Yurt Dışında Boşananların Mal Rejimi Davalarındaki Zaman Aşımı Değişti
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun aldığı emsal karar, yabancı ülkede boşananların Türkiye'deki mal rejimi davalarındaki zaman aşımı sürecini değiştirdi. Artık zaman aşımı, yabancı ülkede boşanmanın kesinleşme tarihinden başlıyor.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, yabancı ülkede boşananların Türkiye'deki mal rejimi davalarındaki zaman aşımı sürecini etkileyen önemli bir karara imza attı. Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Aile Mahkemesi sıfatıyla gördüğü bir davada ortaya çıkan bu karar, özellikle yabancı ülkelerde boşanan ve Türkiye'de mal rejimi davası açan bireyleri ilgilendiriyor.
Davacı, yabancı ülkede gerçekleşen boşanma davasının Türkiye'deki tanıma tenfiz davasının kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 sene içerisinde zaman aşımı başlaması gerektiğini iddia ederek mal rejiminin tasfiyesini istemişti. Ancak mahkeme, bu talebi reddederek yabancı ülkede gerçekleşen boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren zaman aşımının başlayacağını belirtmişti.
Bu karar üzerine yapılan temyiz başvurusu sonucunda Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, yabancı ülkede gerçekleşen boşanma davalarının zaman aşımının tanıma tenfiz davasının kesinleşme tarihinden itibaren başlayacağına hükmetti. Ancak bu karara direnen Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesi, kararın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yeniden değerlendirilmesini sağladı.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2023 yılında aldığı emsal kararda, yabancı ülkede gerçekleşen boşanma davalarında zaman aşımının artık tanıma tenfiz davasının kesinleşme tarihinden değil, yabancı ülkede gerçekleşen boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren başlayacağını belirledi. Bu karar, İstanbul Barosu Avukatlarından Fatih Karamercan tarafından da desteklendi.
Karamercan, bu değişikliğin zaman aşımının tarafların iradesine bırakılmaması bakımından doğru olduğunu vurgulayarak, artık yabancı ülkelerde gerçekleşen boşanma davalarının kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl içerisinde mal rejimi davalarının açılması gerektiğini belirtti. Bu kararın, hem hukuksal hem de sosyolojik açıdan doğru ve yerinde olduğunu ifade etti.
Kaynak: