TYB Konya'da konuşan Keskin: İstiklâl Marşı’nda şair yok!
TYB Konya'nın bu haftaki konuğu yazar Raşit Keskin, millî marştaki her kelimenin ayrı ayrı tahlil edilmesi gerektiğini belirterek, "İstiklâl Marşı’nda şair yok aslında. Marşı şehitler seslendiriyor" dedi
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesince düzenlenen 'Kalbin Leylak Saati' başlıklı konferansta eğitimci yazar Raşit Keskin hem İstiklâl Marşı ve Mehmet Akif Ersoy üzerine değerlendirmelerde bulundu. Kelimelerin gücüne vurgu yapan Keskin, milli marşın her kelimesinin ayrı ayrı tahlil edilmesi gerektiğine işaret etti.
İSTİKLÂL MARŞI PSİKOLOJİK HARP TAKTİĞİYLE YAZILDI
Raşit Keskin konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
Mehmet Akif’in ‘Allah bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazdırmasın’ diyerek işaret ettiği o günlerde Yunan askerleri Afyon’a kadar gelmişti. Ankara Hükümeti milleti bir arada tutmaya çalışıyordu. 18 Eylül 1920'de Miralay İsmet Bey’in (daha sonra İsmet İnönü olacaktır) önerisiyle Maarif Vekâleti bir millî marş yarışması açıyor. Harbin en büyük kısmı psikolojik harptir de ondan. Bugün de bunu görüyoruz.
Psikolojik harpte kelimeler büyük değer taşır. Bir kare fotoğraf bazen harbin seyrini değiştirir. İsmet Paşa bununla birlikte kelimelerin, şiirin, edebiyatın Türk insanının maneviyatını nasıl etkilediğini çok iyi bildiği için Meclis’teki müzakerelerde ‘Bize bir marş lazım’ diyor. Daha öncesinde Mehmet Akif'in ‘Ordunun Duası’ adlı marşı bestelenmiş ve orduda bir tamimle söyletilmeye başlanmıştı. Onun önerisiyle yarışma açılıyor. Yarışmaya 724 şiirin katılması da çok güzel. Demek ki o dönemde 724 şair millî marşı yazmaya aday olmuş.
Yarışma 1920'nin Eylül ayında açıldı, beş altı ay sonra 1921'de Mehmet Akif ‘Tamam ben yazayım’ deyip 5 Şubat'ta yazmaya başladı. 12 günde yazıldı. Marş 17 Şubat'ta Sebilürreşad (Sırat-ı Müstakim) ve Hâkimiyeti Millîye’de yayımlandı. 1 Mart’ta Meclis’te okunduğunda ayakta alkışlandı. Mustafa Kemal de her kıtasını ayakta alkışladı. Tabii müzakereler devam ederken itirazlar da oldu. Neticede 12 Mart 1921'de İstiklâl Marşı olarak oy çokluğuyla kabul edildi. Türk Milleti inşallah bir daha İstiklâl Marşı yazacak durumlara düşmesin.
İSTİKLÂL MARŞI’NIN HER KELİMESİ AYRI AYRI ÇOK ÖNEMLİ
İstanbul’dan bir dostum (Zeki Bey) Kalbin Leylak Saati’ni okuduktan sonra beni aradı. ‘Niye İstiklâl Marşı'nın kelimeleri için de böyle bir kitap yayımlamıyorsunuz? İstiklâl Marşı’nın her kelimesi için bir madde yazabilir’ dedi. Bu fikir hoşuma gitti. Bugün sizler için İstiklâl Marşı’ndan üç kelime seçtim. Bu üç kelime ile Akif’i ve millî marşımızı anlatmaya çalışacağım. Birinci kelimemiz ‘Korkma’… İki yerde geçer. Akif neden Korkma diyerek başladı? Bence İstiklâl Marşı ‘La tahzen, innallahe meana… Hüzünlenme, korkma, endişelenme, Allah bizimledir’ ayetinin yorumudur da ondan. İstiklâl Marşı bu ayet (Tevbe 40) üzerine kurulmuştur diyebilirim.
İSTİKLÂL MARŞI’NIN ŞAİRİ YOK ASLINDA, ŞEHİTLER SESLENDİRİYOR
İstiklâl Marşı’nda şair yok aslında. Marşı şehitler seslendiriyor. “O zaman vecdile bin secde eder, varsa taşım, /Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım, /Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım, /O zaman yükselerek arşa değer belki başım.” Şu mübalağa sanatının muhteşemliğine bakar mısınız? Zaferi kazandığımız zaman sevinçten öyle bir coşarım ki mezar taşım binlerce kez secdeye kapanır diyor şehit.
