Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Bali: (2)

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Bali: (2)

"Son dönemde kamu otoritelerince tüketim ve yatırım harcamalarını desteklemek adına alınan tedbirlerin katkısıyla 2017'de ekonomik büyümenin bir miktar hızlanabileceğini ancak potansiyelinin altında kalmaya devam edeceğini tahmin ediyoruz"- "Orta vadeli b

İSTANBUL (AA) - MURAT BİRİNCİ - Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, son dönemde kamu otoritelerince tüketim ve yatırım harcamalarını desteklemek adına alınan tedbirlerin katkısıyla gelecek yıl ekonomik büyümenin bir miktar hızlanabileceğini ancak potansiyelinin altında kalmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini bildirdi.

Adnan Bali, İş Bankası'nın 2016 gerçekleşmeleri ve gelecek yıla ilişkin beklentilerini AA muhabirine değerlendirirken, yılın son çeyreğinde, iktisadi faaliyetin, makroihtiyati tedbirlerin gevşetilmesi yönünde alınan kararlar ve kamu harcamalarının desteğiyle bir miktar hareketlendiğini ancak iç ve dış kaynaklı süregelen belirsizliklerin yarattığı dalgalanmaların ekonomik aktiviteyi baskı altında tutmaya devam ettiğinin gözlendiğini ifade etti.

Gelecek yıl ekonomik büyümenin bir miktar hızlanabileceğini ancak potansiyelinin altında kalmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini belirten Bali, "Mevcut riskler dikkate alındığında mali disiplinden taviz verilmemesiyle kamu maliyesi tarafında uzun bir zamandır sergilenen olumlu performansın önümüzdeki dönemde kamu harcamalarının artırılması suretiyle ekonomik aktivitenin desteklenmesi açısından yeterli hareket alanı sağlayacağını öngörüyoruz." dedi.

Bankacılığın stratejik bir sektör olduğunu vurgulayan Bali, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Savunma kadar, haberleşme kadar, enerji kadar stratejiktir. O yönüyle de bankacılığın kendi fonksiyonunu sağlıklı bir şekilde görmeye devam etmesi için tedbirler almalıyız. Bu, bankacılığın karlılığının artırılmasından geçer, azaltılmasından değil. Sermaye yeterlilik rasyolarını olumsuz etkileyen bize özgü farkların giderilmesi anlamındaki çalışmaların kritik olduğunu, aracılık maliyetleri anlamında bizim üzerimizdeki birçok yükün yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, kriz şartlarında, o günün koşullarında, bir anlamda kamu bütçesine gelir yaratabilmek için bankaların da çok gelir elde ettiği düşüncesinden hareketle şube harçları konuldu. Bu, o günün konjonktürel bir tedbiriydi fakat sonra kalıcı hale geldi. Daha da önemlisi, teşvikli bölgeler var, teşvikli bölgelerde dahi hala harç ödemeye devam ediyorsunuz. Bu istihdamla da çelişiyor, iş yaratma kapasitesiyle de çelişiyor. Onun için buralarda çok rafine bir çalışma gerekiyor. Bir anonim şirketin kar edip etmemesi olgusunu konuşmuyoruz, bankacılık gibi stratejik bir sektörün sağlığının ülkenin büyümesi, hedeflerine erişmesi, hanehalkının finansmanından firmalara, ihracata, ithalata kadar son derece önemli yansımaları var."


- "Bankacılık sisteminin faizlerinden şikayet ederken, diğer taraftan fahiş vade farkları uygulamamalısınız"


Adnan Bali, "Kredi faiz oranlarının düşürülmesi ve bankaların fon maliyetlerinin azaltılması için ekonomi yönetiminden beklentileriniz nedir?" sorusu üzerine, hep beraber, aynı yönde aynı hedefe odaklanmış olarak ve koordineli hareket etmek durumunda olmaları gerektiğini söyledi.

