Zafer, nasıl Zafer Onbaşı oldu?

Zafer, nasıl Zafer Onbaşı oldu?

“Talimgâh taburu silah bölüğü 62 kursiyer onbaşı yirmi üç hizmetli kadro eri ve benim de üstlerim olan 17 çavuşla görüşlerinize hazırdır bölüğümüzde hiçbir vukuat yoktur komutanım” derken biz hüngür hüngür ağlıyorduk.

Askerliği bitmeyen Zafer,


nasıl Zafer Onbaşı oldu?


 


İsmail DETSELİ


 


Sorumluluk alan insan kendine elbette biraz çeki düzen verir.


Eğer aldığı bu sorumluluğu yerine getiremezse o kendi kendine erir.


İnsan beşer şaşardır.Bir batağa saplanır.


Bakarsın bir sihirli el uzanır onu bataktan kurtarır.


Kötülüğe kötülükle karşılık vermek her kişinin işidir.


Kötülüğe iyilikle karşılık vermek er kişinin işidir.


Neşet Ertaş ustanın dediği gibi, kalpten kalbe bir yo vardır bilinmez/gönülden gönül’e gider yol gizli gizli.


Türkçemizde bir söz vardır. İnsan bilir insan kıymetini, sarraf bilir altın kıymetini derler.


Ben de diyorum ki, insan bilir insan kıymetini, içinde insanlık varsa, erkes bilir altının kıymetini, bu işte menfaati varsa…


Altının kıymetini herkes bilir, neden? Çünkü altın çekicidir, paradır, menfaatsiz iyilik yapan çok nadirdir. Menfaatsiz sadece Allah rızası için iyilik yapanlara ne mutlu diyelim. Ve konumuzu anlatmaya başlayalım.


Yıl 1967 askerlik görevimi Manisa’da yapıyorum bir eğitim subayımızın (Yüzbaşı) tayin edildiğini ve taburumuza geleceğini bölük komutanımız haber verdi.Yüzbaşımın ismini de bildirdi. Bekliyoruz ha şu gün ha bugün diye. Bir sabah benim nöbetçi çavuşluğumun olduğu ve bölüğü içtima alanına çıkardığım bir soğuk kış günü geliverdi aniden.


Bölük komutanımız daha henüz ictima alanına teşrif etmemişlerdi. Ben de mecbur kaldım yeni yüzbaşıma tekmil vermeye. Tekmili aldı bana gayet kibarca teşekkür etti ve kenarda lakayt bir vaziyette yaka paça açık saygısız ve fütursuzca duran arkadaşımız 7-8 senelik asker olan Zafer’i gördü. Zafer her zamanki halinden hiç taviz vermiyor yeni yüzbaşının hatta ordu komutanının gelişi bile onu pek ilgilendirmiyordu.


Ben askeri birlikte bir senelik idim ve çavuştum. Zafer arkadaşımız bazen gider bazen gelir ne olduğunu neler yaptığını biz bile bilemiyorduk. Oradaki askerlere ve başçavuşlara sorduğumda “Bu 7-8 senelik asker adam döver, adam bıçaklar, askerden firar eder, esrar içer, içki içer, böyle gider gelir kimseyi takmaz” dediler.


Yeni gelen yüzbaşım bana Zafer’i işaret ederek “bu ne hal?” dedi? Ben de bana söylenenleri kendisine aktardım. Bölük eğitim yerine gitti yüzbaşım beni nöbetçi çavuşu olarak bölükte alıkoydu. Kendi bölük komutanımız olan üsteğmen de geldi.


Yüzbaşı bize “Zafer konusunu özel görüşeceğiz elinizde ve kayıtlarda ne kadar bilgi varsa toplayın onun hakkında” dedi. Ertesi gün dosya bilgileri de beraber komutanlar birkaç eğitim çavuşu yani bizler yüzbaşıya Zafer hakkında bilgi verdik. Birliğimiz talimgâh taburu idi. İki bölükten (piyade ve silah bölüğü) ibaret bir taburdu.


Bir sabah içtimasında yüzbaşımız bölükleri bir araya topladı. Zafer arkadaşımızı yanına aldı ve tabura hitaben şu veciz konuşmayı yaptı: Arkadaşlar Zafer kardeşinizi hepiniz benden daha iyi tanıyorsunuz. Yüzbaşı böyle konuşurken Zafer’de bir tedirginlik başladı ve isyan edecek bir durumda iken yüzbaşım, Zafer’in başını okşayarak onun dertlerine ortak olacağının işaretini veriyordu. Bu arkadaşınız duyduğum ve dosyalarından incelediğim kadarıyla bu devlete bu orduya 7-8 senedir hizmet etmekte imiş. Bazı hatalı davranışları bunun da vardır ama amirlerinin de var sanırım. Yalnız uzun süre orduya hizmetin de bir bedeli olmalı. Eğer bu bedeli vermek bana düşse yetkim olsa Zafer kardeşinize astsubay rütbesi takardım ama ne yazık ki bu kadarına yetkim yok. Bundan dolayı ordunun bana tanıdığı yetki ancak başarılı bir eri onbaşı yapabilmektir. İşte huzurunuzda ben de bu yetkimi kullanıyor ve Zafer kardeşinizi, onbaşı rütbesi ile taltif ediyorum. Ona, erler onbaşılar hatta çavuş arkadaşları dahi tecrübesinden dolayı Zafer onbaşıya saygı gösterecekler. Ve Zafer kardeşim de çok sevdiği Türk milletinin ordusuna daha samimi hizmet edecek ve vatana millete ana ve babasına hayırlı bir evlat olarak memleketine dönecektir.