İkinci kelime ‘ceriha’. Okuduğum dizede de geçiyor. Akif yaralı bir adam; bütün şiirlerinde yaradan bahsediyor.
Üçüncü kelime ‘ulusun’. ‘Ulusun korkma, nasıl böyle bir imanı boğar’ diyor ya… Buradaki ‘ulusun’u yıllarca yanlış yorumlayıp ‘Sen büyüksün’ manası verdiler. Aklıma geldi; metnin Osmanlıcasına baktım. Eğer marştaki ulusun ‘Sen büyüksün manasında yazılsaydı nazal n ile yazılırdı. Nun ile yazıldığı için Akif şiirde ülkemizi işgal etmeye yeltenenlere ‘Onlar kurt gibi, köpek gibi ulusun’ diyor.
YAZMAK İNSANI GENÇLEŞTİRİR
Raşit Keskin, Kalbin Leylak Saati kitabına ayırdığı konferansın ikinci bölümünde kelimelerin gücünden bahsederken yazmanın önemine işaret etti. 72 yaşında emekli bir öğretmenin kitap yazma gayretini anlatan Keskin, yazmanın insan ruhunu gençleştirdiğini o insanda gördüm, dedi.
YAZMAK SİZİ KALP SEVİYESİNDE TUTAR
Ben herkese diyorum ki ‘Yazın arkadaş, yazmak sizi de kalbinizi de zinde tutar. Yazmak sizi kalp seviyesinde tutar. Bu benim kitabımda da kullandığım bir slogan. Yazdıkça gençleşirsiniz. ‘Bütün günlerim aynı, ben ne yazayım?’ diyenlere, yazacak hiçbir şey bulamazsanız o günkü alışveriş listenizi, etrafınızda olup biteni yazın diyorum.
KELİME GÜNLÜĞÜ TUTUN
Kelime günlüğü tutun; her gün, seçtiğiniz bir kelime hakkında yazın. Okuduğunuz şiirlerden, metinlerden, romanlardan bölümler yazın, onunla ilgili olumlu ya da olumsuz, aklınıza gelen şeyleri yazın. Okulda bunu yapan öğrencilerim oldu. Sosyal medyada beni takip edenlerden de kelime günlüğü tutanlar oldu, çok bereketli bir çalışmaya dönüştü.
KELİME NOTLARIM KİTAP OLDU
Bizim medeniyetimizi, edebiyatımızı, şiirimizi temsil eden kelimeleri düşündüm. Sevdiğim, derinliği olan kelimeler seçtim. 470 kelimelik bir listem oluştu. Bu kelimeler hakkında, o gün nasipte ne varsa, her gün bir şeyler yazmaya çalıştım. Bu kelimelerin bir kısmını okuyucuyla paylaşmak istedim. Seçtiğim kelimeler hakkında etimolojik bilgiler, kelimenin anlamı, benim getirdiğim yorumlar; sevdiğim, okuduğum yazarların, şairlerin, filozofların o kelimeye dair söyledikleri bir araya geldi ve Kalbin Leylak Saati’ni oluşturdu.
Kitap bitti. Eşimin doğum gününde çıktısını aldım ve kitabı hediye ettim. Oku, sen beğenmezsen yayımlamayacağım, dedim. Eşim her gün okuyor, ben de gözünün içine bakıyordum, beğendi mi beğenmedi mi diye. ‘Aşk Kitabı olmuş’ dedi eşim. Böyle bir cevap beklemiyordum. Sonra kitabı tekrar inceledim. Evet, kuşu da aşkla anlatmışım, suyu, ağacı da aşkla anlatmışım. Kitabın adı biraz da buradan geliyor. Her kelimeyi aşkla, kalple, gönülle ilişkilendirmişim. Kalbin Leylak Saati benim gönül tarifleri defterim. Defterimi okuyucularımla paylaşmış oldum.
DİLİMİN SINIRLARI
“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” diyor Wittgenstein. “Aynen sınırı”nda yaşıyoruz biz. Türkçemizin geldiği bu noktanın sonu iyi görünmüyor. Kelimelerimiz bizi var eder, onlarla var oluruz.
SIĞ BİR KELİMEYE DÖNÜŞTÜ AŞK
Biz aşk medeniyetindeniz. Göğsümüzü gere gere söyleyebilmeliyiz. Aşk bize ait bir kelime. Aşkı bütünleyen kalp, gönül, yürek ve dildir.