Bali, şunları kaydetti:

"Kamu yalnız kalmamalı, reel sektör yalnız kalmamalı. Herkes yettiğince, yapabildiğince müşteri ilişkileri, ödemeler, vadeler bunların hepsini iyi yönetmeli. Mesela aracılık maliyetlerinin düşürülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bugün bankacılık sektöründe en basit hesaplarla 4-5 puandan 7-8 puana kadar çıkabilen bir aracılık maliyetinden bahsediyoruz. Bu başka dönemlerde, başka makroekonomik gereklilikler nedeniyle sürdürülüyor olabilirdi. Ama bunun bugün, bir miktar dönemin hassasiyetlerine göre belli kalemlerde düzeltilmesinde yarar var. Zaten kamu da bu konuda belirli bir olumlu yaklaşımla finans sektörünün fonksiyonlarını daha hissedilir hale getirecek çabalar içerisinde. O zaman bize de bankacılık sektörü olarak şu düşüyor; örneğin aracılık maliyetlerinde önemli daralmalar başladıysa, bunu bankacılık sistemi sadece kendi hanesine yazmamalı. Dönüp müşterilerine, özellikle de bu dönemin kritik geçici problemlerine düşen müşterilerine yansıtabilmeli. Aynı şey reel sektör için de geçerli. Bizim yaptığımız işleri etkileyecek unsurları var reel sektörün... Örneğin belirli bir network içerisinde, bayi ağı, acenta, tedarik zinciri içerisinde çalışan işletmelerimiz, büyük işletmelerimiz zorda olana yardımcı olacak şekilde davranmalı. Bir yandan bankacılık sisteminin faizlerinden şikayet ederken, diğer taraftan fahiş vade farkları uygulamamalısınız. Bu sistemin doğrusu için reel sektör, kamu, finans, büyüklü küçüklü işletmelerimiz hep beraber koordineli çalışmamız gerekiyor."


- "Avrupa ülkelerinde artan politik belirsizlikler ekonomik aktivite üzerinde baskı yaratacak"


İş Bankası Genel Müdürü Bali, ABD Merkez Bankası (Fed) başta olmak üzere, gelişmiş ülke merkez bankaları kararlarının ve bunlara yönelik beklentilerin, küresel piyasaların odağında yer alması ve etkisinin sürdürmesinin beklendiğini, ayrıca, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı almasının (Brexit) ardından Avrupa'da güçlenen birlik karşıtı eğilimler ile Orta Doğu'da artan jeopolitik risklerin de önem taşımaya devam edeceğini söyledi.

Dünya ekonomisi üzerindeki risklerin politika yapıcılar tarafından başarılı bir şekilde yönetilmesinin gelecek dönemde sergilenecek ekonomik performans açısından belirleyici olacağını dile getiren Bali, ana ihraç pazarı konumundaki Avrupa ülkelerinde artan politik belirsizliklerin de bölgede ekonomik aktivite üzerinde baskı yaratarak Türkiye açısından dış talebin yavaşlamasına neden olabileceğini kaydetti.

Avrupa ülkelerini yoğun bir seçim ve referandum takvimi beklediği düşünüldüğünde, tüm bu gelişmelerin bankacılık sektörünün performansı üzerinde de belirleyici rol oynayacağını ifade eden Bali, küresel ekonomiye ilişkin risklerin yanı sıra Türkiye'nin kendine özgü dinamiklerinden kaynaklanan gelişmelerin de 2017 yılında etkili olmaya devam edeceğini vurguladı. Bali, "Artan referandum ihtimalinin ve buna bağlı gelişmelerin gelecek yılın özellikle ilk yarısında finansal piyasalar üzerinde etkili olabileceğini öngörüyoruz." dedi.

Dünya genelinde jeopolitik ve ekonomik risklerin artmasının beklendiği bir ortamda Türkiye’de siyasi istikrarın sürdürülmesinin büyük önem taşıdığını kaydeden Bali, ekonomik ilişkilerinin yoğunluğu dikkate alındığında, AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki siyasi gelişmelerin nasıl bir seyir izleyeceğinin de önemli olacağını vurguladı.


- "Bir an önce yapısal reformlara odaklanılması gerektiği kanaatindeyiz"


Adnan Bali, son dönemde kamu otoritelerince tüketim ve yatırım harcamalarını desteklemek adına alınan tedbirlerin katkısıyla 2017 yılında ekonomik büyümenin bir miktar hızlanabileceğini ancak potansiyelinin altında kalmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini belirterek, şöyle devam etti:

"Bununla birlikte orta vadede daha güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme performansının sağlanabilmesi için bir an önce yapısal reformlara odaklanılması gerektiği kanaatindeyiz. Bu çerçevede orta vadeli büyüme perspektifi açısından yapısal reformlara yurt içi ve yurt dışı kaynaklı jeopolitik, siyasi ve ekonomik gerekçelerle 2017 yılında da odaklanılamaması ihtimali, gelecek yıla ilişkin en önemli risklerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, bugüne kadar sistemik bir risk yaratmasa da özellikle son dönemde TL’deki değer kaybının ivme kazanmasının bazı firmaların mali yapılarında bozulmaya ve geri ödeme güçlüğü çekmelerine neden olabilmesi de 2017 yılına ilişkin öne çıkan riskler arasında yer alıyor. Söz konusu risklerin bankacılık sektörünün aktif kalitesinin korunması açısından da yakından takip edilmesi önem arz ediyor."

