Şenol Metin
Adil Düzen İçin Adil Gelir Dağılımı
1992, Eğitimciler Birliği Sendikasının kuruluşu…
1995, Memur-Sen’in kuruluşu…
Memur-Sen’in kurucu aklını ve ideolojik merkezini inşa eden 7 Güzel Adam’ın en güzeli M.Akif İnan ‘her sözü her davranışı, her dünya görüşünü İslam’ın getirdiği ölçülerin aydınlığında değerlendirmek, hükme bağlamak gerek.’ Sözleri ile sendikanın görevini tanımlar. ‘Savaşımız, Yeryüzünde fitne çıkaranlarladır.’ Diyerek hasımlarını, ‘Biz kimseyi zorlamadan iyilikle, güzellikle çağırırız.’ Sözleri ile yöntemi, ‘İnananlar birleşince erir küfrün saltanatı, tükenir sömürü düzeni, kurtulur esir ülkeler, esir insanlar.’ Cümleleri ile de süreci tanımlar. Bireysel ve toplumsal esarete vurgu yaparak sömürü sistemine isyanını belirtir ve bu isyanı örgütler. M.Akif İnan için sendika öncelikle sömürü düzenine isyanın örgütlü formudur. ‘Biz kimseyi zorlamadan iyilikle, güzellikle çağırırız.’ cümlelerinde kendisini bulan iyilikle, güzellikle muamele, zora başvurmama bu isyanda kırmızı çizgi olarak kodlanmıştır.
Sömürü düzenine isyanın örgütlü formu Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’in mücadelesinde öncelik alanı ekonomidir. Ekonomi, sömürü düzeninin en sofistike alanıdır.
1992’de Eğitim-Bir-Sen’i, 1995’te Memur-Sen’i kuran M. Akif İnan ve arkadaşlarının dayandığı bir sosyolojik zemin vardır ve bu sosyolojinin aksiyon yönünü inşa eden Şairler Sultanı Necip Fazıl;
Allah'ın bir pulunu bekleye dursun on kul,
Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul...
Diyerek sömürü sisteminin en sofistike alanı ekonomiye vurgu yapmıştı.
Sendikamızı var eden sosyolojinin merkezinde Milli Görüş olarak kodlanmış bir dünya görüşü vardır. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen süreç içinde Milli Görüşü merkeze alarak yeni sosyolojilere açılmış, yeni iltihak ve ittifaklarla alanını genişletmiştir. Bugün eğitim çalışanlarının yarıya yakını Eğitim-Bir-Sen üyesidir. Bugün tüm kamu çalışanlarının yarıya yakını Memur-Sen üyesidir.
Bu sosyolojinin merkezinde Milli Görüş olduğunu ifade etmiştik. Milli Görüş’ün kurucusu Prof. Dr. Necmettin Erbakan Milli Görüş’ün ekonomi alanına ait tezlerini ADİL DÜZEN olarak formüle etmişti. Adil Düzende adalet vurgusu dikkat çekicidir ve adalet talebinin en önemli boyutu Gelir Dağılımında Adaletin tesisisidir.
Gelir Dağılımında Adaletin tesisinde klasik müslüman ilim erbabı zekata temel rol vermektedir. Zekat, yoksullukla mücadelede çok iyi sonuçlar verirken, sosyal patlamaları engelleyecek nihai bir emniyet subabı işlevi üstlenir iken, maalesef gelir dağılımında adaleti tesis edecek bir işlev üstlenememektedir.
Gelir Dağılımında Adaletin tesisi için, Gelir ilk üretildiğinde, emek ve sermaye kendi paylarını alırken, birincil gelir dağılımına müdahil olmak gerekir. Bu mudahele, emek-sermaye çelişkisinde doğası gereği zayıf olan emeği destekleyen, yine doğası gereği güçlü olan sermayeyi sınırlandıran araçların kullanımını gerektirir.
Emeği desteklerken emeğin hakkı olan ücretin adil, hakkaniyete uygun belirlenmesi esastır. Emek arzı ile talebinin serbestçe belirlendiği piyasada belirlenen ücret ki piyasa ücreti diyoruz, bu adil bir ücret olmayabilir. Emek arz edenlerin emeğini arzetmediği zaman, açlığa mahkum olması nedeni ile irade, piyasa fiyatı tam bir serbestiyet içinde teşekkül etmeyebilir. Bu nedenlede emek zayıftır, desteklenmesi gerekir. Adil ücretin tesisi için devletin insiyatif alması gerekir. Bu insiyatifte asgari ücret iyi bir araçtır. Bununla birlikte Adil ücretin teşekkülünde asıl yapılması gereken, Toplu Sözleşme Sistemi ile Sendikaların etkin bir şekilde sürece dahil edilmesidir. Adil ücret ile piyasa ücreti arasındaki farkın bir bölümünü devlet, sosyal devlet olmanın gereği toplu sözleşme sistemi içinde üstlenebilir, üstlenmelidir.
Gelirin üretilmesinin ardından ilk paylaşımında zayıf olan emeği desteklemek için asgari ücret ve adil ücret politik araçlarının yanında doğası gereği güçlü olan sermayeninde sınırlandırılması gerekir. Aksi takdirde gelirin ilk paylaşımda adalet tesis edilemeyecektir. Sermayenin hakettiğinden fazla pay almasının nedeni Faiz’dir. Onun için islam hukukunda faiz, zülüm olarak nitelenir. Faiz yasağı hem islamın bir emri olarak, hem de gelir dağılımında adaleti tesis etmek için en sert biçimde uygulanmalıdır. Burada devlet aklına ihtiyaç duyulmaktadır. Yatırımcıların kısa ve uzun vadeli finansman ihtiyaçlarını giderecek faizin olmadığı bir model kurgulanmalıdır, burada uzun vadeli yatırım sermayesinin temini çok daha önemlidir. Bu çerçevede Faizsiz finansman araçlarımızı çeşitlendirip derinleştirmemiz gerekmektedir. Bu da kamu sorumluluğunu gerektirir.
Emeği destekleyecek, sermayeyi sınırlandıracak politikalarla gelirin ilk dağıtımında adalet büyük oranda tesis edilebilecektir. Buna rağmen gelirin birincil dağıtımında sınırlı adaletsizlikler oluşabilir. Bu adaletsizliği gidermek için de sosyal devlet uygulamaları, vergi politikaları ve zekat araçları birlikte uygulanmalıdır. Bu araçlardan vergi politikaları daha çok tercih edilmeli ve etkin kullanılmalıdır. Emek daha düşük vergilendirilmeli, sermayeye daha yüksek vergi oranları uygulanmalıdır.
Bir tesbit; Asgari ücret alan insanımız, yılda 1500 TL gelir vergisi öderken, taksici, mimar, avukat, kuyumcu gibi meslek grublarının asgari ücretli seviyesinde gelir vergisi ödemesi amme vicdanını yaralamaktadır. Vebaldir.
Adil bir gelir dağılımının olduğu bir Türkiye ve Dünya duası ile Allaha emanet olunuz.