Ahmet Ağırbaşlı
Ahmet Ağırbaşlı, İmam Hatip Lisesi ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu. Şimdi İttifak Holding Genel Müdürlüğü görevini yürütüyor. Ahmet Ağırbaşlı ile Uğur Özteke görüştü
Meşhur ve Meçhul Yüzler-38
Ahmet Ağırbaşlı'nın yaşam öyküsü
ÜÇLER MEZARLIĞI KARŞISINDA DÜNYAYA GELDİM
26 Şubat 1950’de Mevlana civarında Üçler Mezarlığı’nın karşısında kabristana bakan iki katlı kerpiç bir evde dünyaya gelen Ahmet Ağırbaşlı, baba Ömer Ali ve anne Fatma Hanımın Tahir, İsmet ve Ayşe ismindeki dört çocuğundan birisidir. Baba Ömer Ali lise mezunu olmasına rağmen tamircilik yaparak ailesini geçindirmekte ve eşinin çocuklarının rızkını çıkarmaktadır. Tamirciliğin hiçbir eğitimini almamasına rağmen mesleği kendi kendine öğrenen Ömer Ali Ağırbaşlı, oto tamirciliğinin ardından belki de Konya’nın ilk motor ve pistonlarını imal ederek yepyeni bir sektörün başlamasına neden oluyordu. Piston işinin ardından artık Konya’nın Ömer Ali ustası olmuştur. Ama henüz 45 yaşında geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybeder.
MEZARLIKTA BÜYÜDÜK KABİR TAŞLARI İLE RÖPÜRTAJLAR YAPTIK
- ‘Bu evde tam 25 yaşına kadar yaşadım’ diyen Ahmet Ağırbaşlı, çocukluğundan gençlik yıllarına kadar dünyaya geldiği evin karşısında duran Üçler Mezarlığı’nın hayatında çok önemli bir yeri olduğuna dikkat çekiyor. - ‘Çocukken aklımız ermiyordu ama ne zaman cenaze gelse biz de oraya gidiyorduk. İmam Hatip’te iken İmam Hatiplilerin çıkardığı bir dergi vardı. Orada da ‘Öteden röportajlar’ diye yazıyordum mesela, o yazılar ile de ödül almıştım
BABAANNEM BİR DOKTORUN ÖLMESİNE İNANAMAMIŞTI
“Mesela kabir ve ölüm dendiği zaman çocuk aklım ile pek çok anım vardır. Bir gün evin önünden yine bir cenaze geçmektedir. Yaşlı babaannem dayanamaz adamın birine sorar: -‘Evladım bu ölen de kimmiş?’ Adam … falanca doktor teyze’ der… Bababanneminki cahillik tabiiii ama – ‘aboooooo demek ki doktorlar da ölürmüş’ deyiverir.”
RAHMETLİ MÜMTAZ KORU KENDİ MEZARINI ZİYARETE GELİRDİ
- “Bir de unutamadıklarım arasında rahmetli Mümtaz Koru vardır. Adamcağız sağ iken kendi mezarını kazdırdı. Her Cuma sabahı oraya gelir dua ederdi. Onu hiç unutamıyorum.”
HAKİMİYET-İ MİLLİYE YILLARI
- “İlkokula Hakimiyet-i Milliye’ye gittim. İlkokul öğretmenimiz çok kaliteli idi. Şerife Hoca hanım. Bizlere çok emek verdi. Emekli olacağı zaman velilerin baskısı ile emekli olamadı ve 10 yıl daha çalıştı. Okulda çalışkandım. Hep sınıf birincisi idim. Avrupa Güreş şampiyonu olan Yöreli bizim sınıfta idi. Müthiş kopya çekerdi. Matematik dersini çok severdim.”
KURTLU VİŞNE VE EŞEK GÜNEYİĞİ
“Küçük Aymanas’ta bağımız vardı. Tatillerde ve hafta sonları burada çalışırdım. Kadınlar pazarına gider burada da sebze meyve satardım. Burada satış yapanların yüzde doksanı kadın idi. Çocukken bir gün yine bu pazarda vişne satıyordum. O gün kelli felli bir adam geldi ve ona vişne sattım. Ertesi gün aynı adam bir hışımla geldi. Elinde dün sattığım vişneler vardı. Bunlar kurtlu diye bağırdı ve attı gitti. O gün adamdan çok korkmuştum. Yine bir gün bir kadıncağız güneyik satıyordu. Kravatlı bir adam güneyiği çok beğendi alacaktı. Kadıncağız alıcı olduğunu görünce heyecanla seslendi: – ‘Al beyim al çok iyi. Biz buna eşek güneyiği deriz’ deyince adam eli yanmış gibi hemen çekti ve güneyiği oraya bırakıp arkasına bile bakmadan uzaklaşmıştı.”
