Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Malazgirt Meydan Muharebesi (1)

Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071 tarihinde Sultan Alparslan tarafından yönetilen Selçuklu ordusu ile Bizans ordusu arasında gerçekleşmiş, Bizans İmparatorluğu’nun yenilgisi, İmparator 4. Romen Diyojen’in esir düşmesi ve Selçukluların büyük zaferiyle sona ermiştir.

Bu zafer, önce Anadolu ardından İstanbul ve Balkanlar’a açılan fetih hareketlerinin dönüm noktasıdır.​

Türk-İslam Tarihinin önemli bir dönüm noktası olan Malazgirt Zaferi hakkında ne biliyoruz? Millet olarak bu zafere gerektiği değeri verebiliyor muyuz? Yaklaşık 1000 yıl önce tarihe damgasını vuran ve Anadolu’yu bizlere vatan yapan bu zaferi sahiplenme ve tanıtma adına neler yapıyoruz?

Bu soruların cevabı yakın döneme kadar genel olarak menfi idi. Son bir kaç yılda yapılan bazı çalışmalar bu zaferi anma ve anlama adına ümit vaat etmektedir.

Doğu sınırında ortaya çıkan ve giderek artan Türk-İslam akınları Doğu Roma’yı telaşlandırmıştı. Zira Selçuklular seferlerinde istilaya girişmiyor, yerleşim yerlerini tahrip etmiyor, halka zulümde bulunmuyor, sadece Doğu Roma askeri mevkilerini hedef alıyordu. Selçukluların bu politikası Doğu Roma bünyesinde bulunan ve Doğu Romalı olmayan toplumların üzerinde olumlu bir etki bırakıyordu. Bu da Doğu Romalı idareciler için daha büyük bir tehlikeydi.

Büyük Selçuklular Tuğrul Bey döneminden (1038-1063) başlayarak Anadolu’ya birçok akınlar düzenlemiş, 1048’de Pasinler Ovası’nda Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmışlardı. Doğu Anadolu’daki bazı önemli kalelerin Selçukluların eline geçmesiyle sonuçlanan bu akınlar, 1063’te Alparslan tahta geçtikten sonra da sürdü.

1063 yılından sonra Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Türklerin, Ermenistan ve Anadolu’ya doğru göç etmesine izin verdi ve Türkler buralarda şehirlere ve tarım alanlarına yerleştiler, hatta Ege ve Marmara’ya kadar akınlar yapar duruma geldiler.

Türk akınlarından çok rahatsız olan Bizanslılar, tahta ünlü komutan Romen Diyojen’i çıkardılar. Romen Diyojen yaptığı bazı seferlerden sonuç alamayınca imparatorluk askerlerinin yanı sıra Alman, Frank, Slav, Gürcü, Abaza, Kıpçak, Peçenek ve Uz’lardan tertip ettiği çoğu paralı askerlerden oluşan 200.000 kişilik büyük bir ordu kurup Konstantinopolis’ten yani bugünkü İstanbul’dan ayrıldı (13 Mart 1071).


Anadolu’da yaşayan bir azınlık olan Ermeniler bu seferberliğe yanaşmamıştı. Romen Diyojen, ordularıyla birlikte Sivas’a ulaşınca tabiyeti kabul etmedikleri için Ermeni Prenslerini ve tebasını kılıçtan geçirerek öldürdü. Ermeni yerleşim yerlerini de Askerlerine yağma ettirdi. Böylelikle tabiyeti kabul etmeyen Ermenilerden intikamını almış, benzeri aykırılıklara karşı gözdağı vermiş oldu.


Aynı tarihlerde Selçuklu Devleti, İslam ülkeleri için tehdit oluşturan Şii-Fatımi Devleti üzerine sefere çıkmaya hazırlanıyordu. Suriye’de bulunan Selçuklu Sultanı Alparslan, ordularını Mısıra göndermeye hazırlanıyordu.

Öncü kuvvetleri Malazgirt’e gönderen İmparator, ana kuvvetleriyle yola çıktı. Sultan’a elçiler göndererek Türklerin ele geçirdiği kaleleri geri istedi. Elçileri Halep’te karşılayan Sultan Alparslan teklifi reddetti ve Mısır’a hazırladığı seferden vazgeçip Malazgirt’e doğru 50.000 kişilik ordusuyla yola çıktı.     

