe öne sürülüyor; ‘Türkiye böyle bir şey yapsaydı, Amerika ve İsrail Akdeniz’de açık bir savaşa girebilirlerdi.’ Bu doğrudur fakat ortaya çıkan sonuç daha kötü oldu. İsrail’in gemilere yaptığı müdahale belki İsrail’in Türkiye’ye savaş ilanı değildir ama bir savaş sebebidir. Çünkü Türk bayrağının çekili olduğu bir gemiye saldırı yapıyor, TC vatandaşlarını öldürüyor, Türk toplumuna ölü ve yaralılar hakkında direk ve detaylı bilgi vermiyor. Hükümetin üçüncü büyük hatası ise; hemen ilk gün Sayın Dışişleri Bakanı Newyork’ta bir konuşma yaptı. Çok önemli bir konuşmaydı o dünya kamuoyu ve Birleşmiş Miletler üzerinden İsrail’e mesaj verdi. Diplomatik bir zekâ ile biz o konuşmayı okuduğumuz zaman satır ararında bakanımızın şu şartları öne sürdüğünü görüyoruz: Özür dileyin, soruşturma açın ve tazminat ödeyin. Bu çok hatalı bir şey, o aşamada, o saatlerde yapılması gereken şey İsrail’e bir süre tanıyıp o süre zarfında yaralılarımızın, ölülerimizin ve gözaltında olan vatandaşlarımızın geri gönderilmesi olmalıydı. Ondan sonra uluslar arası kurumlar ve kuruluşlar devreye sokularak İsrail ile muhatap olunurdu. Doğrudan İsrail ile muhatap olmakta diplomatik açıdan yanlıştır. Fakat öte yandan Dışişleri Başkanı’nın Amerika’da olması, Başbakan’ın Latin Amerika’da olması, Genelkurmay Başkanı’nın Mısır’da olması muhtemelen bir iletişim bozukluğuna sebep oldu ve böyle hatalar yapıldı.
İSRAİL’İN İSKENDERUN’LA İLİŞKİSİNİ DÜŞÜNMEK İSTEMİYORUM
İsrail’in tavrını bir savaş sebebi olarak gördüğünüzü söylediniz. Bu olay aynı zamanda İskenderun’daki saldırıyla da ilişkilendiriliyor siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu iki olayın birbiri ile ilişkisi olabilir mi?
Ben iki olayın ilişkili olduğunu düşünmek istemiyorum. Eğer İskenderun’da altı askerimizin şehit düşmesine sebep olan olayın arkasında uzaktan ya da yakından İsrail’in bir ilgisinin olduğunu düşünmek vahim sonuçları düşünmekle eştir. Çünkü bu demektir ki; İsrail Türkiye topraklarına gelmiş, askeri birliğimize saldırıda bulunmuş ve askerlerimizi şehit etmiştir. Bu yalayıp yutabileceğimiz, geçiştirebileceğimiz bir olay olmaz daha büyük bir savaş nedeni olur. Dolayısı ile ben İsrail’in bu olayın arkasından çıkmamasını temenni ediyorum. Bunu istemememin sebebi; Abdullah Öcalan haftalardır bu yönde mesajlar veriyor. Bundan yirmi gün önce avukatları benimle de görüştü. Abdullah Öcalan’ın 31 Mayıs tarihi itibari ile eğer somut adım atılmayacak olursa olaylara müdahale etmeyeceğini söylediğini belirtiyorlar. Bu söylemden ne anlamamız gerekir diye sorduğumda kırlarda ve şehirlerde, sanayi bölgelerinde, büyük alışveriş merkezlerinde çeşitli saldırıların yapılabilineceğini ve buna Abdullah Öcalan’ın müdahale etmeyeceğini söylediler. Bu zaten bilinen bir şeydi onlarca aydınla, yazarla görüşüldü, avukatlar bunu medya üzerinden ve kendi haber sitelerinde bunu söylediler. Son bir ayda teröristlere kırk şehit verdik. Bu yüzden iki olay tesadüfîde meydana gelmiş olabilir. Türkiye çok sıcak bir döneme giriyor hem siyasi hem de askeri olarak.
ÇATIŞMA TÜRKİYE-İSRAİL ARASINDA DEĞİL, İSRAİL İLE ABD ARASINDA
Siz hükümet öncelikle gemideki vatandaşlarımızın yurda getirilmesini sağlayıp daha sonra İsrail ile ilgili kamuoyunda çalışmalar yapılmalıydı dediniz. Fakat öte yandan İsrail bugün itibari ile vatandaşlarımı Türkiye’ye gönderiyor. İsrail’in tarihinde ilk kez bu kadar erken bir uyarıya uyduğu bunun sebebinin de doğru diplomatik tavır olduğu söyleniyor. Bu noktada ne düşünüyorsunuz?
