Adem Alemdar
Van'da üç gün...
Konya Gazeteciler Cemiyeti ve Vangölü Gazeteciler Cemiyeti'nin Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün katkılarıyla uygulamaya koyduğu gazeteci değişim programının ilk ayağı olan Van gezisine 28 Konyalı gazeteciyle birlikte katıldık. Bu gezinin ikinci ayağı ise Ekim ayı içerisinde bir o kadar Vanlı Gazetecinin Konya'ya gelmesiyle gerçekleştirilecek.
Bu seyahatle ilgili haberler geçtiğimiz iki günde gazete ve televizyonlarda yer aldı. Haberlerde yer almayan ise gezi programında bizim görüp yaşadıklarımız ve yorumlarımız. Şimdi sizlere bunlardan bahsedeceğim, ama evvela bize Van'da ev sahipliği yapan Vangölü Gazeteciler Cemiyeti'nin eski ve yeni başkanlarına; Sevgili Fatih Sevinç ve Osman Bekleyen'e şükranlarımı sunmak isterim...
Van, hep görmek istediğim, ama şimdiye kadar gitmek nasip olmayan bir şehirdi. Gittik en sonunda ve harika bir deneyimimiz oldu. Üstelik bu öyle normal bir gidiş de değildi. Terör olaylarının iyice arttığı, hemen her gün bölgeden şehit ve katil haberlerinin geldiği bir dönemde gerçekleşti. Karayoluyla güzergahtaki şehirleri de gezerek gitmeyi planlarken maalesef şartlar bizi Ankara'dan bir saat 25 dakika süren havayoluna mecbur etti. Oldukça güzel bir havaalanına sahip bu gizemli şehre bir cuma sabahı varmıştık işte. Cuma namazını da Edremit ilçesinde, sahildeki Ulu Cami'de kalabalık bir cemaatle birlikte kıldık...
Van; Tuşba, Edremit ve İpekyolu merkez ilçeleriyle şehir nüfusu 500 bini geçmiş bir büyükşehir. Bu dört belediyeden sadece Tuşba'yı AK Partili bir başkan yönetiyor. Bundan başka taşrada merkeze yakın Gevaş ilçesi de yine AK Partili başkana emanet. Kalan tüm belediyelerde ise HDP'li başkanlar hizmet veriyor. Anlatılanlara göre özellikle merkezdeki belediyelerde iyi ya da sevilen adaylar gösteremediği için az farklarla kaybetmiş AK Parti. Benzer iyi belirlenememiş adaylar genel seçimde de farkın artmasına neden olmuş!
Bundan 2 ay öncesine kadar özellikle İranlı turistlerin yer bulmakta zorlandığı şehirde neredeyse tek turist kafilesi bizdik. Aylar öncesinden ayırtılan rezervasyonlar birer birer iptal olmuş. İranlılar gelmediği gibi yerli turist de kesmiş ayağını bölgeden ve esnafta sıkıntı had safhaya ulaşmış. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Bölücü örgüt halkı canından bezdirmiş. Devlet güvenlik garantisi verse örgütün destekçisi oldukça azalacak, ama!
Bu amadan dolayı, gezi programımızda olmasına karşın yol emniyetimizin olmamasından dolayı bazı ilçelere gidemedik. En çok görmek istediğim yerlerin başında Çaldıran'daki İshak Paşa Camii ve külliyesi vardı oysa. Doğubeyazıt hakeza terör yüzünden göremediğimiz bir başka ilçeydi. Muradiye'ye; şelale ve İndiana Jones ismini verdikleri asma köprüye ise gitmek nasip oldu. Hazır oraya kadar gitmişken gölün etrafını baştan aşağı yaklaşık 450 kilometrelik yolu dolaşıvermek harika geldi ekibimize. Göl kenarında Bitlis'e bağlı Ahlat ilçemize uğramamak olmazdı. Çünkü burası atayurduydu, Türklerin Anadolu'daki ilk başkentiydi. Son yıllarda yapılan kazı ve keşif çalışmalarıyla önemi bir kat daha artan Selçuklu mezarlığı görülmeye değer bir mekandı. Van şehir merkezinin tam karşısında Van gölünün gülü Tatvan'a da teşehhüt miktarı uğradık. Geçtiğimiz seçimlere kadar Bitlis'i AK Parti, Tatvan'ı HDP yönetirken şimdi tam tersi olmuş. Bağlı olduğu Bitlis'ten daha büyük ve gelişmiş bir ilçe olan Tatvan'da AK Partili başkan hizmet veriyor. Bu sonuçtan da anlaşılacağı üzere yöre halkı silah korkusuyla oy vermeyi bir yana bırakırsak oldukça bilinçli tercihlerde bulunuyor. Bu cümleme en güzel bir diğer örnek ise, Gevaş ilçesinde Başkan AK Partili, ama belediye meclisinde HDP çoğunlukta. Halkın oy verirken aday profiline ne kadar önem verdiği apaçık ortada yani...