İMAM HATİP LİSESİ’NE GİDECEĞİM DİYE TUTTURDUM
- “İmam Hatip Lisesini de ismini de nereden duydum bilmiyorum ama ilkokulu bitirince illa da İmam Hatip Lisesi’ne gideceğim diye tutturdum. O zamanlar İmam Hatip Liselileri’nin önü yine kapalı imiş. Yıl 1962 idi. İmam Hatip Lisesi’ni bitirenler sadece Yüksek İslam Enstitüsü’ne gidebiliyorlardı. Abim de liseye gitmişti. Annem de babam da boyuna benim kafamı çelmeye çalışıyorlardı. Nasıl oldu ise gittik işte kaydımızı yaptırdık. Aradan yıllar geçti. Ama ben okulu bitirip çevremizde bazı ailesine anasına babasına hayrı olmayan çocukları annem görüce babama hep: ‘Bak gördün mü Ahmetimi sen bir de o okulda istikbal yok diyordun hiç de yanlış yapmamışsın’ derdi.”
CUMHURBAŞKANI CEVDET SUNAY YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜ’NE GELDİ
- “Bir gün biz İmam Hatip Lisesi öğrencisiyiz Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay Yüksek İslam Enstitüsü’nü ziyaret edecekmiş. Meram yeni yoldaki okula gittik sırayla geçtik dizildik. Gerçekten de Cevdet Sunay geldi içeriye girdi. Gittikten sonra hocalarımız anlattı. Sayın Cumhurbaşkanı içeride öğretmenlerimize sormuş: - ‘Yüksek İslam Enstitüsü’ne ilkokul mezunları mı girer?’ diye..”
İSLAMIN İLK EMRİ OKU DERGİSİNİ ÇIKARDIK.
- “İHL’deyiz İslamın İlk Emri Oku çıkıyordu. Ben de ‘Ahmet abi sizlerle’ diye bir köşe yazıyordum. 280 sayı çıktı. Bu derginin o zamanlar çok iyi bir durumu vardı. Köşeme mektuplar geliyor biz de cevaplar yazıyorduk. Halk Partili biri Malatya’dan bile soru soruyordu rüyamda şunu gördüm ne demek diyordu. Derginin fiyatı aylık 1 lira, senelik 12 lira idi. Adamlar çeşitli illerden yıllık paralarını gönderiyorlardı. Tahsilat konusunda da hepimiz listeleri elimize alır gider paraları toplardık. Ama o zamanda öyle zenginlerimiz vardı ki aylarca para vermezler, para istemeye gittik mi kızar ‘kes aboneliği’ filan diye bozuk atarlardı. Bir gün yine tahsilatta idik. Bir aboneyi aradık. Gevhari Hanı’nda demirci imiş. Boyuna o sıcak yaz gününde fanila ile balyoz sallıyordu. Adama biz durumu nasıl izah edeceğiz diye düşünürken yavaşça anlattık. Adam bin özür diledi 6 lirayı birden verdi bir de ‘sizi 6 lira için sizi buraya kadar yorduk çocuklar hakkınızı helal edin’ diye defalarca özür diledi. Zengin bugün yine aynı zengin, fakir adam yine aynı fakir…”
YUSUF IŞICIK, AHMET ÖNKAL ABDULLAH PARLAYAN VE ABİD KIVRAK
- “Sınıf arkadaşlarımız çok iyi idi. Okuldan sonra da birlikteliklerimiz oldu. Yusuf Işıcık, Abdullah Parlayan, Ahmet Önkal, Abid Kıvrak aynı sınıfta idik. Mesela Abid Kıvrak’ın matematiği çok iyi idi.”
YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜ’NÜN HOCALARI ÇOK İYİ İDİ
- “1969’da Yüksek İslam Enstitüsü’ne sınavla girdik, 73’te bitirdik. Okulda öğretmen öğrenci ilişkisi çok iyi idi. Öğretmenlerimizin bize yaklaşımları da çok iyi idi. Mesela A. Hamdi Sağur öğrenciye adeta ruh verirdi. Eğitirdi. Emek verirdi.”