Bu çok doğru bir soru zaten bence bu sorunun üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Bu sorununda doğru cevabını bulabilmemiz için büyük resme bakmamız gerekiyor. Ben son altı yedi senedir Türkiye’nin Orta Doğu’ya büyük sistemin izni ve desteği değil ama bilgisi ve oluru dâhilinde girdiğini ve yeni dış politikasını belirlediğini düşünüyorum. ABD’nin, İngiltere’nin ve AB’nin oluru dışında, iradesi dışında bir politika değil. Parametrelerimiz çok net açık bir kere Türkiye NATO müttefiki olan bir ülke üyeliği devam ediyor, AB üyelik süreci devam ediyor. Dışişleri Bakanımız her önemli aşamada, biz Batı eksenli çok boyutlu bir politika takip ediyoruz diyor ve diyor ki hiç olmadığı kadar Türkiye’nin dış politika görüşü ile ABD’nin dış politika görüşü örtüşmüş durumdadır. Ayrıca Obama’nın Türkiye’deki konuşmasında ortaya attığı yepyeni bir kavram vardı. Stratejik müttefik olmaktan çıkıp model ortaklık durumuna geçtik. Demek ki Türkiye aslında ABD ile beraber ve onun oluru ile bölgede hareket ediyor. Fakat bu politikadan İsrail rahatsız, İsrail’in hepsi değil kuşkusuz, özelikle bugünkü yöneticiler çünkü çok sağcı, milliyetçi ve Siyonizmin en katı yorumuna dayanarak ayakta duran bir hükümet ve bu hükümet geleneksel politikalarını, tutumunu devam ettirip bölgede varlığını ve planlarını programlarını devam ettirmek istiyor. Bence çatışma her ne kadar Türkiye ve İsrail arasında gözükse de, nihayetinde aslında İsrail’in bugünkü yönetimi ile ABD’nin öngördüğü Ortadoğu muhayyilesi arasındadır.
AMERİKA YENİ KABADAYININ TÜRKİYE OLMASINI İSTİYOR
Siz bugünkü yazınızda “İsrail Ortadoğu’nun kabadayısı benim mesajını verdi” diyorsunuz. Az önce söylediklerinizden yola çıkarsak ABD yeni kabadayının Türkiye olmasını mı istiyor?
Evet, Amerika yeni kabadayının Türkiye olmasını istiyor ve Türkiye üzerinden de İsrail’i frenlemeye, iki devletli bir çözüme doğru razı etmeye zorluyor. Tabii ki bu olay ABD açısından da çok önemli bir olaydır. Nitekim ABD’den gelen ilk tepkilerde bu yönde ve muhtemelen bu tepkileri iyi hesap eden İsrail yönetimi geleneksel tutumunda bir değişiklik yaptı. Bu İsrail’in geleneksel tutumu değil. İsrail hak hukuk tanımaz, kurallara riayet etmez sonuna kadar direnir fakat Amerika’dan gelen ve Türkiye’nin de tabii kararlı tutumu, uluslar arası kuruluşları harekete geçirmesi etkili oldu. Mesela Türkiye NATO’yu harekete geçirdi. AB’ye iyi kötü bir demeç verdirdi. Bu İsrail’in Türkleri serbest bırakmasındaki en önemli etkendir. Bence bundan sonra ABD ve İngiltere ile İsrail karşı karşıya gelecek. Bu operasyonun öncülüğünü aslında İngiltere yapıyor. İsrail’i iki devletli bir çözüme zorluyor. Toprakların 5/4’ü İsrail’de kalacak, 5/1’i Filistinlilere kalacak Bölünmüş Filistin bir şekilde bir statü kazanmış olacak ve bir Filistin devleti kurulacak. Bugünkü İsrail yönetimi böyle bir çözüme de razı değil, İsrail’i buna zorlayacaklar ve bundan sonra Türkiye ve İsrail daha çok karşı karşıya gelecek. Burada bizim sürekli olarak dikkat etmemiz gereken şu; ABD’nin ve Batı’nın tutumunda nasıl değişiklikler oluyor, Türkiye lehine mi yoksa geleneksel İsrail lehine mi tavır alıyorlar?
ABD’nin Türkiye’nin Ortadoğu’da yeni güç olmasını istemesi Avrupa’da nasıl karşılanır, desteklenir mi?
