TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Özilhan:- "Arzu ettiğimiz toplumsal düzen açısından AB ile ilişkilerin özel bir yeri var. Bir süredir çok zayıf seyreden AB-Türkiye ilişkilerinin son günlerde iyice gerilmiş olmasını endişeyle izliyoruz. Bu gerilimde

ANKARA (AA) - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, "Arzu ettiğimiz toplumsal düzen açısından Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin özel bir yeri var. Bir süredir çok zayıf seyreden AB-Türkiye ilişkilerinin son günlerde iyice gerilmiş olmasını endişeyle izliyoruz. Bu gerilimde AB'nin yapıcı olmayan tavrının da payı çok büyük." dedi.

Özilhan, TÜSİAD 2016 yılının ikinci YİK toplantısında yaptığı konuşmada, Başbakan Binali Yıldırım ile yapacakları istişarenin sorunların çözümü noktasında büyük önem taşıdığını vurguladı.

Küresel sistemdeki gelişmelerin çok ciddi bir dönüm noktasında olduğuna işaret eden Özilhan, "Bir tarihi dönem kapanıyor, yeni bir tarihi dönem açılıyor. Bu sürecin ne kadar devam edeceğini ve nasıl sonuçlanacağını söylemek için erken ama eşanlı olarak birçok boyutta meydana gelen değişim hepimizi derinden etkiliyor ve bir süre daha etkilemeye devam edecek." ifadelerini kullandı.

Özilhan, sürece ilişkin iki yorumun bulunduğunu anlatarak, "Bunlardan biri çok kötümser. Kötümserliğin merkezinde küresel ekonomide olan bitenler var. Dünyada büyüme süreci tekliyor. Batıda küreselleşme süreci ile işlerini Uzak Asya ve diğer gelişmekte olan ülkelere kaptırmış olanların hoşnutsuzlukları 2008 krizinden sonra tırmandı." diye konuştu.

Çok sayıda insanın işsiz kalırken trilyonların banka kurtarmaya ayrılmasının mevcut sisteme ve siyasetçilere güvensizlik yarattığını kaydeden Özilhan, "İngiltere referandumu, ABD seçimleri popülizmde muazzam bir yükseliş olduğunu ortaya çıkardı." dedi.

Özilhan, küresel krizin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçmesine rağmen büyümenin bir türlü canlandırılamadığını vurgulayarak, bunun akıllara "Büyük Buhran" ile başlayıp 2. Dünya Savaşı'nı getirdiğini söyledi.

ABD'nin korumacılık önlemlerine başvurması halinde bunun kısa sürede diğer ülkelere yayılacağını da kaydeden Özilhan, "Ülkeler arası ilişkilerde ekonomik ve ticari önceliklerin yerini güç mücadeleleri alır. Düşük yoğunluktaki çatışmalar yerini şiddetli çatışmalara bırakır. Demokrasiden uzaklaşılır, otoriterlik yükselir." değerlendirmelerinde bulundu.

Özilhan, böyle bir tablonun Türkiye açısından mevcut durumun daha da olumsuza dönmesi anlamına geleceğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Üstelik sorunlar sadece küresel sistemden kaynaklanmıyor. İçeride de ekonomik istikrardan, demokratik kurumlara duyulan güven kaybına kadar bir dizi alanda sıkıntı dikkati çekiyor. Piyasada girişimcisinden bankacısına, işçisinden esnafına herkesin yüzü asık.

İşsizlik yüksek, büyüme eğer negatif değilse en iyi ihtimalle düşük. İhracat geriliyor, petrol fiyatları artıyor, sermaye çıkışı başladı, Türk lirasındaki değer kaybı hepimizin canını sıkıyor ve yakıyor. Değer kaybının kalıcı olması halinde enflasyonun yükselmesi de kaçınılmaz. Geleceğe dönük belirsizlik ve riskler nedeniyle yatırım kararları alınamıyor. Dış dünya ve ekonomideki istikrarsızlığın üstüne bir de toplumsal huzursuzluk ekleniyor. Arka arkaya gelen terör saldırıları güvenlik endişelerine yol açıyor. Karamsarlık etrafı o kadar sarmış ki en iyi yetişmiş elemanlar, akademisyenler, girişimciler arasında yurt dışına gitmeye başlayanlar olduğunu duyuyoruz. Bu tabloya bakıp da gelecek hakkında çok endişeli olmamak mümkün değil."