BABAM VEFAT EDİNCE BİZ SANAYİYE GİRDİK
“72 de 3. sınıfta iken babam rahmetli oldu. Abim de ODTÜ’de makine mühendisliğinde okuyordu. Öğlene kadar okuyor öğleden sonra dükkanda çalışıyordum, tam 1.5 yıl böyle devam etti. Artık sanayiye girmiştik oysa idealim bir köy ilkokulunda öğretmen olmak idi.”
KÖY ÖĞRETMENİ OLARAK İNSAN YETİŞTİRMEK İSTİYORDUM
- “Benim idealim çok farklı idi. Ben insanlara hizmet etmek istiyordum. İlkokul öğretmeni olacaktım hem de öyle şehirde değil bir köyde öğretmen olacaktım. O köy çocukları içerisinden zeki olanını, yetenekli olanlarını eğitecek bir yerlere gönderecek onlara burslar sağlayacak ve iyi yetişmiş birer insan olmalarını sağlayacaktım. Okul harici onlarla ilgilenecektim. Köy öğretmenliği yapmak istiyordum. Her sene 10 tane üst düzey öğrenci yetiştirsem onlar profesör olsa 30 senede 30 yönetici yetiştirmiş olacaktım. Hayalim bu idi.”
AĞIRBAŞLI PİSTON SANAYİ
- “Artık Karatay Sanayii’nde atölyede idik. Ağırbaşlı Piston Sanayii’nde abimle birlikte idik, 13 sene bu işi yaptık. Diğer sanayiciler gibi yapmadık. İşçiyi sekiz saat çalıştırdık, sekiz saatten fazla çalışan işçiye hakkı geçmesin diye ücreti verdik. Herkesin tek tek sigortasını yaptık. Sanayide öyle ustalar kalfalar bilirdim ki 30-40 yıl çalışmışlar, bir gün bile sigortaları yoktu. Bu insanlar biz öyle yapsak ömür boyu bize beddua ederlerdi. Aradan geçen yıllarda makinalar eskimeye başlamıştı. Teknoloji gelişiyor biz ise ayak uyduramıyorduk. Baktık işler kötüye gidiyor kıdem tazminatları ile bile baş edemeyeceğiz. 1985’te abim ile karar verdik ve bu işi bıraktık. Sanayi defterini kapattık.”
16 AY RESMİ İMAMLIK YAPTIM
- “Yüksek İslam Enstitüsü’nde 16 ay resmi imamlık yaptım. Araplar Mescidi’nde Seyit bey (Seyit Mehmet Buğa) ile tanıştık. Kendisi o zaman lise öğrencisi idi. Ahmet Büyükakkaşlar ve Prof. Mehmet Terzi bizim cemaat idi. Caminin altına çay ocağı ve kütüphane yapmıştım.”
EVLİLİK VE VATANİ GÖREV
- “77 de evlendim. 3 çocuğum var, bir kız iki oğlan. 76 da 4 ay kısa dönem askerliğimi yaptım. Tuzla’da yaptım ama bir albayımız vardı çok iyi idi. Aramızda 45 yaşında olup askerliğini yapanlar bile vardı. Mesela Bakan Turan Güneş’in damadı da bizim ile askerlik yaptı. Hani Kıbrıs Barış Harekatı’nda Ayşe tatile çıksın diyen bakının damadı. 85’te abim ve ben işi bırakınca ben müteahhitliğe başladım.
SEYİT BEY BİZİ HOLDİNG’E ÇAĞIRDI
- “Daha sonra Seyit Bey (Seyit Mehmet Buğa) bizi çağırdı. Holdinge Eğitim Müdürü ol dedi. 94’te bir yıl sonra Eğitim Müdürlüğü’nün yanı sıra Personel Müdürlüğü, 4 sene sonra ise petrollerin sorumluluğunu verdi. Daha sonra Holdingin Genel Müdürlüğü. Selva, Mercekler, ADESE petrollerinin sorumluluğu…”
PARTİNİN AFİŞLERİ HEYBEDEN ÇIKINCA
Tabii bizim bu sohbetimiz sırasında Sayın Ağırbaşlı özellikle siyaseti es geçip, ticarete holdingin faaliyetlerine değinmek istiyordu. Ama bizim aklımız ise o siyasette çok aktif olan tarihe damga vuran ismin unutulmaz anılarındaydı. Lafı döndürdük dolaştırdık ve yine siyasete getirdik: - “69’da Erbakan Genel Başkanımız idi. Bir kere siyaset bize bulaşmıştı. Ben o tarihlerde pazarlara sebze meyve satmaya giderdim. Heybelere partinin afişlerini el ilanlarını da doldururdum. Ama bir türlü para kazanamıyordum. Çünkü partinin ilanlarını afişlerini dağıtmaktan siyaset yapmaktan, kendi ekmek parası derdimizi unutmuştuk. Bir gün annem heybelerde partinin afişlerini görünce ‘siyasete bulaşma’ diye beni uyardı dahası kızdı.”