Not indirimlerine karşın bankacılık sektörünün kaynak temin etme konusunda herhangi bir sıkıntı yaşamadığını ancak bu durumun kaynak maliyetlerinde bir miktar yükselişe neden olduğunu belirten Bali, "İçinde bulunduğumuz tablo, Türkiye ekonomisinin sağlam bir zemine sahip olduğunu, güçlü bankacılık sektörünün ve kamu bütçesinin ekonomi açısından önemli birer çıpa olduğunu bir kez daha teyit etmiştir." dedi.

Bali, kaybedilen yatırım yapılabilir ülke notunun geri kazanılması için söz konusu alanlardaki kazanımların korunmasının yanında mevcut belirsizliklerin azaltılması ve yapısal reformların yeniden önceliklendirilerek hayata geçirilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı.


- "Ülke olarak karamsarlığa kapılmaya da gerek yok, yol açmaya da gerek yok"


İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, ABD'de Donald Trump'ın başkanlığa seçilmesinin ardından Fed'in izleyeceği para politikasına ilişkin belirsizliklerin arttığını, Avrupa ile Japonya’da ise gevşek para politikalarının kısa vadede sona ermesinin beklenmediğini ifade ederek, Fed'in hamlelerinin öngörülenden daha hızlı olması halinde bu durumun uluslararası finansal piyasalarda oynaklığın artmasına ve özellikle dış finansman ihtiyacı yüksek, gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışına yol açabileceğine dikkati çekti.

Böyle bir ortamda, gelişmekte olan ülke ekonomilerinde büyümenin aşağı yönlü baskı altında kalmasının söz konusu olabileceğine işaret eden Bali, dünya genelinde para politikalarının etkinliğinin ve sınırlarının sorgulandığı bir süreçte kamu harcamalarının artış eğiliminde olacağı yönündeki beklentiler dikkate alındığında, 2017 yılında dünya ekonomisinde kısmi bir toparlanma yaşanmasının muhtemel görüldüğünü ifade etti.

ABD’nin yanı sıra AB’de meydana gelebilecek siyasi gelişmelerin, halihazırda toparlanmamış küresel ticaret hacmini baskılayabilecek ilave risk unsurları olarak karşılarına çıktığını, bu durumun, iş dünyası açısından öngörülebilirliğin ve yatırım iştahının azalmasına neden olduğunu belirten Bali, şunları kaydetti:

"Bununla birlikte Türkiye, hem büyüme açısından göreceli olarak bu ülkelerden çok farklı bir noktada hem de disiplinli mali politikalar sayesinde ekonomiye ivme kazandırabilecek hareket alanına sahip. Avantajlarımızın da farkında olmamız lazım. Ülke olarak bu bakımdan bir karamsarlığa kapılmaya da gerek yok, yol açmaya da gerek yok. Aslında belli başlı ekonomik göstergelerimize bakıldığında olumlu yönde ayrışma imkanımız var iken, maalesef önümüze çıkan öngörülür, öngörülmez badireler nedeniyle bu olumlu yöndeki ayrışmayı yaşayamıyoruz, yaşayamadık. Böyle bir yılda bile Türkiye’nin yüzde 3’e yakın büyüme gerçekleştireceği öngörülüyor. 2005 yılından bu yana bizim büyümemiz 7 milyon kişi ile birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan fazla yeni iş kapasitesi yaratmıştır. Büyümenin iş gücü, iş hacmi ve istihdam yaratacak şekilde oluşması da aslında son dönemlerin kapsayıcı büyüme modelleri açısından da önemli ipuçları veriyor diye düşünüyorum. Mali disiplinden de ödün verilmeksizin gerçekleştirilmiş durumda bunlar...

Bankacılık sistemine baktığınızda sermaye yeterlilik oranlarının yüzde 15-16 gibi seviyelerde olduğunu görüyorsunuz. Sorunlu kredilerde de oran, bankacılık sektörü için yüzde 3’ün biraz üzerinde. En büyük kreditör özel banka olarak bizim bunun da bir puan kadar altında. Özetle, bugün tartışılan, karşı karşıya kaldığımız sorunların yanında avantajlarımızın, farklarımızın da bilincinde olmamız gerekiyor."

(Bitti)


AA

Kaynak:Haber Kaynağı