26 Ağustos Cuma sabahı Alparslan, Malazgirt Meydan Savaşı’ndan önce bütün tedbirleri almış, gereken her türlü hazırlığı yapmıştı. Alparslan, Bizans kuvvetlerinin gücünü öğrenmek için bir öncü kuvveti 7-8 km. uzakta konuşlanan Bizans ordusuna gönderdi. Bu keşif sırasında bir Bizans komutanı ele geçirildi. Komutandan edinilen bilgilere göre Alparslan gereken önlemleri aldı. 200.000 kişilik orduya karşı 50.000 kişilik bir kuvvetle nasıl karşı konulacağının planları yapıldı.

Savaş gününden birkaç gün önceden itibaren askerlerinin moralini arttırmak için devamlı tekbir getirmelerini, düşmanların morallerini bozmak için de sürekli boru ve davul çalmalarını, oklar atmalarını emretti.

Askerlerinin, düşmanın kendilerinden 4-5 kat sayı fazlalığı karşısında tedirginliğe düştüğünü fark eden Alparslan, eski bir Türk töresine binaen kefene benzeyen beyaz kıyafetler giydi. Atının da kuyruğunu kendi eliyle bağladı. Atının kuyruğunu kendisinin bağlaması, ordusunun başında kendisinin de muharebede en ön saflarda savaşacağı anlamına geliyordu.

Yanındakilere şehit olduğu takdirde vurulduğu yere gömülmesini vasiyet etti. Askerlerinin Cuma namazına İmamlık eden Sultan Alparslan, atına binip ordusunun önünde moral yükseltici, ordunun maneviyatını coşturan kısa ama etkili ve muhteşem bir konuşma yaptı. Türk tarihine geçen Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın ordusuna seslenişi şöyleydi:

“Askerlerim! Yiğitlerim! Bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte savaşacağım. Bugün burada Allah’tan başka bir sultan yoktur. Emir ve kader O’nun elindedir. Biz ne kadar az olursak olalım, düşman ne kadar çok olursa olsun, bütün Müslümanların, zaferimiz için dua ettikleri şu anda, kendimi düşman üzerine atacağım. Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Ya zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. Ben memleket için, İslâm için ölüme koşuyorum. Beni takip edenler ve kendilerini Yüce Allah’a adayanlardan şehit olanlar Cennet’e, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahirette ateş, dünyada da alçaklık beklemektedir.”

Daha sonra atından inerek secdeye kapandı ve şöyle dua etti:

“Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir. Bana yardım et, sözlerimde hilaf varsa beni kahret.”

Sultanın bu konuşması ve duası üzerine Selçuklu ordusu, sadakat nidalarıyla Alparslan’a bağlılıklarını haykırdılar. Sultanı, kefeni giyip şehitliği kabullenmiş vakur haliyle gören Selçuklu ordusu ölüme hazır vaziyette helalleşerek savaş düzeni aldı ve Cuma namazından hemen sonra ilk çarpışma başladı.

Aynı anda Bizans ordusunda da son hazırlıklar yapılıyordu. Romen Diyojen savaşı kazanacağından, ününün ve saygınlığın artacağından emindi. Bizans’ın eski ihtişamlı günlerine döneceğini hayal ediyordu. En ihtişamlı zırhını giydi ve inci beyazı atına bindi. Ordusuna zafer durumunda büyük vaatlerde bulundu. Tanrı tarafından şeref, şan, onur ve kutsal savaş sevapları verileceğini duyurdu.

Alparslan savaşı kaybetmesi durumunda her şeyini ve atalarından miras kalan Selçuklu Devletini de kaybedeceğini çok iyi biliyordu. Her iki komutanda kaybetmeleri durumunda öleceklerinden emindi. Romen Diyojen, ordusunu geleneksel Bizans askeri kurallarına göre düzenlemişti. Ortada birkaç sıra derinlikte çoğu zırhlı, piyade birlikleri ve bunların sağ ve sol kollarında süvari birlikleri yerleştirilmişti. Selçuklu Ordusu ise Hilal taktiği uygulayacaktı.

Savaş öğle saatlerinde Türk atlılarının toplu ok saldırısına geçmesiyle başladı. Bu saldırı, Bizanslılarda önemli miktarda asker kaybına neden olsa da saflarını bozmaya yetmedi. Bunun üzerine ordusuna yanıltıcı geri çekilme buyruğu veren Alparslan, gerilerde gizlediği küçük birliklerinin tarafına doğru çekilmeye başladı. Bu gizlediği birlikler az miktarda organize olmuş askerlerden oluşuyordu. Türk ordusunun arka saflarında bir Hilal biçiminde yayılmışlardı. (Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar