Fahri Kubilay
Virüs ile temiz kalan doğa ve bir göbek mantarı bulma hikâyesi
Yaklaşık bir aydan fazla süredir yapılan uygulamalar ile sokaklara çıkılamıyor. Hafta sonları sokağa çıkma yasağı, diğer günlerde mesire yerlerinin giriş çıkışa kapatılması nedeni ile doğanın canlandığı ilkbaharı güzelliklerinden mahrumiyet kalınıyor. Seydişehir bölgesi için söylüyorum, doğa o kadar temiz o kadar berrak o kadar naif ki...
Düşünebiliyor musunuz, pet şişe, poşet yok, rast gele atılan çöpler hiç yok...
Çayır çimen çiğnenmemiş, rast gele ateş yakılmamış, ağaçlar kesilmemiş, çiçeklere el değmemiş, piknik sonrası rastgele bırakılan mangal ateşleri yok... Çeşme başları tertemiz, sadece kuş seslerinin bulunduğu, kartpostal gibi yem yeşil berrak bir doğa...
Sonuç olarak, yasaklardan sonra doğa kendini yenilemiş, çevreye sadece kuş sesleri ve el değmemiş güzellikler hâkim...
Umarım sokağa çıkamadığı sürece, hasret kaldığı doğanın kıymetini insanoğlu daha iyi anlar ve bundan sonra onunla barışık yaşar. Gözü gibi korumak için gerekli ehemmiyeti gösterir, cevre duygusu gelişmiş olarak doğayla buluşur ve onu daha iyi korur diye ümit ediyorum.
…
Bir mantar bulma hikâyesi…
Malum mevsim ilkbahar olunca aynı zamanda mantar bulma mevsimi... Bu arada Rabbimizin insanoğluna bahşettiği nimetleri saymakla bitiremeyiz. Nankör olunca yakıp yıkıp yok ettikten sonra bazı şeylerin kıymetini anlayabiliyoruz. Konumuza geri dönelim.
Her yıl hasretle beklediğim ilkbahar yine geldi.
Yine içimdeki göbek mantarı bulma sevdaları beni doğaya attı. En sevdiğim mevsim olan ilkbaharda mübarek gün de olması nedeniyle şartlarımızı zorlayarak bir iki saatliğine de olsa dolaşmak istedik.
Her yıl üç beş tanesini bulduğum yerlere yine göbek mantarı bulma heyecanını yaşamak ümidi ile yöneldik. Şartlar uygun, zaman uygun, yağmur yağmış ve sonrasında güneş açmış. "Sokağa çıkma yasağında kimse olmaz" düşüncesi ile "şimdiye kadar bulama sakta bu sefer buluruz" ümidi ile düştük yollara…
Birinci noktayı taradık. Sıfır çekerken, ümidimizi kaybetmeden ikinci noktaya yöneldik. Hedefe doğru ilerlerken her tarafın Seydişehir plakalı araçlarla dolu olduğunu gördük.
Sonrası bir tanıdık sima elinde poşet ile karsımızda belirdi. Daha biz "ne oldu?" diye sormadan, "bulamadık yok" cevabını aldık... "Nerden gelirsiniz yukarıdan mı?" diye sormak istedim. Meğerse o benim gitmek istediğim noktadan geliyormuş. Üç kişiydiler. "Yukarıyı taradık ama yok" dediler, hayallerim yıkıldı. "Oruç ağzımla ben de gitmeyeyim" dedim.
Derken kapalı olan dinlenme tesisinde bir dost ile muhabbet ediyoruz. İçeriye giren biri "abi mantar alır mısınız?" demez mi? Eve mantarla dönmem lazım. Para falan gözümde değil. "Getir hemen alalım" dedik. "Arabadan getiriyorum" diyerek dışarıya çıktı. Gecikti. Sonra geldi ve "abi kusura bakmayın mantarı dışarıdaki adam aldı" demez mi? Demem o ki; mantar kapanın elinde kalıyor. Değil bulmak paramızla bile mantar alamadık.
Anlayacağınız "ya nasip" deyip mücadeleye devam.
Ya bulacağız ya alacağız…