Van Gölü'ndeki Akdamar Adası da geçtiğimiz yıllarda onarılarak Ermeni ayinlerine açılan klisesiyle çok kere gündeme gelmiş, haberlere konu olmuştu. Adaya gitmemek olmazdı, bir tekneyle adaya ulaştık. Ermeniler için oldukça öneme haiz kliseyi gezdik rehber eşliğinde, ama adadaki en güzel etkinliğimiz bu değildi doğrusu. Mayolarımızı giyerek gölün serin sularına bıraktık kendimizi. Gölden çok denizi andıran, ama tuz oranı deniz kadar yoğun olmayan sodalı göl suyunda özellikle cilt hastalıklarına şifa olsun dualarıyla bir saate yakın yüzdük. Kimi arkadaşlarımız su şişelerine bu sudan doldurarak evlerine götürdü ki çok akıllıcaydı. Çünkü yakın gelecekte Van Gölü suyunu cilt hastalıklarının tedavisinde kullanmak üzere eczanelerden satın almak durumunda kalacağız...
Deniz gibi bir gölünüz varsa, iskeleniz, rıhtımınız da vardır. Akşam yemeğinde işte bu rıhtımdaki Martı Restoranda balık yemek ve eşsiz manzaraya karşı kokulu çaydan içmek neşemize neşe kattı. Yediğimiz balığa gelince, maalesef gölde sadece inci kefal balığı yaşıyor ve burada balıkçılık yapanlar sadece bu balıkla geçimlerini sağlıyorlar. Fiyatı sezona göre bir lira ile 3 lira arasında değişen bu balığı temizlemeden tüm şekilde kızarttıkları için Vanlılara kızgınım. Bu adetleri sağlık açısından da fıkhen de uygun değil. Biz işte bu nedenle alabalık yedik. Van'ın yemek kültürü lezzet olarak bizden çok farklı değil, şöyleki...
Ayranaşı çorbası bizim bamya çorbamız gibi her sofraya alternatifsiz ilk gelen oluyor. Üç günde 4 kez ikram edildi, üçünü içtim, ama dördüncüyü kabul etmedim. Tadı nasıl derseniz, fena değil diyebilirim. Genelde ev yemekleri yapan mekanlarda ağırlandığımızdan Van kültürünün en nadide yemekleri sunuldu heyetimize. Kürt tavası, Kürt çöreği, Kürt mantısı derken doyduğumuzu anlayamadık. Ahlat'ta yediğimiz kavurma ve fırın ağzı ise ayrıca anılmaya değer tatlardandı.
Van kahvaltısına gelince, öve öve göklere çıkarılacak kadar değildi bana göre. Belki de gözümüzde büyütmüştük, bildiğimiz kahvaltıyı bir şehrin adıyla anarak. Klasik zeytin, peynir, yumurta, bal ve tereyağı gibi bildik kahvaltılıkların yanına yöreye mahsus süt kaymağı, murtuğa ve kavut farklılık olarak ilk göze çarpıyor ki damak tadınıza uymazsa zaten bir manası da yok. Ancak bizim gittiğimiz mekanda kahvaltıyı özel kılan işletmenin sahibinin bizi bir an bile yalnız bırakmayarak karnımızı doyurup kalkıncaya kadar fıkralar ve şamatalarla oyalamasıydı. Son vakit siyasi laflar etmeyeydi, güzel bir hatıra olarak anacaktık, ancak maalesef tekrar Van'a gitmek nasip olursa aynı lokantaya gitmem kesin.
Van denince akla gelen şeylerin başında belki de Van Kedisi gelir. Yüzüncü Yıl Üniversitesi kampüs içerisine büyükçe bir kedi barınağı yaparak bu kedilerin sağlıklı bir şekilde yaşamalarını sağlıyor. Van Kedisi'nin ticareti yasak. Prosedürleri tamamlayabilirseniz, size bakmanız için verilebiliyor. Bir yanlış bilgimizi de burada düzelttik, bu kedilerin tamamının gözleri farklı olmuyormuş. Yani bir gözü yeşil diğeri mavi olanlar en kıymetlileri muhakkak, ama iki gözü de aynı renkte olanları da varmış. Bembeyaz, oldukça uysal, insandan kaçmayan bu güzel hayvanlarla bol bol resim çekinmeyi ihmal etmedik.
Şehir merkezindeki turumuzda ise şehrin oldukça gelişmiş ve bakımlı olduğuna şahit oldum. Hemen her türlü marka mağazalarıyla, geniş caddeleriyle doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye'nin batıdaki ucunda bulunan Edirne'den daha gelişmiş bir şehir olarak gördüm. Trafikte modelsiz bir araç yok gibiydi, halkın giyim kuşamı da Konya'dan neredeyse hiç bir farkı yoktu. Daha ilginci çarşı pazarda gezerken yanımızdan geçenlerin konuşmalarına kulak kesildim ve hiç Kürtçe konuşan duymadım. Üç gün boyunca hiç terör olayına rastlamadık, ama bizim Van'dan ayrıldığımız saatlerde şehir merkezinde bir saldırı gerçekleştirilmiş. İnşallah sağduyu galip gelir ve bu sorunları da hep birlikte aşarız, huzur içinde bu güzel vatanda mutlu bir şekilde yaşarız.
Van'ı ve Vanlıları sevdim. İlk fırsatta tekrar gidip, göremediğimiz yerlerini de görmek isterim. Konya'da oldukça fazla Vanlı yaşadığını biliyorum. Özellikle Özalp ilçesinden çok göç almışız. Konya'daki Vanlıların çoğu çay ocağı işletiyorlar. Gördük ki Van'da da çay önemli bir yere sahip. Sahilde çay eşliğinde gün batımını seyretmek ve Vanlı dostlarla yeniden sohbet etmek dileğiyle...