Avrupa dediğimiz zaman, bir kıta Avrupa’sı var İngiltere’yi ayrı düşünmek gerekir. Avrupa dediğimiz zaman kastedilen Batı Avrupa’dır esasen Batı Avrupada’da iki belirleyici ülke var Almanya ve Fransa ve bir de AB ülkeleri var. AB ülkelerinin iki zaafı vardır. Bir; silahlı güçleri yoktur ABD’nin himayesi ve desteği altında varlıklarını devam ettiriyorlar ve NATO onları koruyor. NATO’nun en etkili gücü Türkiye’dir. Avrupa dış politikasını ABD’ye göre belirlemeye çalışıyor. Dolayısıyla Avrupa Türkiye’nin Ortadoğu’da böyle bir rol oynamasından rahatsız olsa bile ABD’nin çizdiği ana çerçevenin dışına çıkacağını zannetmiyorum. Bundan sonra Türkiye Ortadoğu’da daha etkin olacak İsrail’le daha çok çatışacak. Burada Arap kamuoyu ile Mısır’ın tavrı ile İran’ın alacağı tavır çok belirleyici olacaktır. Ben iki gündür Arap medyasını takip ettiğim kadarıyla gözlerini üç yere diktiklerini gözlemliyorum, Türkiye’ye, nasıl bir tutum belirleneceğine bakıyorlar. Araplar Türkiye’nin arkasından gitmek istiyor. 2000’li yıllara kadar Türkiye geri planda durmayı tercih ediyordu şimdi ise Araplar geri planda durmayı tercih ediyor. İkinci olarak Mısır’ın nasıl bir tavır takınacağına bakıyorlar ve son olarak kamuoyuna, sokağa bakıyorlar, sokakta inanılmaz bir tepki var, öfke var. Sadece Arap dünyasında değil bütün Müslüman ülkelerde Türk bayrakları ile sokakta gösteri yapıyorlar. Bu Türkiye’nin arkasında muazzam bir kamuoyu desteğinin olduğunu gösteriyor. Bu hayırlı bir şey, şu açıdan hayırlı bir şey ABD’nin ve Batı’nın İsrail’e desteği hakkaniyete dayanmıyor, kayıtsız şartsız bir destek. Bunun sonucunda da İsrail şımarıyor ve hak hukuk tanımıyor. Aslında bu şımarıklık kendi aleyhine işliyor. İsrail’i bu tavrından sadece ABD vazgeçirebilir. Eğer Türkiye ABD’yi ikna edebilir bu gerçekliği ABD’ye fark ettirebilirse İsrail’in Ortadoğu’daki bu haksız tavrı sona erer.
YAVUZ SEMERCİ’NİN TESPİTİNE KATILIYORUM
Yavuz Semerci ‘eğer tüm bu süreçten İsrail geri adım atarak çıkılırsa Tayip Erdoğan’ın tarihe İsrail’i dize getiren lider olarak ve bu AK Parti’yi üçüncü kez hükümete taşır’ dedi. Siz bu sürecin iç politikayı bu boyutta etkileyeceğini düşünüyor musunuz?
Yavuz Semerci’nin tespitine katılıyorum. Bir defa 2002 seçimlerine bakacak olursak. 2002 seçimlerinden önce ANASOL hükümeti vardı. İçinden henüz daha çıkamadığımız çökmüş bir ekonomi söz konusuydu. Merkez sağ ve merkez sol hiçbir ümit vaat etmiyordu. AK Parti başta ekonomi olmak üzere Türkiye’nin bölgedeki itibarını düzeltecek, yeni bir toplumsal coşku, heyecan yaratacak, çevrede birikmiş enerjiyi merkeze taşıyacak aktör olarak ortaya çıktı. Yani çok sahici hem toplumsal, hem siyasal dinamikler vardı. 2007 seçimlerinde ise siyasi faktörler rol oynadı Ak Parti’nin seçimi kazanmasında, o da neydi; Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı seçiminde mağdur olması ve 27 Nisan muhtırasıydı. Burada da öyle bir olay var. Aslında bu yardım gemisine yapılan saldırıdan önce herkesin ağırlıklı olarak üzerinde düşündüğündü CHP-MHP koalisyonu ihtimali ne kadar kuvvetli, önümüzdeki seçimde olur mu, olmaz mı? Fakat yardım gemisine yapılan saldırı yeni bir soru çıkardı acaba tekrar AK Parti böyle bir patlama yapabilir mi? AK Parti aslında bıçak sırtı bir durumda bulunuyor şu anda süreç kötü işlerse iç politikada da AK Parti aleyhine bir durum oluşabilir. Çünkü bu yardım kampanyasına katılanların içinde Avrupalı parlamenterler var, aktivistler var ama Türkiye’den büyük bir katılım var ve en büyük mağduriyeti de TC vatandaşları yaşadı. Gemide, AK Parti’yi destekleyen kuruluşların çok önemli, sembol isimler vardı.İHH’nın başkanı Bülent Yıldırım, MAZLUMDER’in başkanı Ahmet Faruk Ünsar,ÖZGÜRDER’den çok sembol bir isim Rıdvan Kaya var. Çok geniş bir Malatya cemaatinin hocası Ramazan Kayan var, Hakan Albayrak var bütün bu camianın çok sevdiği pür,saf,temiz bir çocuk hem yazar hem aktivist, bütün hayatını Filistin davasına adamış Ahmet Varol var. Bütün bunlar ne diyecekler, eğer bile bile ateşin içine atıldılarsa, eğer bir karambole geldilerse döndüklerinde bunu sorgulayacaklardır. Hükümetin sadece Türkiye İsrail arasındaki değil, AK Parti ve seçmeni arasındaki krizi de iyi yönetebilirse bu durumu lehine çevirebilir.
