Adem Alemdar
Yabancı dil bize çok yabancı!
Ortaokul birinci sınıfta, rahmetli İngilizce öğretmenimiz Firuzhan Özçelik ne öğrettiyse odur bildiğimiz. Daha sonraki yıllar bilmem ne tens, futura tens, şu zaman, bu zaman diyerek seneler geldi geçti. Adam gibi iki cümle kurmayı öğretemediler bize…
Yurtdışına çıktığımızda görüyoruz ki herkes şakır şakır İngilizce konuşuyor, biz bakıyoruz. Afrika’nın açlıktan nefesi kokan garibanları bile İngilizce bilip bilmediğimizi soruyorlar ya kıpkırmızı oluyoruz…
Bilmiyorum şimdi yazacaklarıma katılır mısınız, ama ben öyle inanıyorum. İngilizce öğrenemeyen bizler değil, İngilizceyi bize öğretemeyen devlettir! Bu utanç devlete aittir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın İngilizce eğitimi rezalet ötesi, kepazeliktir…
Başta dediğim gibi İngilizce bilgim ortaokul birinci sınıfta öğrendiğim kadardır. Daha sonraki yıllarda tenslere boğup meselenin özünden uzaklaştırdılar bizi. Ne tensi öğrendik, ne bir iki kelam edebilmeyi. İlk derste hocamız tahtaya 8-10 tane kalıp yazmıştı, bunları ezberleyin diyerek. Şuanda konuşabildiğim İngilizce, o zaman büyük bir heyecanla ezberlediğim bu kalıptaki kelimelerin değiştirilmesinden ibaret…
Biz bir de İmam Hatip Lisesi mezunuyuz. Yani İngilizce ile birlikte bir de güya Arapça öğrendik! Maalesef aynı mantıkla, Arapça’yı da öğretemediler. Sadece ben öğrenememiş olsaydım suçu kendimde arardım, ama maalesef öyle değil…
1992’de Mısır’a üniversite okumaya gittiğimin ertesi günü bakkala girip bişeyler almak istedik. Derdimizi anlatıp alışverişimizi yapıncaya kadar kan ter içinde kaldık. Oysa o kadar da zor değildi konuşabilmek. Bunu sonra anladık…
Bizim eğitim sistemimiz öğrencilere yabancı dili konuşturmaya odaklı değil, dilbilgisini öğretmeye odaklı olduğundan lal gibi bakıyoruz. Öğretmenler bir öğrenciye öğrenim hayatı boyunca her yabancı dil dersinde bir iki kalıp öğretseler, öğrenciler okul bittiğinde derdini anlatır seviyeye gelir…
Türkçe’de özneyi, nesneyi, zarfı, zamiri öğrenemeden İngilizcedeki zarfı, zamiri öğretmeye kalkışan eğitim sistemimize ne kadar kızsak yeridir…
Türbe caddesindeki bir halıcıda çalışan çocuk turistlerle şakır şakır İngilizce konuşmayı okulda mı öğrendi sanıyorsunuz. Hayır, zaman içinde gelen gidenle konuşmaya çabalayarak, kalıpları ezberleyerek. İşte bizim yabancı dil eğitim sistemimiz, bir halıcı çırağının bile gerisinde…
Mısır’da El-Ezher Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırmışız, derslerin başlamasını bekliyoruz. Bir gün arkadaşlardan birisi Arapça kursu açıldığını ve gitmemizin faydalı olabileceğini söylediğinde, hiç düşünmeden kalkıp gittik. Kursu bizden birkaç sene evvel Kahire’ye gelen Türkler veriyorlar. Neyse uzatmayalım, ilk ders başladı; o da ne! Aynı Türkiye’deki sistem... Nasara, yensuru, narsan diye başlayan 24 sigayı tersten çekelim, düzden çekelim, falan filan. İlk arada bırakıp gittim…
Sonraki günlerde Ezher’in Türkoloji Bölümü’nde okuyan bir Mısırlı ile tanıştık. O bizden Türkçe öğrenmeye çabalıyordu, biz ondan Arapça…
Kahveye, sinemaya, çarşıya pazara gittik birlikte. Uzun gece sohbetleri, derken Arapça konuşmanın tadını almaya, öğrenmenin keyfini çıkarmaya başladım. Anladım ki bir dilin evvela konuşulup, anlaşılması ardından da dilbilgisi kurallarını öğrenmek gerekiyor…
20-30 sene evvel sistem bize yabancı dil öğretemedi de şimdilerde üslup mu değiştirdi? Hayır! İki yavrum öğrenci olduğu için biliyorum, değişen bir şey yok…
Geçenlerde dünyanın belli başlı ülkelerinde İngilizce bilip bilmemeyle ilgili bir araştırma yapılmış, ülkemiz sonuncu çıkmış. Hiç şaşırmadım. Bizim Başbakanımız bile İngilizce bilmiyor! Dışişleri Bakanımız gibi iyi İngilizce bilmek için de herkes İngiltere’ye gidemez ki!
Hasılı, yabancı dil bize çok yabancı…