MSP ZENGİNLER PARTİSİ OLUNCA ERBAKAN’A KARŞI AYAKLANDIK
- “Milli Selamet Partisi’nin kuruluşunda ilçe yönetim kurulu üyeliği sonra genel sekreterlik yaptım. Başımızda Baysal hoca vardı. Gençlik kolları başkanlığı yaparken iktidar olmuştuk. Ama biranda paralar gelmeye başladı. Biz zenginler partisi olmaya başladık. İdealistlik bitmişti. Biz baş kaldırdık. Oysa baş kaldırdığımız insanların başında da Ali abi filan vardı (Ali Güneri’yi kastediyor). Erbakan’a çıktık.. Gençlik kolları olarak ayaklanmıştık. Türkiye’deki tüm il ve ilçeler toplandık. Erbakan’a şikayete gittik. Ali abi de oradaydı. Odaya o da gelmişti. Herkes şikayetlerini anlatıyor ama kıvırıyordu. Tam olarak bir şey söylemiyorlardı. El kaldırdım ‘Hocam belki en genciniz benim ateşli anlatabilirim. Konya’yı depdik buraya geldik şikayetimiz var’ dedim ve ne varsa döküp indirdim anlattım.. Erbakan bizi dinledi ve sonra her zamanki gibi nasihatlar etmeye başladı. O gün orada hepimiz istifa ettik.”
GENELEV ARABALARINDAN SONRA MERCEDESLERLE DOLAŞINCA
Ali abi çooook eskilere gitmişti artık. Durmuyor. Sürekli sürekli anılarını yaşadıklarını unutamadıklarını anlatıyordu. – “Bir seçim öncesi yine köy köy, mahalle mahalle partiye çalışıyorduk. Arabalı olanımız filan yoktu. Araba bulamıyorduk ki. Sebat matbaasının sahibi Ahmet abinin arabası vardı. Başka da bir veya iki kişinin arabası vardı.. Ahmet abi o zamanlar geneleve çalışan arabalardan bir iki tane tuttu. Şoför bizimle dolaşa dolaşa tövbe etti namaz kılmaya başladı. (Ali abi gülüyordu). O seçimi kazandık ikinci bir ara seçim vardı. Ahmet Remzi Hatip filan aday olmuştu. Bir gün bir köye gittik. Bize göre erkan-ı harp durumundaydık. Konuşmalar yapıyor ahlak din siyaset konuşuyorduk. Hacı emminin birisi konuşma bittikten sonra bana yanaştı ve: -‘Oğul partinin işi bitmiş’ dedi. ‘Geçen seçimlerde (Senato seçimi idi her halde) kötü kötü arabalarla gelmiştiniz (Hacı amca o genelev arabalarını tanımış). Bakıyorum da şimdi mercedesler ile geldiniz. Demek ki artık partide yağlı kemikler var. Bunlar yeni mi Müslüman oldu?.’( 70 li yıllar).”
ŞEKER FABRİKASINDAKİ O İŞÇİ
- “Bizim partililerimiz o zamanlar çok farklı idi. Mesela Şeker Fabrikası’nda bir işçi vardı. Adam 300 lira aylık alıyordu. Ama aylığını alır almaz her ay başı gelir, 100 lirasını partiye verirdi. İmam Hatibe verir gibi görürdü o verdiği parayı."
ERBAKAN İYİ BİR MÜTEŞEBBİS AMA KÖTÜ BİR İŞLETMECİ
- “Erbakan büyük bir lider ama, büyük lider kendi kararını kendi verir. O etrafındaki adamların sözünü dinlemez… (Burada hepimizin bildiği ve bildik birkaç isim sayıyor.) Biri de söyledi çok doğru idi o söylediği. Erbakan çok iyi bir müteşebbis ama kötü bir işletmeci demişti. Lider olan insan sade yaşayacak. Bizim o zamanlar ki partinin teşkilatı hiç bir partide hiç bir yerde yoktu olamaz da.”