Böyle dedi yüzbaşı ve elinde tuttuğu onbaşı rütbelerini Zafer’in omzuna eliyle dikti “haydi Zafer onbaşı hayırlı olsun” dedi.


“Yalnızca Türk komutanlarına has erata bir baba gibi davranmak. İşte bu sevgi bağı ile oluşur dünyalara meydan okumak” dedim içimden. Yüzbaşım bana da “Zafer’i takip et bakalım, bu duruma ne reaksiyon gösterecek” diyerek görev verdi ve yanımızdan ayrıldı.


Ben o gün gizlice akşama kadar Zafer’in hareketlerini izledim. Bölükten ayrı bir kenara çekildi. Akşama kadar kimse ile görüşmedi ve akşamdan geldi her gece sabahlara kadar yatmayan Zafer erkenden koğuşa girip yattı. Gece bana bir er gelerek “Yüzbaşım seni subay gazinosuna çağırıyor” dedi. Yüzbaşının yanına vardım selam verdim. “Gel İsmail Detseli çavuş otur yanıma” dedi. Oturdum bana çay getirtti. Ve Zafer’in o günkü hareketlerini tek tek sordu, söyledim. “İsmail Çavuş arkadaşlara hatırlat Zafer bazı isteklerde bulunabilir isteklerini mümkün olduğu kadar yerine getirin, itiraz etmeyin” dedi. Ve beni bölüğüme gönderdi. Sabahın saat 5’i falandı sanırım ranzamdan ayağımı bir sarsan oldu, uyandım. Zafer di beni sarsan, “İsmail çavuşum kalk bana yeni elbise ve teçhizat alalım depodan sabah bu kılıkla komutanın karşısına çıkılmaz” diyordu. Ben sevinçle “hay hay Zafer abi” dedim (çünkü benden çok büyüktü) ve depocu Sadettin çavuşu kaldırdım. Zafer onbaşıyı tam teçhizat donattık biz yine çavuş olduğumuz için gelip yatağımıza yattık. Ama Zafer onbaşı hiç yatmadı. Çünkü o ömründe ilk defa sorumluluk alıyordu. Onu da layığı ile yerine getirmek istiyordu.


Sabah bölüğe talimat yağdırarak herkes 7.30’da içtima yerinde olsun diyor ve nöbetçi çavuşuna “bugün yüzbaşıma tekmili ben vereyim” diyordu. Teklifi hepimiz sevinçle kabul ettik. 17 çavuşu bir kenara ayıran Zafer ağabey talimgâhın silah bölüğünde 62 kursiyer onbaşı ve 23 kadro erini saydı. Ve karşıdan gelen elinde kibar bir asası olan o babayiğit yüzbaşımız gelirken bölüğe rahat hazır ol komutu vererek, dikkat çekti ve yüzbaşıya döndü bilgili bir onbaşı hatta çavuş edasıyla sert bir selam çaktı ve “Talimgâh taburu silah bölüğü 62 kursiyer onbaşı yirmi üç hizmetli kadro eri ve benim de üstlerim olan 17 çavuşla görüşlerinize hazırdır bölüğümüzde hiçbir vukuat yoktur komutanım” derken biz er ve erbaş bir bölük asker yüzbaşımızla hüngür hüngür ağlıyorduk.


Bundan sonra Zafer hep ileriye gitti, akıllandıkça akıllandı. Hayatın her cilvesini yaşamanın tecrübesi ile bizlere nasihatler verecek kadar olgunlaştı. Bunun mimarı 7- 8 sene bu adamın psikolojisini çözemeyen ve üzerlerine sorumluluk almayan komutanlara taş çıkartan Yüzbaşımız Orhan Tuncer idi. Sağ ise ellerinden öper, uzun ömürler, ölmüş ise Allah’tan rahmet dilerim. Yattığı yer nur olsun. Zafer kardeş askerliğini bitirmiş köyüne gitmiş evlenmiş ve Zaferin babası ve annesi bölüğümüze kadar gelmişler ve yüzbaşımız Orhan bey’in ellerine kapanarak teşekkürlerini ve saygılarını iletmişler gözyaşları içinde Zafer’in eski ve yeni durumlarını izaha çalışmışlar. Sonradan orada kalan askerlik arkadaşlarım bana mektupta bunları yazdılar.


Görüldüğü gibi her şey şiddet ve zorlama ile hallolmuyor. Biraz insanın psikolojisini bilmekte fayda var. Bunun için de psikolog olmaya gerek yok. Biraz sevecen biraz babacan oldukça dürüst sözlerini iyi seçen kişi olmak ve sabırla sükûnetle hareket etmek yeterli sanırım. Atalarda birçok vardır “Sabırla koruk helva olur, iyi laf yılanı deliğinden çıkarır kötü laf ise dinden imandan çıkarır” diye, ne kadar doğruymuş. Ben şuna inanıyorum veya inanmak istiyorum: Dünyada kötü insan yoktur, olmaması lazımdır. Ama kötülüğü doğuran sebepler vardır, bu sebepler de kötü insanları türetiyor.


Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi,


İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür.


İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.