Tüm bu olaylar karşısında muhalefetin tutumunu nasıl buldunuz?
Özelikle CHP ve MHP’nin verdikleri demeçler, yaptıkları açıklamalar itibari ile AK Parti hükümetini destekliyorlar. Fakat bu açıklamalar yapılırken biraz üslup ve dilde aşırıya gidilmiş olabilir fakat onu da tol ere etmek gerekir. Bu da çok normaldir. Ana muhalefet partileri mutlaka eleştirecek bir şey bulurlar. Fakat Kılıçdaroğlu bence yine teknik bir hata yaptı. İsrail’in orantısız güç kullandığını söylüyor, hâlbuki burada güç kullanan taraflar yok, güç kullanan bir tek taraf var.
Saf ve temiz bir imajı var Kılıçdaroğlu’nun, siz de böyle mi görüyorsunuz?
Kısa ve orta vadede kısa dediğimiz 2011 seçimlerine orta dediğimizde 2015 seçimlerine kadar Kılıçdaroğlu CHP için iyi bir tercihtir.
GÜRSEL TEKİN, TAYYİP ERDOĞAN’IN CHP VERSİYONU
Gürsel Tekin’in liste dışında kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP içinde bir parçalanma bir bölünme doğurabileceğini düşünüyor musunuz?
Ben CHP’yi çok yakından takip ediyorum. CHP çok önemli bir parti eğer CHP demokratikleşirse Türkiye’de demokratlaşacak ‘Halka açılmak’ fikri aslında Gürsel Tekin’e aitti. Ben Gürsel Tekin’e baktığımda 90–94 yıllarındaki Tayip Erdoğan’ı hatırlıyorum. Gürsel Tekin, Erdoğan’ın CHP versiyonudur. Partiyi çarşaflı insanlara açan, partide her gelene kucak açılmasını sağlayan Gürsel Tekin’dir. Bu politikayı uygulamaya başladıktan iki ay sonrada İstanbul’da büyük bir patlama başarıldı. Partinin demokratlaşması konusunda adım atabilecek önemli isimlerdendir. Geniş kitlelere daha çok ulaşabilir genç olması da büyük bir avantajdır. CHP’nin önünde iki sembol isim var engel olarak duran biri Tayyip Erdoğan’dır, diğeri Mustafa Sarıgül’dür. Bu iki faktörü nötralize edebilecek ancak Gürsel Tekin’dir. Dolayısı ile ben Kılıçdaroğlu’nu bir ara dönemin lideri olarak görüyorum. CHP’nin seçmen tabanı gelecekte Gürsel Tekin’e ya da o profilde bir siyasetçiye yönelecek ancak öyle biri ile CHP iktidar yürüyüşünü yapabilir.
GÜRSEL TEKİN, ÖNDER SAV’I DEVRE DIŞI BIRAKACAK
Kılıçdaroğlu Gürsel Tekin’i bir tehlike olarak görüp mü listeye almadı?
Bence Gürsel Tekin’i partideki olması gereken yerden bu yere iten Kemal Kılıçdaroğlu değil, Önder Sav’dır. CHP’nin yapısı diğer partilerin yapısından farklıdır. Bu bağlamda dönüşümlü bir rotasyon usulüde yapabilirlerdi ve bu CHP’de muazzam bir patlamaya sebep olurdu. Süheyl Batum gibi çok iddialı bir isimde CHP’ye girdi. O sıradan bir partili olarak durmayacaktır, liderlik ruhu ve iddiası taşımaktadır. Gelecekte Süheyl Batum’la Gürsel Tekin arasında bir yarış bir rekabet baş gösterecek. Ben gelecekte Gürsel Tekin çizgisinin Önder Sav çizgisini devre dışı bırakacağını düşünüyorum. Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP ara dönem çözümüdür. Eğer Kılıçdaroğlu CHP’yi iktidara taşırsa Kılıçdaroğlu ile devam edilir, iktidara taşıyamazsa Gürsel Tekin’e yönelinebilinir. Türkiye’nin ciddi olarak muhalefet yapan bir sosyal demokrat partiye ihtiyacı var. Ayrıca CHP tabanı artık iktidar olmak istiyor.