“Nedir varken yok olmak/ hissetmek…
Herkesi sağ olan bir çocuğun kendini kimsesiz, hele de anasız babasız hissetmesidir…
Evli-eşi olan bir insanın kendini dul gibi yoksun hissetmesidir belki de…
Var olan evlatlarının yanında kendini anne/baba gibi, anne/baba değerinde hissedememesi, hissettirilmeyişidir..
Ve belki de tüm bunların toplamıdır.
Yalnızlığın o dipsiz boşluğuna son hızla yuvarlanmaktır. Her an artan, daha da artan bir hızla düşmek, düşmek ve yine düşmek… Sonsuza dek düşmek.
O dehşetin içinde tutunabilecek tek bir dala muhtaç olup gözleriyle son bir ümitle boşluğa bakakalmak; ümitsizliğine yine yeniden sonsuz bir ümitsizliği eklemektir.
Keşke bir son bulsa her ne şekilde ve nasıl olursa olsun yeter ki bitsin istemektir belki de.
Ruhunun özünün kuruyup gitmesi, buharlaşıp uçması, yanıp kül olmasıdır belki de; canlı ve ayaktaki vücuduna rağmen…
Silmektir, silikleşmektir, silinmektir yeryüzünden hiç kimseden habersiz canlı ve ayaktaki vücuduna rağmen…
Sığamamak, sığınamamaktır gök kubbe altına, nefes alamamaktır, boğulmaktır açık havada.
Ve görünmeyen gözleriyle kan akıtmaktır, kan kusmaktır göz pınarlarından…
Var mıdır yalnızlık senin bir ilacın…
İçip de kurtulsam senden. Acı bir şurup da olsan razıyım, damardan verilmesi gereken zehir olsan da… Yeter ki kurtulayım senden…
Tedavi süreci uzun mu, olsun. Yüzlerce yıldır bu illeti çeken biri için beş yıl, on yıl tedavi zor mu sanıyorsun, yeter ki geçsin de bu illet…
Alışır insan bu derde, dert olmaktan çıkar gider desem de alışmıyormuş, her geçen gün az daha biraz daha yakıp kavuruyormuş insanın yüreğini…”
ALINTIDIR…