Zeki Oğuz
Toroslarda çiğdem ve navruz zamanı
Toroslarda çiğdem ve navruz zamanı
Şimdi toroslarda çiğdem ve navruz zamanı. Belki geçti geçecek bu güzelliklerin zamanı ama çiğdem ve navruz, yaban laleleri, nergis ve sümbüller hala saltanatlarını sürdürüyorlar zirvelerde.
Sizi bilmiyorum ama benim yüreğimi daraltıyor şehir. Beton bloklar üzerime üzerime geliyorlar. Pis havayı soluyoruz. Siyaset ortamı şehrin pis havasını aratmıyor. Mikrofonu kapan “şerefsiz” diye başlıyor rakibine. Bunlar bizi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar. Bunların hiçbirinin kaliteleri, birikimleri, kalibreleri bu ülke insanlarını yönetmeye yetmiyor maalesef.
Olmaz olsunlar.
En iyisi, Ahmet Arif’in dizelerini dile dolayıp zirvelere doğru yürümek.
«Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin»
Kimi zaman plansız, proğramsız düşeriz yollara fotoğrafçı arkadaşlarla. Biliriz ki varacağımız duraklarda güzellikler bizi bekliyor olur. Geçtiğimiz cuma öyle oldu. Aniden karar verdik ve düştük Çumra yoluna. Küçükköy yakınlarında lale bahçeleri vardı geçtiğimiz yıllar. Yine vardır, diyorduk meğer yokmuş. İsmil tarafındaymış lale bahçeleri. Kestirme yollardan oralara gidip lale bahçelerini bulduk, bol fotoğrafla döndük geriye.
Cumartesi günü de arkadaşım, fotoğraf sanatçısı Atila Altay aradı. Haydi gidiyoruz, diye. Nereye, diye sormadım bile. Atila, eşi Dr. Emine hanım ile birlikte düştük yollara.
İlk durağımız Dedemli-Yalınçevre yol ayrımındaki balıkçı lokantasıydı. Balıkçı demişken, ağız tadıyla balık yemek isterseniz,Göksu ırmağının doğduğu bu yerlerde yemelisiniz, tadına doyamazsınız. Dağda yiyeceğimiz balıkları hazırlatıp Dedemli’ye geçtik. Orada Dedemköylü fotoğraf sanatçısı Ramazan Bilgili de katıldı aramıza. Kısa bir duraklamadan sonra yeniden düştük yollara. Kış uykusundan çoktan uyanmıştı doğa. Dağlar ak giysilerini soyunup yeşil giysilerini giyinmişti. Derelerde akan suyun sesini dinleyerek yükseliyorduk yaylalara doğru. Dere kenarlarındaki bahçelerde çalışanlar vardı. Avar ekecekleri yerleri hazırlıyorlar besbelli.
Yukardaki alabalık tesislerine varmadan tahta bir köprünün yanında durduk.
Burdan biraz yürüyeceğiz, dedi Ramazan. Çayı geçip yamaçtan yanpeşi yürümeye başladık. Kısa bir yürüyüşten sonra yaban lalelerinin ocağına düştük. Kırmızının en güzel tonlarıyla bizi selamlıyorlardı. Birkaç adım ötemizde kadınlar avar yeri hazırlıyorlardı. Küçük Emine eline bir tutam lale toplamış bize doğru geldi. Hep gülüyordu yüzü. Sormadan edemedim, cadım söyle bakayım sen mi güzelsin, elindeki bu laler mi, diye. Onun fotoğraflarını da çektim lalelerle birlikte. Biz uğraşırken kadınlar işlerini bitirmiş, çapalarını omuzlarına atmış Dedemköye dönüyorlardı.
Çekimleri bitirip Yağlıpınar yaylasına doğru yola düştük. Nice anılarım vardı bu yollarda, bu yaylalarda, onları yeniden yaşıyordum sanki. Yıllar öncesinin soluk kareleri geliyordu gözlerimin önüne. Yaşlı kadınlar, yufka açan kızlar.
Acıkmıştık iyice. Yaylaya varmadan yolun kıyısında bir çeşme başına oturup revalemizi açtık. Çeşmenin altında aşağıdan yukarı doğru uzanan yemyeşil bir koyak vardı. Yemekten sonra, şu koyağa bi inelim, dedi Ramazan. İndik ki yemyeşil çayırların arasında bir navruz tarlası çıkıverdi karşımıza. Navruzun böyle bir düzlükte bittiğini ilk defa görüyordum. Koyağın çevresinde yükselen kayalıkların eteği sarı çiğdemlerle bezenmişti. Hepsi birbirinden güzeldi, insan şaşırıyordu hangisini çekeceğini. Hem çekiyor hem büyük ozanımız Veyselin dizelerini mırıldanıyordum.
«Çiğdem der ki ben elayım
Yiğit başına belayım
Hepisinden ben alayım
Benden ala çiçek var mı?
Nevruz der ki ben nazlıyım
Sarp kayalarda gizliyim
Mavi donlu gökgözlüyüm
Benden ala çiçek var mı?
Fotoğraf çeke çeke Yağlıpınar yaylasına ulaştık. Dedemköylü bir aile yayla evinin önündeki küçük bir bahçeyi avar ekmek için hazırlıyorlardı.Çay hazırlamışlardı. Yayla evinin duvarına sırtımızı verip tavşan kanı çaylarımızı yudumladık, sohbet ederek.
Gün devriliyordu dağlara doğru, artık dönüş zamanıydı. Yaz aylarında buluşmak dileğiyle ayrıldık yayladan.