- "Olumlu bakış açısıyla ekonomi"

Özilhan, ikinci bir yoruma göre olumsuz gidişatı dengeleyebilecek ve hatta değiştirebilecek faktörlerin de olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:

"Bu bakış açısına göre üretim ve pazarlama süreçlerinin küresel düzeyde varmış olduğu entegrasyon seviyesi küreselleşmeden geri dönülmesine izin vermeyecektir. Ekonomiler arasındaki karşılıklı bağımlılık, ticaret anlaşmalarının iptal edilmesini ve korumacı önlemlerin uygulanmasını olanaksız kılacaktır. Sanayi 4.0 çerçevesinde hızla devam eden teknolojideki gelişmeler yakın gelecekte pek çok alanda kitlesel üretimi dönüştürecek ve dünyada verimlilik düzeylerini artıracaktır.

2008 krizinden sonra devreye sokulan önlemler sonuç vermeye başlayacak. Avrupa ve ABD'de popülist yönetimler halkın satın alma gücünü artıracak politikalar izleyecek ve tüm gelişmeler sonucunda küresel ekonomi yeniden canlanacaktır. Ekonomi normale dönünce siyaset de normale dönecek. Seçmenler büyümenin nimetlerinden yararlandıkça oylar, uçlardan yeniden merkeze yönelecek. Küreselleşme ve demokratik siyaset kaldığı yerden yoluna devam edecektir. Dünyada düşük büyüme sendromu ortadan kalkarken Türkiye'de de önlemler, yeni teşvikler 2017 yılından itibaren etkisini göstermeye başlayacaktır. Devam etmekte olan altyapı yatırım projeleri de maliyetleri düşürecek ve verimliliği yükseltecektir. Yapısal reformlar hızla tamamlanacak, böylece Türkiye'nin ihracatı da çektiği yatırımlar da artacaktır. Büyüme yeniden hızlanacaktır. Olumlu gelişmeler sadece ekonomi ile sınırlı kalmaz, terörle mücadelede elde edilecek başarının ardından sosyal ve siyasi alanda yeni sıçramaların önü açılır."

Herkesin iyimser yorumun doğru olmasını isteyeceğini belirten Özilhan, "Bir noktayı gözden kaçırmamamız gerekiyor. Kötümser yorumun doğru olması ihtimali karşısında bizi bekleyecek gelecek çizdiğim karanlık senaryodan da daha karanlık olabilir, bu durumda kazanan olmaz, bilelim ki hepimiz kaybederiz. Bu nedenle bu ülkedeki herkesle ortaya çıkacak durumla baş edebilmek için el ele vermek durumundayız." ifadelerini kullandı.

Özilhan, karamsar bakış açısı ihtimaline karşı önlemlerin bugünden alınması gerektiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Ya birlik ve beraberliğimizi sağlayacak dünyada güç mücadelelerinin karşısında durabilecek ya da birbirimizden şüphe etmekten ve kendi kendimizle çatışmaktan yorgun düşeceğiz. Üzerimize gelmesi muhtemel fırtınayı düşündüğümüzde yapmamız gereken şey huzur ve güven ortamını bir an önce tesis etmek. Başta yargı olmak üzere kurumlara güveni tazelemeli, ifade özgürlüğünü tartışmasız şekilde tesis etmeli, terörle mücadele sırasında ortaya çıkan mağduriyetleri gidermeli ve hiçbir vatandaşın etnik kökeni ve mezhebi nedeniyle kendisini ikinci sınıf vatandaş hissetmediği bir toplum düzeni kurmayı başarmalıyız."