“Dil beyt-i Hudâ’dır anı pâk eyle sivâdan /Kasrına nüzûl eyleye Rahman gecelerde” ‘Gönül Allah'ın evidir onu temiz tut. Bazı geceler olur ki o sarayın sahibi gelir’ diyor şair. Nasıl terk ederiz aşkı? Ben son zamanlarda aşk kelimesinin yüzeyselleştiğini, sığlaştığını ve anlamsızlaştığını gördüm. Bizim medeniyetimizde gönül; saraydır, evdir; ev yıkılır. Son zamanlarda ‘kalbimi kırdın’ diyorlar. Kalp kırılan bir şey değil oysa, olsa olsa yıkılır. Çünkü o bir ev, içine girilen bir saray... O, cam bir bardak değil!
HASTALIĞIMDAN SONRA AYDINLANDIM
Bir dönem kalp rahatsızlığı yaşadım ve öleceğimi düşündüm. Kitapta da kalbin çok fazla geçmesinin sebebi öleceğimi düşünmüş olmamdandır belki de. İyileşip sokağa çıktığım zaman ilk defa yaprakları, ağaçları, kuşları fark ettim. Necip Fazıl’ın dediği gibi ‘Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum/ Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.’ Yaşama sevincimi o güne kadar tam olarak bulamadığımı fark ettim. Ağaçları, bitkileri, kuşları, dış dünyayı kitaplardan okuduğum kadarıyla biliyordum. Hastalığımdan sonra bir aydınlanma yaşadım ve tabiatı görmeye başladım. Ağaçları, çiçekleri inceliyorum, fotoğraflarını çekiyorum. Köklerine bakıp onu anlamaya çalışıyorum. Ağaçlar, bitkiler, tabiat benim dünyaya bakışımı, okuma biçimimi değiştirdi. Bu kitaba ağaçla başladım o nedenle. Ağacın Türk ve İslam dünyasındaki karşılığını aradım. Batı medeniyetinde ağaç neye tekabül ediyor, edebiyatta neye tekabül ediyor ve bütün bunları yorumladım. “Ağaç” maddesiyle başlıyor kitap, “Zeytin”le bitiyor.
EŞREF SAATİ VARSA KALP SAATİ DE VARDIR
Bizim kültürümüzde Eşref Saati inancı var. İnsanın gerçekten böyle bir saati var mı yok mu; başka ülkelerde böyle bir kavram var mı bilmiyorum. Ben var olduğunu düşünüyorum. Zihnimizin daha iyi çalıştığı bir saat var. Kalbimizin de bir saati olmalı diye düşünüyorum. Kitaplarımı imzalarken de ‘Kalbinizin leylak saatinde okuyun’ diyorum. Ben çiçekleri de bir tür kelime, kelimeleri de çiçek olarak görüyorum. “Bütün çiçekler, bütün kelimeler bir isyandı” diyor Turgut Uyar. Bütün bunlar da kalbimizin bahçelerinde yetişiyor. Kalbinde ağaç taşıyan, kuş olan, kalbinde nehirler akan insanlar olalım.
SORGUN: TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVARLAR YİNE VAR
AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Sorgun, yazar Raşit Keskin’e plaketini verirken yaptığı konuşmada Mehmet Akif'in duruşuna her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğunu vurguladı:
“Abdülhamit Han'ın o küresel bakışına da ihtiyacımız var. Bugün de tek dişi kalmış canavarlar var, onu da görüyoruz. Bugün de Abdülhamid'in küresel bakışına sahip olmak lazım. Ama Mehmet Akif merhumun o bireysel duruşu da gerekli.”
KÖSEOĞLU: İNSANLIĞA SÖZÜMÜZÜ YERİNE GETİRİYORUZ
TYB Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu da takdim sırasında bir konuşma yaparak “2021 yılında düzenlediğimiz konferans, sempozyum, panel gibi programlarda konuşulan bütün konuları ihtiva eden İnsanlığa Sözümüz Var adlı kitabımızı üyemiz, milletvekilimiz, ağabeyimiz Ahmet Sorgun’a, yazarımız Raşit Keskin’e ve programı yöneten Ahmet Aka’ya matbaa sıcaklığıyla takdim ediyoruz. Raşit Hocamı hem Kalbin Leylak Saati üzerine, hem de İstiklâl Marşı’na dair tespitleri üzerine dinlemiş olduk. Çok teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Programı yöneten Ahmet Aka da yazar Raşit Keskin’in biyografisine dair bilgiler verdi.