Ahmet Ay

Ahmet Ay

Aymanas’ta doğan, 7 yaşında babasını kaybederek öksüz kalan, önce oto tamirciliği, ardından üç tekerlekli motor ile geçimini sağlayan ve bugün 4 kıtada ticaret yapan genç girişimci

Konya’nın meşhur ve meşhur yüzleri


 


 


Aymanas’ta doğan, 7 yaşında babasını kaybederek öksüz kalan, önce oto tamirciliği, ardından üç tekerlekli motor ile geçimini sağlayan ve bugün 4 kıtada ticaret yapan genç girişimci


 


Ahmet Ay


 


 


 


Bu haftaki konuğumuz yine şehrimizin bağrından çıkmış, çile ve yokluklar görmüş, ama bugün gelinen noktada 4 kıtada ticaret yapan, yaklaşık 300 insana iş ve aş veren bir insanımız… Aymanas’ta dünyaya gelen ve daha yedi yaşında iken bakırcılık yapan babasını kaybettikten sonra dayısı Ahçı Deli Hasan tarafından büyütülen, sünnet ettirilen, vakti zamanı gelince evlendirilen Ahmet Ay’ın yaşam öyküsü gerçekten de Türk filmlerinin o siyah beyaz karelerindeki gibi acı ve gözyaşı ile dolu.


 


 


 


5 Mayıs 1964 yılında Fenni Fırın’ın karşısında bakırcılık yaparak ailesini geçindirmeye çalışan baba Mustafa ile ev hanımı Nadire çiftinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelen minik Ahmet, üç kız çocuğundan sonra dünyaya gelen erkek evlat olarak o gün bu mütevazı aileye bayram yaşatmıştı. Evet minik Ahmet’in ablaları Nuran, Havva ve Hediye o gün ailelerine katılan erkek kardeş sevinci ile bayramı yaşamışlardı. Ve o minik Ahmet büyüdükçe babalarının ani vefatı ile korunmasız kalan ablalarına kol kanat olacak, bu ailenin minik direği olacaktı. Böylelikle hayatın o acımasız şartlarında yaşama mücadelesi vereceklerdi.


AYMANAS’TA ŞAMİL’İN BAĞI


Ahmet’lerin evi Aymanas’ta herkes tarafından bilinen Şamil’in bağının tam karşısında  kerpiç bir evdi. Ama Ahmet daha yedi yaşına gelmişti ki, babası 48 yaşında yakalandığı amansız hastalığa yenik düşmüş, hayata gözlerini kapayıvermişti. Ay ailesinin bütün dünyası kararmıştı. 5 kadın ve minik bir erkek evlat ortada kalıvermişlerdi. İşte o acı, gözyaşı dolu günlerde dayı  Hasan (Ahçı Deli Hasan diye biliniyor) bu çocuklara sahip çıkacak, onları ortada bırakmayacak, dosta düşmana laf söyletmeyecek ve bu öksüzleri, boynu bükükleri yanına alarak hep birlikte güç birliği yapacaklardı.


AHÇI DELİ HASAN,


AHMET’İN HER ŞEYİ OLMUŞTU 


İlerleyen zamanda dayı Ahçı Deli Hasan, Ahmet’in anne ve ablalarına baktığı gibi Ahmet’in de sünnetinden düğününe kadar her şeyiyle ilgilenecek ve ona baba şefkatini, sıcaklığını hissettirecekti. Dayı Ahçı Deli Hasan 1987 yılında vefat edinceye kadar hem kendi ailesinin hem de Ahmet’lerin aile büyüğü olarak iyi ve kötü günlerinde hep başlarında olmuştu.  


ÇOCUKLUK YILLARINDA


O UNUTULMAZ ARKADAŞLAR 


Minik Ahmet babasını kaybedinceye kadar her çocuk gibi evlerinin önünde, bağlarda, bahçelerde arkadaşları ile o unutulmaz çocukluk günlerini doyasıya yaşamıştı. Aynı zamanda çok haylaz olan ve ele avuca sığmayan Ahmet, arkadaşları Nihat Bakkal ve Kaynaroğulları’nın çocukları ile belki de bundan sonraki hayatının en rahat yıllarını yaşıyordu. Çünkü gelecek Ahmet ve ailesi için çile dolu yıllar olacaktı. Yine ilkokul arkadaşları Adem Aktaş (Aktaş Petrol), Süleyman Ay, Mehmet Durmuş Ahmet’in küçük dostları idi.


ÖNCE ULUIRMAK ARDINDAN


ZAFER İLKOKULU


Uluırmak İlkokulu’na kayıt olan Ahmet, babasının vefatı üzerine dayısının evine taşınacak, böylece ilkokulun 2., 3. ve 4. sınıflarını Zafer İlkokulu’nda okuyacak ama 5. sınıf için yeniden  Uluırmak İlkokulu’na dönecekti. Çünkü babasının vefatından sonra dayısı Ahçı Deli Hasan’ın Uluırmak’ta, kaptanın evinin tam karşısında Hacı Hasan Camii’nin hemen yanındaki evinde yaşayacaklardı.