Türkiye'nin 15 Temmuz'da çok büyük bir badire atlattığını vurgulayan Özilhan, "Bir darbe girişimi halkın doğal refleksiyle önlendi. Ülkeye ve ülkenin kurumlarına karşı girişilmiş olan saldırı püskürtüldü ama bu darbe girişimi devlet kurumlarının içine düştüğü zafiyeti de gözler önüne serdi. Şimdi bu yaşananlardan bir ders çıkarma zamanı. Bu kalkışmanın tekrarlanma ihtimalini ortadan kaldırmak gerekir. Devlet kurumları iyi yönetilmeli, atamalarda liyakat ve performans esasına bağlı kalınmalıdır. Küresel gelişmeler iyimser yorum doğrultusunda seyretse dahi toplumsal dokuyu harap eden gerilimleri düşürmek şart. Mağdurlar ve küskünler geri kazanılmalı hiç kimse kendisi karar alma mekanizmalarından dışlanmış hissetmemeli." diye konuştu.

- Türkiye-AB ilişkileri

Özilhan, Türkiye ve AB arasındaki ilişkilere değinerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Arzu ettiğimiz toplumsal düzen açısından AB ile ilişkilerin özel bir yeri var. Bir süredir çok zayıf seyreden AB-Türkiye ilişkilerinin son günlerde iyice gerilmiş olmasını endişeyle izliyoruz. Bu gerilimde AB'nin yapıcı olmayan tavrının da payı çok büyük. 15 Temmuz darbesi, ülkemizi kana bulayan terör örgütlerine gösterilen müsamahakar tavır ve son olarak parlamentonun müzakerenin askıya alınması doğrultusundaki kararı terörle terörle mücadele eden Türkiye'nin elini zorlaştırıyor. Fakat AB'nin bu tavrına duyulan öfkeyle kalkılırsa zararla oturulur.

Dünyada ekonomik ve siyasi güç dengesi bakımından batı eski ayrıcalıklı konumunu kaybetmiş olsa da istikrar, insan hakları, hukuk devleti, demokrasi, eşitlik, adalet, güvenlik, barış, refah gibi kavramlar söz konusu olduğunda ağırlık hala batıdadır, hala Avrupa'dadır. Bu kavramlar sınırlarının hemen yanında savaşların devam ettiği bir ülke içinde hayatidir. Bu nedenle değerler seti olarak Avrupa'dan uzaklaşmak Türkiye için söz konusu değildir. Kaldı ki bugün siyasetçiler kendi seçmen tabanlarını düşünerek popülist söylemleri yükseltiyor olsalar da ilişkilerin devamı hem Türkiye'nin hem de AB'nin yararınadır."

Türkiye ekonomisi için üretimin önemine işaret eden Özilhan, "Altyapı yatırımları çok önemli ama bu yolların, köprülerin, limanların boş kalmaması için sevk edilecek ürün ve ürünleri üretecek fabrikalara ihtiyacımız var. Eğer rekabet gücümüzü artıracak, kendi teknolojimizi üreteceksek, eğer bu sanayi devrimini ıskalamayacaksak birinci vazifemiz iyi yetişmiş insan kaynağı olmalı. 15 Temmuz en büyük hasarlardan eğitim sistemi ve üniversitelerimiz üzerinde yarattı, buradaki yaraları çok hızlı şekilde sarmalıyız. Üniversitelerimizi eleştirel düşünceye açık, çeşitliliğe saygılı, çok boyutlu düşünebilen, yüksek beceri sahibi gençler yetiştirebilen kurumlar haline getirmemiz gerekiyor. Bunu başaramazsak 30 yıl geriye düşeriz. Öğrencilerimizin barınma sorununun ne kadar vahim boyutlara ulaşabildiğinin son örneği Adana'da. Umarım hepimizin yüreğini yakan bu faciadan ders alır, nedenlerini iyi tespit eder, gerekli önlemleri alır denetim ve yaptırımlar etkili şekilde uygulanır." değerlendirmesinde bulundu.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı