Mustafa Yiğit
Yalan, vallahi yalan!
Bir kapı..
Önünde yüzlerce metre kuyruk.
Kuyruktakilerin ellerine bakıyorum, ne poşet var, ne bidon.
Demek ki, “Halk ekmek” kuyruğu değil, “su” kuyruğu da değil.
Peki bunca adamın burada ne işi var?
Merakım giderek artıyor, yanlarına yaklaşıyorum.
Ellerinde evraklar var ve acele acele içeriye girmeye çalışıyorlar.
“Zaman kalmadı, biraz çabuk olun” falan diyorlar, öndeki görevliye.
Önümde duran birinin evrağına bakıyorum.
Yazanlar aynen şöyle: Zeynep, doğum tarihi 2005, çalıştığı iş yeri “…Temizlik ltd Şti.”
İnanamıyorum, ellerimi gözlerime götürüyor ve ovuşturuyorum.
Herhalde rüyadayım diyorum.
Sıradaki başka birinin evrağına bakıyorum.
Adı: Alp, doğum tarihi 2006, çalıştığı işyeri “….Döküm Atölyesi”
Artık diğer sıradakilere bakmıyorum bile.
Çünkü sıradakilerin elinde, çalıştırdıkları çocuk işçilerin primlerine dönük aylık bildirgelerin mevcut olduğunu görüyorum.
Bu kişiler, bir an önce devlete prim yatırmak isteyen yüksek sorumluluk sahibi işverenler.
Kim demiş, bizim işverenimiz sigortasız işçi çalıştırır diye!
Kim demiş, işsizlik her geçen gün artıyor diye.
Bu ülkede işsizlik var diyenlerin ne kadar yalancı olduğunu gözlerimle gördüm ben.
Ne işsizliği be kardeşim.
İki yaşında, üç yaşında çocuklar çalışıyorlar, hem de primlerini bile günü gününe ödeyen işverenleri var bu çocukların!
Bu bahsettiğim şaka falan değil.
Ben size bir Türk mucizesinden bahsediyorum.
Yıllardır gerçekleştirmeye çalıştığımız, Sosyal Güvenlik Reformu’nda ulaştığımız başarıdan bahsediyorum.
Evelallah doğmamış çocuklarımız bile artık sigortalı olmuş, son bir ayda.
Kimse bizi kandırmaya kalkmasın, yok sosyal güvenlik sistemi çökmüş, yok devlet sosyal güvenlik harcamalarını bile karşılayamıyormuş.
Bunların hepsi palavra.
Vallahi de yalan, billahi de.
Ben o gün kuyrukta gördüğüme mi, size mi inanayım?
Bu ülkede işsiz de yok, sigortasız da...
Devlet de parasını takır takır alıyor işverenden.
Hem de benim işverenim, gönüllü olarak yatırıyor, sıraya bile giriyor!
Prim yatırma aşkıyla yanıp tutuşuyor.
Ben inanıyorum ki, vergilerini de böyle veriyorlardır benim ülkemin patronları.
Öyle kayıt dışı ekonomi ülke ekonomisinin yarısıymış, vergiler toplanamıyormuş falan diyerek iki de bir yaygara yapmayın, artık buna da inanmam ben.
Mehmet Ali Erbil, Hülya Avşar, İbrahim Tatlıses, Koç, Sabancı, Aydın Doğan gibi adını burada sayamadığım pek çok değerli işadamımızdan aldığınız kocaman(!) vergileri ne yapıyorsunuz?
O gördüklerimden sonra hatta kendi kendime soruyorum: “Geçtim patronların vergilerini, kelli felli, altmışına dayanmış emekçilerin üzerinden alınan primleri, bu kadar sigortalı çocuktan aldığınız primleri nereye koyuyorsunuz?”
Haberiniz olsun, bundan sonra Sosyal Güvenlik Sistemimiz çöktü, reforma ihtiyacımız var derseniz vallahi de inanmayacağım, billahi de.