HACİ VEYİSZADE EFENDİNİN BABASI
‘Lider insan sade yaşayacak’ dedikten sonra Sayın Ağırbaşlı şunu anlattı: - “Hacı Veyizzade efendinin babası Hacı Veyis efendi 1935’lerde şu anda Mevlana Kültür Merkezi’nin arkasındaki camide imam parası dahi almadan imamlık yapıyormuş. Eşi Naile hanımın bir gün çok canı sıkılmış, ‘Hoca efendi senin ne firasetsiz cemaatin var. Bana da bir entari basma lazım 30 40 yıldır şunu giyiyorum. Artık yama tutmuyor. Senin cemaatinden bunu kimse düşünmez mi?’ demiş. Hoca durmuş ve: -‘Para olsa verirler ama bak cemaatin çoğu fakir. Aslında imam olarak benim onlara yardım etmem gerekir’ deyivermiş.”
MUSTAFA RUNYUM HOCA AP’DEN ADAY OLUNCA
- “75 mi 77 mi tam hatırlamıyorum. Seçime gidiyorduk yine. Mustafa Runyum hoca Adalet Partisi’nden aday olmuştu. Biz Gençlik Kolları olarak seçimin yapılacağı gece toplandık. Bir mektup yazalım dedik. Çünkü Mustafa Hoca gerçekten çok büyük bir isim idi. Oturduk bir mektup yazdık, ‘Sami efendiden emir geldi kendimi günahkâr hissediyorum rüyamda gördüm taşlandım partiden istifa ediyorum’ filan yazdık. Mustafa Runyum’un imzasını attık.. Avukat Zafer Uğur Eken de İl Başkanı idi. O da herhalde hocaya muhalif imiş. Milli Türk Talebe Birliği’nin teksir makinesini aldık, Araplar’da bir eve gittik O gece 10 bin adet bastık 10-15 araba şehre bir anda dağıldık. Başarakavak, Çumra dahil. Ertesi gün seçim sandığında görevli idim sabah 8.30’da gittim. Karaaslan’dan AP’li biri bizim yazdığımız kağıt ile geldi. Hakime kağıdı gösterip anlattı çok sinirli idi. Ama hakim baktı ve bu delil değil ki. Kimin dağıttığını bana bildirin filan dedi. 2 arabanın plakasını almışlar. İkisi de İstanbul’da öğrenci arkadaşların olduğu tespit edildi ama Şener Battal o işi çözdü. Mustafa Runyum hoca işi duyunca çok kızmış hatta küfür etmiş (gülüyor yine)… Ana avrat küfretmiş. Bir gün Şişli’de Cuma namazında hoca hutbede iken arkadaş sanki hoca hep bana bakıyor gibiydi nerede ise gidip hakkını helal at hocam. Onlardan birisi de ben idim diyecektim diyordu. Temelde yanlış yaptık ama o zaman seçimi kazanmak için her şeyi yapmak gerektiğini düşünüyorduk Ama temelde yanlış idi. Bunu şimdi çok daha iyi anlayabiliyoruz.”
DELİ MUSTAFA’YI BİLE CAMİYE GETİRDİK
- “İmamlık yaparken Seyit bey ile tanıştık. Mahalle gençlerini toplardık. 20-30 kişi olmuştuk. İçkiyi bırakanlar bile oldu. Cemaat olduk. Deli Mustafa diye biri vardı. Onu da camiye getirdik. Cemaatten kızanlar oldu. Deli Mustafa’yı niye camiye soktunuz dediler. Ama orası Allah’ın evi idi. Ahmet Büyükakkaşlar hala hocam der.”
KENDİSİNİ İNSANLIĞA ADAMIŞ BİR İNSAN
Ahmet Ağırbaşlı mütevazi yaşamında İmam Hatip Okulları Okul Aile Birlikleri Başkanlığı, Sivil toplum Platformu Genel Sekreterliği gibi sosyal aktivitelerin yanı sıra yazdığı iki kitap, yine yeni evlenen damat ve geline nasihatler, cenaze ve taziyelerde Başbsağlığı mesajı, hastaya bakanlara, hasta ziyaretine gelenlere, hastaya, ağzı bozuk olanlara… gibi pek çok başlık altında tamamen kendisinin yazdığı kendisinin bastırıp çoğalttığı eserleri ile adete etrafındaki insanlara hizmet edebilmenin mutluluğu yaşayan günümüzün çok ender isimlerinden birisi olarak tanımayanları şaşırtan, tanıyanların ise bırakmak istemediği mümtaz bir kişilik…