UNUTULMAZ İKİ


İLKOKUL ÖĞRETMENİ


İlkokul yıllarını anlatırken zaman zaman neşelenen, zaman zamansa çok uzaklara derinlere dalan Ahmet Ay iki öğretmenini anlata anlata bitiremiyordu: Hocam Mustafa Cambaz’ı unutmam mümkün değil. Çok yaramazdım. Yerimde duramazdım. Ama Mustafa Hocam bana doğruluğu öğreten insandı. Onun hakkını ödeyemem. Uluırmak İlkokulu’nda ise Fatma Ünler hocamın çok hakkını ödeyemem, Hatta geçen yıl yine okula gittim, kendisini ziyaret ettim ve elini öptüm. Bu hocam benim okumamı çok istedi. Bana maddi destek bile verdi, ama ben okumadım. Gerçi okuyamamamda babamı kaybettikten sonra büyürken ortaya sağ sol kavgaları çıkması da rol oynadı. Annem benim bu kavgalara girmemden korktu ve benim sanat sahibi olmamı istedi.


ÜÇ ARKADAŞ OKULDAN KAÇARDIK


AMA ÜÇÜNÜN DE ÖDEVİNİ BEN YAPARDIM


O zaman ki okul arkadaşlarım Nevzat Alıç ve Mehmet Şimşek ile çok yaramazlıklar yaptık. Mesela okuldan hep birlikte kaçardık, ama iş ders çalışmaya geldi mi, ödev yapmaya geldi mi onların ödevini de ben yapardım. Çok zeki idim. Defterin kitabın yüzünü açmadan bütün derslerden pekiyi alırdım.


OKUL BİRİNCİSİ OLARAK


MEZUN OLDUM


Bunca yokluğa rağmen derslerimin iyi olmasında elbette hocalarımın da etkisi vardı. Onlar benim okumamı, adam olmamı çok istediler. Mesela ben mezun olduğum Uluırmak İlkokulu’nu okul birincisi olarak bitirdim ve okul yönetimi tarafından ödüllendirildim. Okulu bitirdikten sonra bir yıl Nuraniye Kuran Kursu’na gittim. Burada da Mehmet Ali Hoca vardı. Sopayı sırtımıza vururdu, ama tabii kızdığı için değil sevdiği için vururdu.


MERAM SANAYİİ’NDE


ÇIRAKLIK YILLARI


Okul yerine sanata gitmeye ve bir meslek sahibi olmaya karar veren küçük Ahmet, ailesi tarafından Meram Sanayii’nde oto tamircisi Muammer Dikici’nin yanına çırak olarak verildi.. Meram Sanayii’nde geçen yıllarını özetleyen Ahmet Ay, “8 yıl burada çalıştım. 8 yıl içinde sadece ve sadece bir defa işten kaçtım. Çünkü ustam bana çok güvenirdi. Dükkanının anahtarını verir, evinin pazar işini bana yaptırırdı. Kendisinden çok şeyler öğrendim” diyor.


İŞTEN KAÇINCA


ODUN KIRMAYA GİTTİM


Dükkana kızıp işe gitmemiştim. Ustam da anneme söylemiş. Annem beni karşısına aldı, “Hadi bakalım nereye gidersen git, akşama para kazanıp geleceksin evimizin ekmeğini sen kazanacaksın” dedi.  Ertesi gün odun pazarına, odun kırmaya gittim. 500 kilo odun aldım kırmak için. Cürmüm yoktu, zaten ufak tefek bir şeydim, bu odunların hepsini kıramadım bile. Kırdıklarımın karşılığı olarak 150 kuruş aldım. Onunla da akşam eve giderken hiç unutmuyorum, ekmek, patates, soğan ve sabun almıştım. Odun kırmak çok zoruma gitti, ertesi gün tekrar ustama gittim, özür diledim, elini öptüm ve yeniden işe başladım. O zamanlar sanayide oto tamirciliğinden almış olduğum haftalık 2.5 lira idi.


KADINHANI’NDAN DEBRİYAJSIZ


OTOMOBİL GETİRDİM


Ustamdan çok şey öğrendim Hiç yerimde duramıyordum. Bir sene içinde mengene yaptım. Arabaların karbüratörlerini yapıyordum. Ustam zor işlere, tamirlere hep beni gönderirdi. Bir gün yine arabanın biri Kadınhanı’nda arıza yapmış. Kadınhanı’na gittim. Arabanın debriyaj teli değiştirilecekti. Orada değiştirmedim. Kadınhanı’ndan buraya arabayı getirdim. Tabii ustam gelir gelmez arabayı bakıp durumu anladı ve hiç unutmuyorum, beni fena şekilde dövdü. Bu ustamın yanından sekiz yılın sonunda işten ayrılırken haftalığım bin lira idi. O zaman için çok iyi paraydı.


