Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

10 Muharrem ve Kerbelâ

Muharrem Ay’ı kutsal sayılan aylar arasında, Aşure günü de kutsal sayılan günler arasındadır. İnsanlık tarihi 10 Muharrem’de meydana gelen çok önemli olaylara şahit olmuştur.

Hadis-i Şerif’e dayandırıldığına göre; Hz. Nuh’un gemisinin Cudi dağına oturması, Hz. Musa ve kavminin denizin yarılarak Firavun’un zulmünden kurtulması ve Firavun’un denizde boğulması, Hz. Adem’in tövbesinin kabulü ve Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulması gibi olaylar 10 Muharrem’de meydana gelmiştir.

10 Muharrem halk arasında aşure günü olarak bilinir ve o gün pişirilen aşure yakınlara, komşulara ikram edilir. Aşure dağıtımı, halkımız arasında gelenek olarak yıllardır uygulanmakta ve yardımlaşmanın güzel bir örneği ortaya konmaktadır.

Muharrem’in 9-10 veya 10-11 veya 9-10-11 günlerinde oruç tutmak sünnettir, faziletlidir. Ayrıca, Aşure gününde çok selam vermek ve aile efradının nafakasını geniş tutmak gerektiği Hadis-i Şeriflerde belirtilmiştir. Onun için o gün evimize her çeşit gıdadan alınması eve bereket getirir. 

Ayrıca, 10 Muharrem’de Kerbelâ’da, Efendimizin sevgili torunu Hz. Hüseyin ve yanında bulunanlar bir katliama maruz kalmışlardı. Kerbelâ olayı, İslâm tarihinin çok acı ve yüreğimizi dağlayan bir olayı olarak tarihe geçmiştir.

Peygamber Efendimiz; sevgili torunları Hz.Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında,  “bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır. Allah’ım ben onları seviyorum, sen de onları sev ve onları sevenleri de sev” buyurmuştur. Bir başka Hadis-i Şerif’te Efendimiz, “Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuştur” buyurmuştur. 

Peygamber Efendimiz Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin’in gönüllerince oynayıp eğlenmeleri için onlara eşlik eder, bir çocuk gibi onlarla oynardı. Efendimiz, bir gün yanına gelen Hz. Ali, kızı Hz. Fatıma  ile torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i göstererek “işte bunlar benim ehl-i beytimdir” demişlerdir.

Hz.Hüseyin doğduğu zaman Peygamber Efendimiz, “o cennet gençlerinin efendisi, seyyididir” buyurmuş ve hicretin dördüncü yılı Şaban ayının 5.günü Medine’de dünyaya gelen Hz. Hüseyin’in ismini bizzat kendisi koymuştur. Hz. Hüseyin, yaratılış ve ahlak itibariyle Peygamber Efendimiz’e çok benziyordu. Halim, selim ve yumuşak huylu idi. Şefkat, merhamet sahibi ve çok cömert idi. 

Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin, iki cihan güneşi Efendimizin şefkat ve merhamet pınarından doyasıya içerek büyüdüler. Dedelerinin yanından hiç ayrılmadılar. Onun mübarek dizlerinde oturarak, onun sevgi dolu gönlünden feyizler alarak yetiştiler. Onun nübüvvet nuruyla geliştiler. Ondan aldıkları nurla, gözlerini ve gönüllerini nurlandırdılar.

Peygamber torunu Hz. Hüseyin, Muaviye’nin ölümünden sonra halifeliğini ilan eden Yezid’in zulüm ve adaletsiz yönetimini kabul etmemiş ve ona biat etmemişti. Bunun üzerine Kûfeliler, Hz. Hüseyin’i ısrarla davet ederek, Yezid’in zulüm düzenine son vermesini istemişler ve kendisine biat edeceklerini bildirmişlerdi. 

Kûfe halkının bu sözüne güvenen Hz. Hüseyin yanına aldığı bir avuç dostu, akrabası ve ehli beytle birlikte Kûfe yolunda iken, Kerbelâ çölünde, Yezid’in ordusu tarafından ablukaya alındı. 90 kişi olduğu rivayet edilen Hz. Hüseyin ve yanındakiler, binlerce kişilik askeri bir ordu tarafından günlerce muhasara altında tutuldu ve kendilerine su bile verilmedi. 

Hicretin 61. yılı Muharrem ayının 10. günü  Kerbelâ’da, İmam Hüseyin’e saldırı başladı. Bu acımasız saldırının tek nedeni zulmün ve kötülüğün sembolü Yezid’e biat edilmemesidir. Hz. Hüseyin’in yanındaki bir avuç mücahid ve ehli beytten hanım ve çocuklar, sayıca çok fazla olan bu orduya karşı büyük bir direnç gösteriyorlar ve bir bir şahâdet şerbetini içiyorlardı.

Hz. Hüseyin’de kahramanca savaştı ve almış olduğu otuzüç mızrak ve otuzdört kılıç yarasıyla bedeni toprağa yığılırken, ruhu şehitlerin ruhuna karışıyordu. Şehit düştüğünde 57 yaşındaydı. Şehit olanların içinde Hz. Hasan’ın iki küçük oğlu, Hz.Hüseyin’in bir küçük oğlu ve daha kundakta olan bir yavrusu da vardı. O gün, Hz. Hüseyin ile birlikte çocuklara hatta bebeklere varıncaya kadar 72 kişi şehit edilmişti. Ehli beyt, adeta tümden imha edilmek istenmişti.

Savaş bittikten sonra Yezid’in ordusu bununla da kalmadı. Çadırları ateşe verdiler ve şehitlerin başlarını keserek, kesik başları ile birlikte geride kalan kadın, çocuk,  hasta ve yaralı olan esirleri önce Kûfe’ye sonra da Şam’a Yezid’in yanına getirdiler.

Yezid, Şam’daki sarayında İmam Hüseyin’in mübarek başını elinde tuttuğu çubuğuyla oynuyor ve mübarek dişlerine vuruyordu. Sahabeden Ebu berze Eslemi bunu görünce dayanamadı ve, “Sana yazıklar olsun Yezid. Hüseyin’in ağzına mı vuruyorsun? Vallahi iki gözlerimle Peygamberin, Hasan ve Hüseyin’in ağızlarını öptüğünü gördüm” diye haykırdı.

Hz. Hüseyin ve yakınlarının şehit edilmeleri haberi üzerine Medine halkı feryatlara boğulmuş, o günden bu güne geçen binlerce yıl, o feryadı ve yürek yangınını dindirememiştir.

Kerbelâ hadisesi; vefasızlığın, verilen sözün yerine getirilmemesinin ve samimiyetsizliğin acı bir sonucu olarak tarihe geçmiştir. Allah gerçek mü’minleri tüm Yezid’lerin şerrinden ve zulmünden korusun.

Yüreklerimizi dağlayan o olayın acısını her 10 Muharrem’de hissediyoruz. Efendimizin ve O’nun sevgili torunlarının şefaatlerini ve günümüzün Yezid’lerinin şerrinden mü’minleri korumasını Rabbimizden niyaz ediyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

NOT: Yeni Eğitim ve Öğretim yılının; geleceğimizin teminatı tüm çocuklarımıza, elleri öpülesi tüm öğretmenlerimize ve fedakâr ana babalara hayırlı olmasını Yüce Allah’tan diler, başarılarla dolu bir yıl geçirilmesini temenni ve niyaz ederim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar