Serpil Yalçınkaya
Yazılacak Çok Şeyimiz Var
Hem insan hem coğrafya hem de doğa okunacak en büyük kitapsa, geçtiğimiz hafta sonu TYB Konya Şubesi ile bu güzelliğe müdahil oldum. İçerisinde birçok anlamı barındıran ne güzel düşünülmüş bir etkinlik. Uzun yıllardır yapılıyor ancak birkaçına katılabildim henüz. İyi ki de katılmışım diyorum her seferinde. Ya daha öncesinde göremediğim ülkemin güzel yerlerini görmek nasip oluyor ya da daha önce zahirde gördüğümü zannedip de aslında göremediğimi fark ettiğim yerleri yeniden zihnimde inşaa etmiş oluyorum. Sadece bununla da kalmıyor; yine her seferinde yeni arkadaşlıklar, dostluklar ediniyor, farklı bilgilerle, fikirlerle görüş alış verişinde bulunuyorum.
6 Temmuz cumartesi günü sabah saat 08.00 sularında yine bu amaçla yola çıkıldı. Batı Karadenizimizin en güzel yerlerinden bir bölümü hep birlikte gezilip görüldü, sonrasında dönüş yolculuğunda birçok gözlemler de dile getirildi.
Oldukça kalabalık ve renkli bir grupla çıkmıştık yola ve şuna inanıyorum ki her yolculuk insana yeni şeyler öğretir. Bu yolculuk da bana gittiğim yerler hakkında yeni şeyler ve bunun yanı sıra otobüs yolculuğu esnasında da değerli büyüklerimden oldukça faydalı bilgileri öğretti.
Yolculuk boyunca Zeki Oğuz ve İsmail Desteli ağabeylerim bir an olsun beni yalnız bırakmayıp eşiz dostluklarıyla beraber her daim eşlik ettiler. Gezdiğimiz güzel mekânların ara sokaklarında yeni yerler keşfetmemizi, farklı yerler görmemizi sağladılar. Ve hatta bir asma yaprağını üçe bölerek minicik minicik saran hanımlarla tanışmamız oldu.
Gelelim gezilen yerlere…
Gezi rotamız Karabük, Safranbolu, Amasra, Bartın şeklindeydi. İlk durağımız Karabük öğretmen evi oldu. Çantalarımızı burada bırakarak sırayla Tokatlı Kanyon-Cam Teras- Ters Ev- ziyaretlerini gerçekleştirdik. Bunun ardından Safranbolu’ya geçerek tarihi Safranbolu evlerini inceledik, çarşılarını ziyaret ettik, ara sokaklarda kaybolduk. Bakırcılar ve demirciler çarşısına indik. Meşhur Safranbolu lokumu ve çekme helvalarından aldık. İlginç belediye binasını fotoğrafladık, Cinci Han’a uğradık.
Ertesi gün ise ilk durağımız Amasra idi. Oldukça güzel, şirin mi şirin, insanın ‘kaçıp gelsem buralara’ diye içinden geçirdiği sakinlikte bir yer. Berrak bir deniz, tarihle bütünleşmiş sanki. Tarihi köprünün üzerinden geçerken az önce hikâyesini dinlediğim Pers prensesi Amastris’i aklımdan geçiriyorum. Benim güzel vatanım, her bir bölgesi her bir kentiyle ne çok uygarlıklara kucak açmış, ne farklı kültürleri bağrında taşımış diyorum. Kale’ye çıkınca Amasra’nın güzelliğini kuşbakışı tekrar görerek teyit etmiş oluyorum. Ağlayan ağaç durağında Tavşan Adası’nı izliyorum.
Gönlümü Amasra’da bırakarak otobüsümüze ilerliyorum ve Bartın’a hareket ediyoruz…
Bartın yemyeşil, büyükşehrin kalabalık ve gürültüsünü yaşayan biri için tamamen sesiz ve boş sokaklardan oluşan bir yer. Sakın yanlış anlaşılmasın. Bunu olumsuz anlamda söylemiyorum. Sessizlik ve dinginliği tadıyorum boş sokaklarda… Bartın’da avm olmadığını öğreniyorum mesela. Büyük alışveriş mağazaları da yok. Ne mutlu oranın insanlarına ve de çocuklarına… Doğa, sadece doğa ile iç içe bir yaşam. Şehrin içinden geçen yemyeşil bir ırmak ve kenarında balık tutan yöre halkı. Mutluluk bu olsa gerek diyor, grubun arkasında kalmamak için hızla ilerliyorum.
Benim için yoğun, yorucu ama mükemmel bir hafta sonu sona ermiş oluyor böylece. Sizlere burada, bu yöreler hakkında tarihi ve coğrafi bilgileri sunabilirdim ama bunları zaten internetten kolayca bulabilirsiniz diyerek kendi duygu ve düşüncelerimi aktarmayı uygun gördüm. En iyisi siz bir an önce gidin ve oraların havasını doyasıya içinize çekin.
Bu güzel gezinin düzenlenmesini sağlayan ve emeği geçen başta Selçuklu Belediyesi olmak üzere TYB başkanı Hayri Erten, Onursal Başkanı Ahmet Köseoğlu ile bizleri misafir eden Karabük Belediye Başkanı Rafet Vergili, Amasra Belediye Başkanı Recai Çakır, Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın ve 22. Dönem Bartın milletvekili H.İbrahim Kabarık ve nazik eşlerine teşekkürlerimi sunuyorum…