İLK KEZ KENDİ


TAMİRHANEMİ AÇIYORDUM


Artık kendime güvenim gelmişti. Kendi tamirhanemi açmaya karar verdim. Eski kunduracıların orada şu anda Sun-Tv’nin olduğu yerde oto tamirci dükkanımı açtım. Burada 2 yıl kaldım. Daha sonra Çumra Malt Sanayii’ne kaynakçı olarak girdim. Atölye şefi oldum. Daha sonra 6 ay Eski Garaj’ın orada, Kovboy Mehmet  ile oto tamirci dükkanını açtık. 82’de evlendim ve 84’te askere gittim. O zaman evliydim ve oğlum Mustafa üç aylıktı.


ÖNCE SAMSUN’DA, ARDINDAN


TEKİRDAĞ’DA VATANİ GÖREV


Samsun’da acemi askerliğimi Sıhhiye bölüğünde er olarak yaptım. Daha sonra Tekirdağ Malkara’ya usta asker olarak gittim. Askerliğim sırasında arkadaşlarım, tertiplerim eğlenirken, istirahat ederken, top oynarken ben cebimde sakladığım üç aylık oğlumun fotoğrafını çıkartır, ağlardım. Ama askerde de çok çalıştım, tam 3 bin kişilik tabura yemekhane çavuşu oldum. Benim için askerlik de oğluma hasretin dışında çok iyi geçti.


TIP FAKÜLTESİ’NİN


İLK OTOMATİK KAPISINI YAPTIM


Askerden geldikten sonra Karipek AŞ’ye girdim. İşçi olarak girmiştim. Burada iki yıl işçi olarak çalıştım. İki yılsonunda usta başı oldum. Ama Fabrikanın sahibi Seyit Büyükipek’in çok büyük faydalarını, desteğini gördüm. Bana fabrikasını teslim etti. Çumra’da beş adet makine imalatı yaptım. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde beyin ameliyatlarının yapıldığı bölümün masalarını yaptım. Tıp Fakültesi’nin ziyaretçi girişinin ilk otomatik kapısını ben yaptım. Ameliyathanelerde doktorların krom çelik el yıkama lavabolarını imal ettim. Krom malzeme ile ilk tanışıklığım böyle oldu 1985’te gündüzleri banyo kazanları yapar akşamları ise pazarlar ve satardım. Şehir şehir dolaşıyordum. Bu iş tam bir yıl böyle sürdü.


ARTIK DÜKKANLARA SIĞMIYORDUK


Kazandığım para ile Bakırcılar Sanayi’nde 250 metrekarelik bir dükkan satın aldım. Bir yıl boyunca burada üretim yaptık. Aylık bin adet üretim yaptık ve sattık. Yerimiz yetmez olmuştu. Hemen dükkanımızın yanında bulunan iki adet 250’şer metre karelik dükkanları kiraladık.


1995’TE GÜNEŞ ENERJİSİ


İŞİNE GİRDİK


1995’te güneş enerjisi işine girdik. 30 günde üç gün evde yatıyor, sürekli Konya içi ve çevresine enerji yapıyordum. Hiç durmadan, uyumadan 72 saat yol gittiğim günler oldu.


2000 yılında ortaklarımızdan Ahmet Büyükyılmaz ticari yönden bizden ayrılmak istedi ve ayrıldı.


2001’DE YURT DIŞI İLE TANIŞTIM


2001 de yurt dışı ile tanıştım. İlk olarak bu yıl Kuzey Irak’a gittim. Daha sonra sırası ile Azerbeycan’a, 2004’te Balkanlar, Mısır, Hollanda, Almanya, Güney Kore, 2005’te Sudan. Ardından Yemen, Mısır, Dubai, Uzak Doğu. Malezya’da bile şube açtım. Şu anda yanımızda 4 kıtada yaklaşık 300 kişi çalışıyor.


İKİ OĞLUMUN DA HEM OKUMASINI


HEM DE TİCARET YAPMASINI İSTİYORUM


İki oğlum var. Elbette herkesin evladı gibi ben de çocuklarımın önce ailelerine, etraflarına, vatanlarına hayırlı birer evlat olmalarını istiyorum. Büyük oğlum Mustafa aynı zamanda şirketimizin dış ticaret müdürü. Selçuk Üniversitesi İşletme Fakültesi bölümü öğrencisi. Hasan ise henüz Ticaret Lisesi’nde okuyor. Aynı zamanda şirketin finansman işlerine bakıyor.


Tabii bir de ortağım var. Ortağım ile ayrılmamız mümkün değil. O ayrılmak istese bile onu ben bırakmam. Çünkü biz artık abi kardeş gibi olduk.


68 ÜLKEYE GİTTİM


Aymanas’ta Şamil’in bağının karşısındaki bağda, kerpiç bir evde dünyaya geldikten sonra öksüz bir çocuk olarak dayısının yanında büyüyen, onca yokluk, çile içinde çalışarak, ama çok çalışarak 4 kıtada ticaret yapan Ahmet Ay ticari yönden gelişme arzusunu istediğini tekrarlıyor: “Herhalde yanılmıyorsam bugüne kadar 68 ülkeye gitmişim. Bu gezileri gezme tozma işi olarak değil, hep eğitim, bilinçlenme ve ticaret olarak gördüm. Bunun da faydasını hep yaşadım” diyor.